Havabus’un koltuğuna kuruldum, çok yorgunum, sessiz sakin huzurlu bir yolculuk bekliyorum ama etrafıma göz gezdirince bunun bir hayal olduğunu düşünüyorum. Çünkü etrafım konuşkan oldukları her hallerinden belli kadın ve çocuklarla dolu. Mutsuz mutsuz belki de yanılıyorum diye düşünürken, ön çaprazımdaki kadın eline dantelli bir iç çamaşırı alıp sallayarak arkasında oturan kadınlara “gız bu kimin donu. Benim çantamda ne işi var” diye bağırmaya başlıyor. Kadın elindekini öyle çok sallıyor ki, bir yerlerden Mahmut Tuncer çıkacak hoppa hep birlikte halay çekecekler zannediyorum.
Ya sabır derken, öbür tarafta bir kız çocuğu, öyle pis bir şekilde dedikodu yapıyor ki, sanırsın feleğin çemberinden 50 kez geçmiş, her türlü pisliği görmüş, tecrübe etmiş. Kim bu çocuk yazıktır diye kafayı çevirmemle bismillah deyip önüme dönmem bir oluyor. 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu, gözkapakları yemyeşil, dudakları kopkoyu mor, pavyona çıkacak kadar ağır ve tuhaf bir makyaj. Yolculuk bitiminde de, annesi ve teyzesinde bir telaş bir telaş, kızın saçlarını topuz mu yapsınlar, tepesinden mi bağlasınlar? Bir bağırtı, bir hareketlenme… O küçücük kız dışarı saçları yapılmadan çıksa sanki çok büyük bir felaketle karşılaşacaklar.
Başka bir havabus yolculuğunu da yandaki küçük kızın mütemadiyen bağırarak sorduğu sorularla geçirdim. Kız hiç susmadı, bir ara eğildim baktım, annesi babası nasıl insanlar ki böyle rahatsızlık verici bir çocuk yetiştirmişler diye. Gözlerimiz karşılaşınca, annesi çatlak bir gülmeyle, kızım az konuş, teyzeler rahatsız olabilir gibi bir cümle kurmaya çalıştı ama o kadar eğlenmişti ki, gülmekten söyleyemedi. Sonra kendisi kızına sorular sorarak bağırışa çağırışa yolculuğu tamamladılar. Kimbilir kadın için ne keyifli ne unutulmaz bir yolculuk olmuştu.
En son minibüs yolculuğumda ise, önümde saçlarını rasta yaptırmış bir kadın oturuyordu. Rastanın şeklinden mi yoksa gerçekten mi bilmem, sanki saçlarına aylardır su değmemişti. Bende aşırı tiksinti uyandıran saçlarını habire tepesinde toplayıp sonra kendince çok seksi olduğuna inandığı bir şekilde arkaya savurarak açıyordu. Bir, iki , üç… Kadın inene kadar en az 30 kez yaptı bu hareketi ve ben her seferinde çeşitli manevralarla savuşturdum o iğrenç şeylerin hamlelerini. O seksi olduğunu zannıyla saçlarını sürekli olarak açıp dağıtırken halaybeni de bir güzel dağıtmıştı.
Yine önümdeki kız etkilemek istediği ama henüz kıvama getiremediği bir erkekle konuşuyor. Konu, ayak bileklerinin ne kadar hassas olduğu. Yarım saatten fazla süren yolculukta kız eline telefonu geçirdi ve başladı, ay benim ayak bileklerim çok hassastır, bildiğin gibi değil öyle hassastır ki… Ay ayak bileklerim vay ayak bileklerim… (Akşam 20.30’u geçmesine rağmen) ayyy güneş kremi sürmeden çıkmışımm, ayyy şimdi napıcammm, o kadar hassaslar kiii… Şeytan dedi kır şunun ayak bileklerini, anlatacak daha çok şeyi olsun. Ne bileyim işte o kadar hassasmış kii, bir vuruşta kırılıvermişşş…
Yanda 100 kiloya yakın orta yaşların başında bir kadın, bebek sesiyle kendini anlatıp duruyor telefondaki sevgilisine. Onun arkasındaki haftalık nöbet listesi yapmış, listeyi ne kadar adil yaptığından bahsetmek için telefonla konuşuyor. Ama o kadar bağırıyor ki, ben TRT’de çalışıyorum, heyy duymuyor musunuz? Nöbet listesi de yapıyorum, herkes benim istediğim şekilde çalışıyor, hooppp duymayan kaldı mı, demek istiyor. Ay anladık çok şükür çalışıyormuşsun, hepimiz öğrendik, süpersin artık kes sesini.
