Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Bu gün yine sevgiden yola çıkalım ve____
GERÇEK SEVGİ!..
Diyerek____
Bir Papatyanın Hikâyesini okuyarak güne birlikte başlayalım, konu üzerinde de birazda düşünelim derim dostlarım…. İyi okumalar dilerim…
Koskoca bir bahçede harikulade çiçekler içinde bir papatya… Ve papatya âşık olmuş, yanmış tutuşmuş aksakallı bahçıvana…
Bir ümit bekliyormuş, yüzlerce çiçeğin arasında… Onunla, sadece onunla saatlerce ilgilensin, buz gibi suyunu sadece ona döksün istiyormuş…
Sadece ona değsin makas tutan elleri, sadece ona gülsün istermiş dudakları…
Kıskanıyormuş bahçıvanı, kırmızı güllerden, sarı lalelerden, mor menekşelerden, zambaklardan ve diğer çiçeklerden… Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş, bembeyaz yapraklarını…
Bir gün, Aşkı öyle büyümüş ki… Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş… Eğilivermiş boynu… Toprağa bakıyormuş artık… Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş… Ayaklarını görüyormuş… Buna da şükür diyormuş… Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek…
Zaman akıp gidiyormuş. Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş… Ne var sanki boynumu kaldırsa, bir kerecik daha görsem yüzünü diyormuş.
Ve işte bir gün…
Bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış… İncecik bedenini ellerinin arasına almış… Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş ve bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya…
Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı… Hala göremiyormuş onu, ama bedeni kurtulmuş…
Uzun bir müddet sonra, bahçıvan uğramaz olmuş bahçeye… Gelen giden yokmuş… Kahrından ölecekmiş papatya…
Ama işte bir sabah erken…
Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış… Derin bir oh çekmiş. Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş…
Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüş. Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş. Başka birisiymiş.
Adamın elinde bir de makas varmış…
Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru…
Ne güzel açmışsın sen öyle demiş…
Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış. Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarıymış…
Ama gövden seni taşımıyor demiş. Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış…
Ve bir hamlede bağını gövdesinden ayırmış…
Papatya yere düşerken hatırlamış sevdiğini… O ak saçlı, aksakallı, yaşlı mı yaşlı bahçıvanı hatırlamış… Birde o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş… Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini… O her şeye rağmen, papatyaya emek vermiş… Ona hiç bir zaman güzel olduğunu söylememiş, ama onu aslında hep sevmiş…
Papatya anlamış ki artık…
‘Gerçek sevgi, emek istermiş…’
Yere düştüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini… Teşekkür etmiş ona içinden… Her düşen yaprakta papatya, “seviyormuş” diye geçirmiş içinden… Son yaprağı da kuruduğunda, biliyormuş artık…
‘Gerçek sevginin, söylemeden, yaşamadan ve asla kavuşmadan var olabileceğini…’
Her düşen yaprakta papatya, “seviyormuş” diye geçirmiş içinden…
*****
İşte böyle dostlarım; Papatyanın hazin bir sonla biten hikâyesi… Bu hikâyeyi Google amcaya sorarsanız bolca bulabilirsiniz. Ben siz uğraşmayın diye, sizin adınıza buldum ve takdim ettim sizlere bu alıntı hikâyeyi…
Ve o günden bu güne, bunu bilen âşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş:
“SEVİYOR mu, SEVMİYOR mu? Diye___ nice papatyalar ziyan olmuş böylece…
Her insanın kalbinde farklı sevgi vardır. Sevgi bazı insanlarda çok, bazı insanlarda az. Kimin de her ne kadarsa sevgiden nasibi o kadar var.
Aslında yağmur misali, kalplerdeki sevgilerin bereketi olmalı. Sevgi bankaları üretmeli. Sevgi bütçeleri yapmalı; zor zamanlar için tasarruf edilen sevgiden kullanmalı.
Her nefes alıp verdiğimizde içimizdeki sevgi çoğalmalı. Kalpleri kötülüklerden, nefretten, hainlikten, gıybetten, sevgisizlikten koruyacak; temeli sevgi olan güven ve saygıyı dayanan öfke ve şiddete karşı dayanıklı evler inşa etmeli.
