Sen, benim cümlelerime sığmayan özlem, öznem, yüklemim sen. Sesin huzurum, kendimde yok olușum. Gitme sen, uzak diyarlara karışıp aratmasan kendini günler geceler boyu, aldığım yol sen çıkmazında girdap. Acının tarifi var mıdır, boşluğun beşiğinde salınırken zihnimi çalkalayan döngüde hep sen deyişimin sonum mudur?
Gitme sen, alıp kendinle götürmesen sendeliğimi. Burada kalsak așkın iç evinde.
Belirsizlik içinden geçiyorum içim kalabalık, sığamıyorum o dar çerçeveye. Kırılıyorum, dökülüyorum netice değişmiyor yine sen oluyorum.
Son fotoğrafına bakıyorum, kime gülüyor diyorum. Hangi duyguyla kime çekilmiş resim, ben mi, kendin mi?.. Huzurlu anın hazır ol pozu.
Seni seviyorum bayatlamadı hâlá duymak istiyorum.
Kelimeleri seçerek konuşmaya başladığımız günden beri aynı şeyleri söyleyip geriliyoruz. Kaybetme korkusuyla tehlike çanlarını susturamadığımız anlar ayrılığa geçiş törenidir, biliyorum. Konuşurken anlaşamıyoruz, susarken özlüyoruz.
Yazmak en masum eylem, kendimizi kendimiz okuyoruz.
Gözlerinden öte yol bilmiyorum, gitme sen..
Seni kendimde çözümlemek değil düğümlekti aşk.
N’olur…
Vaha Sahra
Dip not: Sude Nur Haylazca yıllardır kullandığım mahlastır, karışıklık olmasın diye artık kullanmayacağım. Vaha Sahra da ikinci mahlasımdır.
Size ilk baktığımda, Leyla’dır bu herhalde, diyorum.
Biraz daha baktığımda, bir çöl esintisi geliyor.
Mecnun’u bilen bir çöl seyyahı Leyla hikayelere aykırı fakat gerçek bir oluş, diyorum.
Aklını yitirmiş, hem de dünya kadar, bir Mecnun’un gönlünde ne tarifsiz güzelsinizdir, kim bilir. Ümmidir, cahildir Mecnun, ne yapsın.
Aşk sihir, çölde serap…
Teşekkürler
Sevgiler, selamlar
Kısacası; SEN’le de olmuyor, SEN’siz de. Sen işte. Ben, ben değilim der şair, sen de sen değilsin bence. Ben varsam varsın SEN, yoksam yoksun ki SEN bensiz! Anlamı olmaz artık bil, ben yoksam SEN de…