Hiç çözemediğim şeydir kadınların toplu alanlarda neden böyle bağıra çağıra konuşmayı tercih ettikleri. Otobüsteyim, kadının biri kocasının çocuk istediğini ama bir türlü olmadığını, denedikleri yöntemleri, kocasının şeklini şemalini uluorta bağıra çağıra anlatıyor. Diğer kadın da çocuk yapabilmek için öğütler veriyor, olmazsa da adamı elinde tut bari deyip onunla ilgili öğütler veriyor. Tam bir skandal. Üç sıra önde olmama rağmen dönüp yuh artık şeklinde baktım, seslerini biraz olsun kıstılar. Otobüsteki diğer kadınlar oh be dedi ama bazı amcalar keyiflerinden ettiğim için hoşnutsuzlukla baktılar bana.
Yine bir havabus macerası, yanımda oturan kadın uçağı kaçırmış, geri dönüyor. Tanıdığı tüm erkeklere belki 30 kez anlattı aynı konuyu, aynı cümlelerle. Uçağı kaçırmış da, yarın gitse miymiş, evinin anahtarını başkasına vermiş de, ne yapsınmış? Kulağımın dibinde en yüksek sesiyle onlarca kez anlattığına göre acaba bana mı gelmek istiyor? Şaka şaka neyse en son aradığı kişi, kaçırdıysa erkek arkadaşına gitmesini, meşgul olduğunu biraz ters bir şekilde söyleyince bir an sustu, elindeki telefona baktı tamam bırakıyor artık derken bu sefer ilk kez bir kadını aradı. Uçak kaçırma kısmını çok kısa geçerek, kendince çok önemli bir konuyu 46 kişilik havabusun da duyup yararlanabileceği şekilde anlatmaya başladı. Donlarını nasıl yıkıyordu, donları çok ama çok kıymetliydi, annesinin yıkamasına bile izin vermiyordu. Bir otobüs insan donlarına bu kadar özen gösteren bu kızı alkışlamak istedik ama daha neler anlatacak kimbilir diye sözünü alkışlarla da olsa kesmek nezaketsizliğini göstermedik.
Teyzelerin dertleşmesi, en ağır hastalıkları çok iyi bir şeymiş gibi ballandıra ballandıra anlatmalarını, gelinlerini, oğullarını, gelinlerin kaynanalarını bağır çağır anlatmalarını saymıyorum bile.
Hele bir de toplu taşım araçlarında yer bulamayıp da tüm vücudunu ya da poposunu size yaslayıp, yol boyunca kendini taşıtanlara ne demeli? Nasılsa sen de kadınsın ya, mesafeye gerek yok, yasla vücudunu, ver ağırlığını, taşısın seni ne olacak? Olmazsa çantanı geri geri atarken çarp hemcinsinin suratına, aaa kadın mı, özür bile dileme, hemcinsin ya. Ya da kuyrukta kayna araya, ya çocuğun bekliyordur ya hastan vardır ya acil işin, diğerleri zaten son derece özgür insanlardır, günlerce bekleyebilirler.
Tuvalete girerken çok titizlen ama bırakırken iğrenç bırak. Sifonu çekme ellerin kirlenir, klozete tüne, çamur ve pislik içinde bırak, ellerini sakın ha yıkama, o musluklara dokunulur mu, peçeteleri falan sağa sola at, çöp ellenir mi?
Velhasılı kelam, kadınları erkeklerden korumak için pembe otobüs falan diyorlar ya, kadınları kadınlardan kim koruyacak? Eğitim, eğitim, eğitim… Lütfen insanlarımızı eğitelim, terbiyeyi, saygıyı, nezaketi, görgüyü yeniden hatırlayalım. İnsanlara sen herşeysin, edepsizlik eşittir zeka, zeki olmak görgüsüzce başkasının hakkını gaspetmektir , ne kadar sesin çıkarsa o kadar güçlüsün saçmalıklarını empozeden vazgeçelim. Azıcık nezaket, azıcık saygı, azıcık insaniyet lütfen…
(Düzgün kadınları tabii ki ayırıyorum ve kadınlar benim için çok önemli oldukları için kadınlara yükleniyorum, çünkü kadındır toplumu görgülü, bilgili yapan, odur çocukları yetiştiren, odur tüm aileyi, tüm toplumu eğiten, odur değerlerden oluşan, odur kutsal olan. Ve bu kadar önemli, bu kadar kutsal birşeyin basitlikle anılmasını hazmedemiyorum)