Çünkü sevgi günah olmayacak kadar masum, köle olmayacak kadar özgür, unutulamayacak kadar derin, umulmayacak kadar yakın ve tek başına yaşanamayacak kadar özeldir…
Ama biz insanoğlu hep zahire dalar, bâtını unuturuz. Bu yüzden bizi asıl kimin sevdiğini asla fark edemeyiz… Fark ettiğimizde ise çok geç kalmış oluruz…
Papatyalar çok şey anlatır, ona bakıp dinlediğinizde…
Yeter ki kalp gözü ile bakalım ve kalpten dinleyelim. Yani kulağımızla değil kalbimizle dinleyelim…
Eğer insan sevginin doğru olan boyutlarını yakalayamazsa, sevgi insanı insanlaştırmaktan, üstün değerli kılmak yerine insana “insanlığı açısından” büyük tehlike oluşturabilir ve bu tehlikenin boyutları sadece fert olarak insanı ve onun psikolojik ve bedensel olarak hayatını ebedi hayatını kuşatmakta kalmaz, yaşmakta olduğu toplumu toplumla iletişimlerinizi de etkiler…
Bunun için yaşanacak, yaşanan tüm sevgileri doğru, gerçek, saygılı yaşamamız çok önemlidir….
Sevgi insanın ruh dünyasının oksijeni olsa da onu akıldan soyutlayamayız. Nasıl iman akılla mümkünse, Sevgi’de aklın temel düsturlarıyla birleştiği zaman doğru ve sağlıklı olabilir…
Sevgi akılla yoğrulup şekillenmeye başlarken, akıl da bilgi ve gerçek gibi iki önemli ilkeyle hareket etmedikçe aklın sevgiyi şekillendirişi asla sağlıklı olmaz. Hastalıklı erken biten saman alevi misali sevgiler akıl ve bilginin ortaklaşa oluşturmuş oldukları sevgiler değildir…
Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır.
Kendinizi sevgiye bırakın, çünkü gerçek sevgi asla incitmez…
Gerçek sevgi ilişkisinde karşınızdaki kişiyi önemsemek, kıymet vermek, zaman ayırmak, ilgi göstermek vardır. Onun neye kırılabileceğini, neyin onu üzebileceğini ya da neyin onu mutlu edeceğini bilmek, bu durumu önemsemek ve buna göre davranmaktır gerçek sevgi…
Gerçek sevgi her zaman daha fazla mutluluk vermeye odaklıdır, asla acı değil…
Gerçek sevgi, karşındakinin değişmesini talep etmez, sevmek için koşullar öne sürmez. Karşısındaki kişinin istediği gibi olmasını istemez. Gerçek sevgi zaten tanımı itibariyle, karşılıksız verilen, koşulsuz bir şeydir. Bu sevgiyi, hakkını vererek yaşamak, her kula nasip olmaz…
Ama öyle günlere geldik ki: Kimsenin kimseye gerçek sevgiyi göstermediği bu dünyada, dürüstçe yaşamak ve sevmek bir lütuf…
Dünyada yeteri kadar kötülük var. Zor zamanlardayız…
Ama sevgi var ya sevgi. Adeta karanlığın içinde bir ışık gibi… O ışığı yakalayın dostlarım…
Hani der ya Özdemir Asaf; imkansızları yaşamak mıdır sevmek, yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek. Zor mudur gözlerine bakarken sevgiyi görmek, yoksa sevgimidir gözlerindeki tek gerçek?.. Kolay mıdır bir anda vazgeçip gitmek yoksa, gitmekten vazgeçip sevmek mi gerek?..
Dostlar; önce kendinize bir iyilik yapın ve yaşamayı sevin…
Çünkü sevmek nefes almaktır!.. Öncelikle şunu unutmamız gerek; önce kendimizde besleyip, yaşatamadığımız şeyi, bir başkasına veremeyiz. Sevgi vermek için önce kendimizde olması gerekir;yani kendimizi çok sevmek, kendimize kıymet vermek ve kendimizi mutlu etmek için bir şeyler yapmak. Anacak ve ancak kendini seven, kendisiyle barışık, kendisiyle huzurlu ve başka bir yerde, başka bir kişi olmayı talep etmeyen kişi, başkasına gerçek sevgi duyabilir ve sevgi ilişkisini sürdürebilir…
Şimdi bir soru; ‘sevgiyi bir de siz tarif etseniz, neler söylersiniz acaba?..’
Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım sevgimizi bir lokma ekmek gibi…
Hayat sevince güzel, sevelim, sevilelim ve diyelim ki; Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Güzel başlamasını ve güzelliklerin katlanarak devam etmesini dilediğim Salı gününüz için, gönül soframdan, gönül sofranıza muhabbetler gönderdim…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#