Ülkemizde asırlardır, her iktidar, “muasır medeniyet seviyesine erişmek”, “çağdaşlaşmak”,”refah toplumu olmak” hedeflerini, sık sık dile getirmiştir. Ancak ne yazık ki, hâlâ “geri kalmış ülke” statüsünden çıkabilmiş değiliz. Mevcut iktidar, devamlı olarak, abartılı biçimde pembe tablolar çizse de; kimsenin güvenmediği TÜİK, ısmarlama rakamlar verse de; yaşanan tablo ortadadır. Kaldı ki; beynelmilel mukayese tabakalarında,(istisnasız) her konuda en gerilerde yer almaktayız.
– Gelişmişlik düzeyi sadece ekonomik göstergelere dayanmamaktadır. Demokrasi/Eğitim/Hukukun Üstünlüğü/Yüksek Teknoloji/Kültür ve Sanat/ Kadın-Erkek Eşitliği/Etik ve ahlaki değerlere riayet/Fikir, ifade, inanç ve teşebbüs hürriyetlerinin varlığı vb. çok sayıda faktör nazara alınmaktadır. Ve tümünde içler acısı bir durumda bulunmaktayız. Her geçen gün daha da kötüye gitmekteyiz. Bu durumda ülkesini seven, bu iç karartıcı durumdan kurtulmasını samimi olarak arzu eden (başta yöneticiler olmak üzere) herkesin, vicdan muhasebesi yapması ve elinden gelen gayreti göstermesi, milli ve vicdanî bir görevdir.
1- Ülkemizde demokrasinin/Bağımsız yargının/Fikir, ifade, inanç ve teşebbüs hürriyetlerinin/ mal ve can güvenliğinin/ liyakat sisteminin/ Huzur ve güvenin/Uygun bir yatırım ortamının/var olduğunu söyleyebilir miyiz? Rüşvet/kayırma/torpil/ ayrımcılık/düşmanlıkların/baskıların/tehditlerin/hukuk dışı/icraat ve engellemelerin, anti demokratik düzenin, her şeyin “Tek bir kişinin iradesine bağlı olduğunun” mevcudiyetini inkar edebilir miyiz? 18 yıldır sürdürülen/ gerilim ve baskı politikalarını, göz ardı edebilir miyiz? Yapılan büyük haksızlıkları, tasvip edebilir miyiz? Yasakların, yolsuzlukların, yoklukların, yalanların varlığını inkar edebilir miyiz?
2-Toplumumuzun inançlı, inancının gereklerini yerine getiren, dürüst, temiz,(kendisi gibi düşünmeyenler dahil) herkese saygılı, kul hakkı/saçı bitmemiş yetim hakkı/haram, helâl/hak etmediğini talep etme konularda, hassas olduğunu, hele hele “Kula kul olma/Şirk/Dalkavukluk” günahlarından çok korktuğunu söyleyebilir miyiz?
-Bununla beraber, ahlaksız, şerefsiz ve haramzade sahtekârların, halkımıza tonlarca domuz, at ve eşek eti ve bozuk, hileli gıda yedirmesini kabul edebilir miyiz?
a) İnançlı bir toplum olsaydık; bu egoizm, üretmeden tüketme hastalığı, büyük bir afet halini almış, uyuşturucu, kumar, alkolizm, zina, fuhuş, sapıklıklar, tecavüzler, cinayetler, rüşvetler, yolsuzluklar, kamu malı yağması, kadına şiddet, lüks, israf, hırsızlıklar, dolandırıcılıklar, hilekârlıklar, din istismarı ve cennet pazarlayıcıları (hergün duymaktan bıktığımız) ahlaksızca ve edepsizce saldırılar, tetikçiler, troller, yardakçılar, yeşil alan katliamları olur muydu?
b) Toplum, salgına ve her gün en az bin yeni vakaya, binlerce kaybımıza rağmen bu kadar vurdumduymaz davranır mıydı? Asker uğurlama, düğün vb. bahanelerle bu kadar ilkelliği, sorumsuzluğu, saygısızlığı yapar mıydı? Pervasızca başkalarının hakkına tecavüz eder miydi? Sokakları, piknik alanlarını, denizleri, gölleri, akarsuları, tüm çevreyi vahşi bir biçimde kirletir miydi? Gürültü kirliliğine sebep verir miydi? Her tarafa mikrop saçabilir, yerlere tükürebilir, zıkkımlandıklarının kabuklarını atabilir miydi? Gece yarısı iğrenç müzikleri, bangır bangır çalar mıydı?
c) Böylesine sefalet ve sefahat yan yana olur muydu? İsraftan kaçınılır ve yardımlaşma düzeyi yükselmez miydi? Gelir dağılımı bu kadar bozuk olur muydu? Halkın önemli bir kısmı aç, işsiz ve ümitsiz iken, yöneticilerimiz; bu kadar lüks ve israf düşkünü bir hayat sürebilir, halktan bu kadar kopuk düşebilir miydi?
d) Sanayiciler bu kadar pervasızca havayı ev sularımızı kirletebilir miydi? Yer altı su kaynaklarını böylesine hoyratça israf edebilir miydi?
