Çocukluk ve gençlik yıllarım bir Karadeniz sahil kesiminde geçti. Yeni okulumuz iki köyün birleştiği yerdeydi. Dolayısıyla okula iki farklı köyden öğrenciler geliyordu.
Ben 1965 yılında ilkokula kaydolduğum zaman müstakil bir okul binamız yoktu. Göçebe gibi her sene ayrı bir mekânda eğitim görüyorduk. Köye müstakil bir okul gerekiyordu ve 1969 yılında deniz ile ırmağın kesiştiği bir yere önce ilkokul, bir yıl sonra da ortaokul yapıldı.
Zaman sonra denizden ve ırmaktan etkilenmesin diye ilk ve ortaokulun önüne dalgalardan zarar görmesin diye denizin önüne taşlar konuldu ve dere taşması ile zarar görmesin diye duvar yapıldı.
O zamanlar karayolundan günde 10-15 araba ancak geçerdi ve çoğu kamyondu. Biz ders kitaplarımızdan başka kitapların varlığından haberdar değildik. Ders kitaplarımızdan başka okuyacağımız kitaplarımız yoktu.
Okulumuz hem Perşembe hem de Fatsa ilçe merkezine 20 kilometre; Ordu’ya da 33 kilometre uzaklıktaydı. Okul mülki idare olarak Perşembe ilçesine bağlıydı.
Ben ortaokula geçtiğim sene öğretmenimiz bazı roman, şiir, hikâye ve masal kitaplarından bahsetti. Onların nasıl bir şey olduğunu düşünüyorduk. Çünkü o tür kitapları hiç görmemiştik.
Çok geçmeden okulumuza bir haber geldi. Devrin Ordu İl Milli Eğitim Müdürlüğü köy okullarına kitap ulaşsın diye gezici kütüphaneler tahsis etmiş. Öğretmenimiz bizim de üye olmamızı istedi. Gezici Kütüphane denilen şey; uzunca bir arabanın ön camları hariç her yeri kapalı ve kitap raflarıyla dolu bir taşıttı. İçinde her türden kitap var.
Ben de kütüphaneye üye oldum. Her hafta aynı gün saat dokuzda geliyor; öğleden sonra üçe kadar kalıyordu. Bu beş saat içinde öğrencilerden ve halktan isteyen kitap alabiliyor veya değiştirebiliyordu. Herkesin okuma süresi için 15 gün hakkı vardı ama ben bir hafta dolmadan kitabı okuyordum. Sırf daha fazla kitaba ulaşabilmem için okumayı sevmeyen arkadaşları da üye edip; kendi istediğim başka kitapları da onlara aldırıyordum. Böylece hafta iki kitap okuma şansım oluyordu.
Bu yazıyı Sahafzade Kitabevi sahibi Fatma Civelekoğlu Geçer hanımefendinin sosyal medya sayfasında 21 Aralık 2020 tarihli haberi üzerine yazdım. Daha doğrusu o haber bu hatıramı hatırlattı bana. Bir de o gün devlet eliyle okumaya teşvik için bazı çalışmalar yapılırken, günümüzde zor durumda kalan kitapçılara neden kolaylık sağlanmadığını düşündüm hep.
Fatma Hanım bu hususta başarılı çalışmalar yapmış bir girişimci. Sahafazade Kitabevi; değil bölgemizde ülkemiz ölçeğinde de önemli bir müessese. Her işletmenin bazı zor anları olabilir. Bu durumda yapılan işin evveline bakılır ve ona göre karar verilir. Kanunların vicdanlara danışılmadan uygulanması toplumda derin yaralar açar.
Fatma Hanım nezdinde Sahafzade Kitabevinin bundan sonra da kültürümüze ve gençlerimize katkı vermesini temenni ediyoruz.
Size 50 yıl öncesine ait bir hatıramı yazdım. Günümüzde ise icraattan çok laf ediliyor. İyi ki o günler o kütüphaneye üye olmuşum. Yoksa bu yazıları nasıl yazardım.
İyi ki Sahafzade gibi kitapevleri de var. Zor günler geçirse de…
Lütfen kitaba saygı duyalım biraz…