Kadın girişimciliği çalışmalarının bazıları, istihdam yetersizliğini de kapsayan dışsal motifler ile bağımsızlık isteğini ve iş ve aile sorumluluklarını dengeleme yeteneğini içeren içsel motifler olmak üzere iki tematik boyutta kadınları girişimciliğe yönlendiren nedenleri açıklamaktadır (Dzisi, 2008 )
Tanım olarak kadın girişimciliği dediğimizde tıpkı erkek girişimci gibi ticari bir faaliyet gerçekleştirmek için kendi adına işletme kurarak veya ortak sıfatıyla bir işletmeye dâhil olması, bilfiil ya kendi işini yürütmesi veya eleman çalıştırarak faaliyetlerini gerçekleştirmesi ifade edilmektedir. Bununla beraber işi ile ilgili ürün ve hizmet üretim sürecini yönetmesi, çözüm ortakları dediğimiz paydaşları ile iş ilişkisi içerisinde olması ve işletmesinin pazarlama, satış, dağıtım işlerini bizzat yapması veya çalışanlar eliyle işlerini yürütmesi gerekmektedir. Elde etmiş olduğu kar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahip kadınları ‘kadın girişimci’ olarak tanımlamaktayız.
Kadın girişimciliği kavramına baktığımız zaman aslında bilinenin aksine bir girişimcilik türünden bahsetmiyoruz. Çünkü bu kavram ile girişimcilik cinsiyetçi bir yaklaşımla değerlendirilmektedir. Kadınlara pozitif ayrımcılık sağlanarak erkek egemen ticari kültür içerisinde bir nevi tek olmadıklarını ve desteklendiklerinin güven duygusu ile faaliyetlerini gerçekleştirmeleri sağlanmaktadır. Kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalı mı sorusuna cevabımız Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranları ve maalesef kadının sosyal ve aile içi nedenlerle dezavantajlı konumda bulunması nedeniyle evettir.
Çünkü özellikle içinde bulunduğumuz toplumsal yapı ve kültürel baskının kadına yüklediği görevler açısından bakıldığında ülke yönetiminde söz sahibi olanların kadınların iş gücüne girişimci olarak katılmalarını destekler mahiyette uygulama ve politikalar geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Kısa bir Türkiye tahlili yaptığımızda göreceğimiz tablo kadınların ekonomik özgürlüğe sahip olmaması kendisi ile beraber çocuklarının da geleceğini olumsuz yönde etkilemektedir. Toplumsal olarak kadın erkeğe göre daha atıl ve güçsüz görülmektedir. Bu algının oluşmasında öncelikli olarak hayatın her aşamasına ve ticari literatürü oluşturmuş eril güç dediğimiz erkek egemenliğinin önemli bir etkisi söz konusudur. Bu noktada daha ilginç olan kadınların sosyal hayatın tüm aşamalarında yerini alamamasında, kadını yetiştiren kadınların da etkisinin çok büyük rolü olduğu görülmektedir.
Kadın maalesef birey olarak yetiştirilmediğinden toplumsal rolü açısından kendisini gerçekleştirmesi zaman almaktadır. Bununla ilgili yapılan araştırmalar erkeklerin girişimciliğe başlama yaşının 20’li yaşlarının başı olarak görülürken, kadınlarda bu yaş 30-35 yaşlarına tekabül etmektedir. Türkiye’de ekonomik özgürlüğü elinde olmayan, eğitim olanaklarından hak ettiği ölçüde istifade edemeyen kadın, toplumun erkekleri ve bazen de mensubu oldukları aile üyeleri tarafından ciddi hak ve can kayıplarına uğramaktadır. Bu oranların yüksek olması nedeniyle pozitif ayrımcılık uygulanma politikalarının olağanca hızı ile hayata geçirilmesi gerektiğini bizlere göstermektedir.
Kadın girişimciliğinin bir diğer önemi de gelişmiş ülke olma yolunda hızlı bir ivme kazandırması yönüyledir. Kadının iş hayatında olması ve iş gücüne katılarak ekonomik ve sosyal fayda üretmesi ülkelerinin gelişmişlik düzeylerini pozitif yönde etkilemektedir. Kadın girişimciliğin verdiği maddi ve manevi güç ile ülkesinin kalkınmışlığına doğrudan katkı sağlayabilmektedir. Kadınların aktif iş hayatına katılmaları genelde istihdama ve ülke ekonomisine katkı sağlarken özel de kendilerini gerçekleştirmelerine kapı açmaktadır. Bu ve bu gibi sebeplerin varlığı kadınların ekonomik yeterliliğe ulaşmasını mecbur kılmaktadır. Sonuç itibariyle kadınlar için girişimcilik kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayabilecekleri çok güzel bir alandır.