Tek kapılı bir kapsülde kurulurdu gençlik dönemi. Bu dönemde, genç kendini tanımaya ve tanıtmaya meyilli davranışlar sergilerdi. Genç, “Es rüzgâr es bağrı yanığa” anlayışını sürdürür. İyisiyle kötüsüyle özel atmosferinde mutlu olurdu. Bu atmosferle özdeşleşmiş gencin mayasını, “Delikanlılık çağı” ifadesi en iyi tanımlar.
Dönemin gereği çeşitli saplantıları gözlenir. Müzik, spor, turizm ve çeşitli güç isteyen yarışlar. Ekosunu tatmin için, sosyal aktivitelere girer. Başarılı olma veya olmama diye bir problemi yoktur. Günü birlik yaşadığından gelecekle ilgili hayal kurmaz.
Gençlik döneminde, gelecekte olmak istediği insanın hayalini kurabilseydi, onun için bu dünya başka bir yer olurdu.
Yaşananlara bakıp da doğduğundaki zayıf, sıska ve yaşama ümidi olmayan bir bebeği görmek çok çelişkiliydi. Halbuki bebek hâline her kucağına aldığında ağlayan anne, sancılı geçen delikanlılığını duygularına yenik düşüp kabullenirdi.
Delikanlının atmosferine evde ana, baba okulda müdür ve öğretmen ölçüsüzce dert üzerine dert biçiyorlardı. Dersler onun için, mobilya kıskacı gibiydi. Öğretmenler iyi notu dolaplarına kilitlemişler ve anahtarı da kaybetmişlerdi.
Aynı yörüngedeki arkadaşlarıyla hızlı dönseler de savrulmazlardı. Hızlı gençlik, arkadaşlığın zirve yaptığı hayat dilimiydi. Karpuz dilimi kadar tatlı ve fark edemediği sululukta. Kazandığı alışkanlıkların büyük bir kısmı bu tatlı ve sululuğa aitti.
Döneminin gereği hızlı yaşantısında atın parlayıp da sonuçta bir duvara toslamasında, ana, baba ve kardeş sevgisini hatırlar ve evde süt dökmüş kediye dönerdi. Süt dökmüş kedi hâliyle, ana, baba ve öğretmeninin çok iyi kalpli olduğuna karar verirdi.
Bu dönemin bağdaşmadığı, disipline edemediği, kütüphaneye gitmeyi ve ders çalışmayı giyimiyle gerçekleştirirdi. Ancak istek ve zorunlu kabul ettiği araba sürme sevdasını hayalde bile öğrenir, yollar ona dar ve yeterli gelmezdi.
Mevsim değişikliklerini sevmezler. “Yaz gelse de gitmese” derlerdi. Onlar için, kış aylarında soğuk ortama. Bahar aylarında yağmura uyma davranışına tepki gösterirlerdi.
Hayvanları sever fakat yaşantısında ayağına bulaşmayacak ve duygusallığı kısıtlayıcı bir etken olmayacaklardı.
Gençlik dönemini hayatın en önemli kesimidir. Bu kesimde sahip olduğu enerji ve belleği olumlu yönlendirenler gelecekte büyük işlere imza atacak olanlardır. Çünkü beynin bilgiyi kapması ve depolaması gibi öğrenmenin gerekliliği bu dönemde gerçekleştirilir.
Gencin hayata dair en güçlü algı yaratıcı sığınağı bilgisayar ve telefondur. Kimseye bir şey sormadan, gözü kapalı olarak bu iki limana sığınır. Sevdikleri ve özlemleriyle bu iki limanın kapısında bekçidirler.
Bilmezler ki, gençlik döneminde atılan tohumun çiçeklenme ve meyve oluşturması bu dönemin tasarısıdır. Bu zamanda tohumun toprağa atılmaması kolaydır. Kolayı seçenler de yok değildir. Tohumun kıymetini bilmeyince, sağlık da elden gider. Fakat yaşadığı kompozisyona alışırlar, hatta savunucusu bile olurlar.
Duygusal algının en işler hâlini gördüğümüz bu çağ, ham meyve gibidir. Gayet güzel görülür fakat yersen dokunur. İşte gençlik böyle ham meyvenin peşine koşmak suretiyle enerjisini boşa harcar. Yani saman alevi gibi parlar ve aynı hızla sönerler. Şunu anlıyoruz hareketlerini kontrol edemezler. Doğal olarak kaybeden durumuna düşerler.
Gençlik çağı içtiği suyun ne işe yaradığının bilinmemesidir.
Hasan TANRIVERDİ