e) “Temizlik imandadır” sözüne uyan kim kaldı? Zaten kaç tane imanlı kişi kaldı? Camiler parti şubesine döndü. Okumayan, araştırmayan ne dini ne de dünyası hakkında bilgisi olmayan halkımız, tam anlamıyla her türlü istismara ve sömürülmeye açık hale getirildi. Bu arada dinimizce çok önem verilen, ağız sağlığı ve vücut temizliği iyice ihmal edildi. İnsanlarımızın çoğunun ağzı yangın yerine döndü.
f) Edepli olmanın yerini; magandalık, saygısızlık, duygusuzluk, üç kağıtçılık, köşe dönmecilik, vurgunculuk, arsızlık, sorumsuzluk, hak, hukuk ve kural tanımazlık yani tam anlamı ile “edepsizlik” aldı. Dokuz şehit verdiğimiz günün gecesinde bile düğünlerin gürültüsü İzmir’i inletiyordu.
3- Eğitim, kültür ve sanatın içler acısı durumu da ortadadır. Eğitimde inanılmaz bir kalite düşüklüğü yaşanmıştır. Evlatlarımızın gelecekleri israf edilmiştir. Cahil toplum stratejisi uygulanmıştır. “Kültürlü kişilerin tehlikeli olduğu” açıkça ifade edilmiştir. Bu arada; tüm milli, manevi ve dini değerler dejenere edilmiştir. Türk düşmanlığı politikası yürütülmüştür. Ülke kamplara bölünmüştür. Türkiye düşmanı ülkelerin (başta ABD, İsrail, İngiltere, Fransa ve Yunanistan olmak üzere) ekmeğine yağ sürülmüştür. (Demokrasi olmazsa sanat da olmaz.)
4- Ekonominin durumu da içler acısıdır. 10 milyona yaklaşan işsiz sayısı, bütçe, ödemeler dengesi açıkları, sıfırın altına inen döviz rezervleri, yüzde 30’lara varan enflasyon, muazzam miktardaki iç ve dış borç yükü, korkunç miktardaki faiz ödemeleri, duran yatırımlar, kapanan işletmeler vs. ve bu tabloya rağmen nasıl oluyor da, “Gelişmiş ilk 10 ülke içine girmeye çok yakın oluyoruz?” Ve nasıl oluyor da, “Coronadan en az etkilenene 3 ülkeden biri durumundayız?”
Rabbim (c.c) ülkemin ve halkımın yardımcısı olsun. Hepimizi ıslah etsin. Yanlışlarımızı idrak ettirsin. 145 bin personel. 86 bine yakın cami, 23 bini aşan Kur’an kursu, 105 ilahiyat fakültesi, 5 bin 138 imam hatip okulu, 2 bin 480 cemaat yurdu, 800 medrese, sadece İstanbul’da 445 tekke, 30 silsile, 400 tarikat kolu, sayısı belirsiz cemaat, (Tüm İslam âleminde 150 bin adet) 46 bin 179 dernek, milyonlarca (cemaat liderlerine) gönüllü köle.
– Ancak; haramlar, günahlar, kul hakları, hilekarlıklar, ahlaksızlıklar, cehalet, şirk içinde boğulan bir toplum. İslam’ın özü tamamen unutulmuş. Baş örtüsü, müritlik, mutlak itaat, AKP’ye oy vermek, ölçü olmuş. Ateizm, Deizm, Şia, Vahhabilik, ve Selefilik zirve yapmış. İslami Yaşam Endeksi’nde 153 ülke içerisinde, 95’inci sıraya düşülmüş. Din istismarı almış yürümüş. Cennette arsa satışı sektör haline gelmiş.
– Ve yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, duvarlarda/kılıfların içinde hapsedilmiş; okuyan, araştıran, gerçek manasını öğrenen yok. Sevgili Peygamberimizin (SAV) öğrettiği/uyguladığı gerçek İslamiyet’le hiç ilgimiz kalmamış. Ve hala, “Müslüman ülke” diye hava atıyor, dindarlık taslıyoruz. Cenab-ı Hak’kı kandırabileceğimizi sanıyoruz. Hatta bazı gerzekler, “Hilafet” masalı anlatabiliyor.
– Bu trajik tablonun sonucu olarak, ülkemizde devletin tüm imkanları ile okuyan, karnını doyuran, şerefli asker üniforması giydirilen, önemli görevlere getirilen çok sayıda vatan haininin ortaya çıkması; ABD/İsrail/İngiltere/Yunanistan vb. düşmanlarımızın “Türkiye’yi parçalama” planına uşaklık etmesi; vicdansızca 251 masum vatan evladını şehit etmesi, binlercesini de yaralaması üzerinde çok düşünülmesi gereken çok vahim bir olaydır. Bu hainler, bu imkanlara hep din istismarı ile sahip olmuşlar, tüm toplumu kandırmışlardır. (Sevgili Peygamberimiz (SAV); “Kork, müminin ferasetinden diye” buyurmuşlardır. Peki nerede o feraset sahibi müminler?)