Öncelikle “Gizli Baron” nedir onu anlatayım:
“Gizli Baron” benim tabirimle işin perde arkası demektir. Yani tabirimdeki “Gizli Baron” bütün işlerin perde arkasında yer alan örgütlerin hepsine birden verdiğim toplu bir isim oluyor.Türkiye üzerinde o kadar oyun oynanıyor ki hangi taşı kaldırsanız altından türlü türlü örgütler çıkıyor. Türkiye, geçmişten bugüne hayranlıkla izlenen bir geçmişe ve kimliğe sahip. Bu kimliğini karalamak isteyenler ise hep iş başında…
İnsanlarımızı her konuda kışkırtmaya teşvik eden bu örgütler geçmişten bugüne bizi kandırma yönteminde hep aynı yöntemleri izliyor. Ama ne yazık ki biz de bu kandırma politikasına hep kanı-yoruz!
Lütfen dikkatli okuyunuz;
Tarih boyunca birçok çatışmaya sahne olan Filistin 16. yüzyılda Osmanlı Hâkimiyetine girdi. Yavuz Sultan Selim 1516 yılında Mercidabık Muharebesi’nden sonra Filistin’i Osmanlı topraklarına kattı ve Filistin’de de kendine özgü bir idari yöntem uyguladı. 19. yüzyılın ortalarından itibaren ise, bölge üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen büyük devletler, Filistin’deki dini ve etnik grupları kışkırtarak Osmanlı Devleti’ni zor duruma düşürmeye çalıştılar.
Bu çabaları sonucunda bunu başardılar. Birinci Dünya Savaşı’nı kaybeden Osmanlı Devleti bu bölgeden çekildi.
Sene 2010 ve yöntem, kandırma politikası hep aynı.
Türk Milleti’ni kutuplara, gruplara ayırıp kendi içerisinde kargaşa yaratmasını sağladılar. Örneğin: Atatürkçü – Dinci, Laik – Şeriatçı, Sağcı – Solcu, Türk – Kürt, Alevi – Sunni vesaire…
Bugün bunu hala aynı yöntemi, yanına birşeyler ekleyerek karşımıza çıkarıyorlar. Bizi bize düşman ediyorlar!
Daha bitmedi, şimdi anlatacağım ÇOK ÖNEMLİ sözlerime kulak veriniz;
Dedim ya “Gizli Baron” her yerde! Her yere sızmış durumdalar. Devletin en önemli, en kritik noktalarından tutunda eğitim sisteminin her noktasındalar…
En vahimi de en önemli ve en kritik nokta olan istihbarat birimleri!
İstihbarat örgütlerinin kapatılmasından ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasından sonra, 1926 tarihine kadar geçen dönem içinde haber alma çalışmaları, Ordu Müfettişlikleri İstihbarat Şubeleri tarafından yürütülmüştür.
Daha sonra Atatürk, 1925 yılı sonunda, gelişmiş devletlerdeki istihbarat kuruluşlarına benzer, çağdaş bir örgütün kurulması talimatını vermiştir. Bunun üzerine, Avrupa ülkelerinde eğitilen kadroların da katılımıyla, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın 6 Ocak 1926 tarihli emri doğrultusunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk istihbarat kuruluşu olan Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti (M.E.H./MAH) kurulmuştur.
MAH’ın 12 yıl aralıksız başkanlığını yapan Tümgeneral Naci Perkel, 1953 yılında sürpriz bir kararla Bağdat büyükelçiliğine tayin edildi.
Naci Perkel’in yerine MAH’ta görevli Albay Behçet Türkmen getirildi.
Albay Behçet Türkmen, göreve başlar başlamaz, aralarında Genelkurmay istihbaratında görevli Kurmay Yarbay Fuat Doğu’nun da bulunduğu altı kişilik çekirdek kadroyu eğitim görmek üzere Amerika’ya gönderdi.
CIA’nın istihbarat kurslarından geçen altı kişilik ekip, yurda döndüklerinde, CIA elemanlarıyla birlikte MAH bünyesinde İstanbul Emirgân’da bir okul kurdular. “Başöğretmen” Kurmay Yarbay Fuat Doğu’ydu.
Böylece istihbaratımızın temiz kanının içine de bulaşmış oldular.
Şimdi bu kirlenmiş kanı “Ergenekon” operasyonu ile arıtmaya, temizlemeye çalışıyorlar.
Genelkurmayımızdaki yetkililer ise şehit edilen askerlerimizin gün geçtikçe artmasına rağmen hâlâ “İstihbarat paylaşımımız Amerika ile başarılı şekilde devam etmektedir.” diyebiliyor!
Ellerinde “a”marikan silahını verdikleri çapulcularını bize mi haber verecekler?
Nitekim son yaşanan şehit olaylarında bu konuya ilişkin Sayın Prof. Dr. Hasan Köni çok güzel bir yorumda bulundular: ‘Amerika teröristleri gördü ama söylemedi konusunda ‘Amerika nötr kalmış olabilir’ dedi ve Türkiye’nin istihbarat açısından Amerika’ya bağımlı olmasını eleştirdi. Amerika’nın bunu yapmasına ise son dönemdeki bazı sorunların neden olabildiğini belirtti.
Kısacası bu güçlerin konumu belli;
Ortada bir gerçek var. Bu gerçeği bir örnekle açıklamaya çalışacağım; bizi sinema izler gibi bir perdenin karşısına oturtmuşlar bize birşeyler izletiyorlar. Çoğumuzda, bu bize izletilenlere ister istemez “Aaa bak böyleymiş, doğrusu buymuş” diyor. Ama bunu kim izletiyor, yönetmeni, ekibi, haberin kaynağı nedir bilmeden bize izletilenlerin gizemine kapılıyoruz. Yıllar boyu onlar izletti biz inandık.
Artık perdeyi indirmenin zamanı geldi… Görelim kelleleri!
Eşref Zeki PARLAK
Twitter: http://twitter.com/ezmparlak