Çünkü iktisat üzerinden tüm bir kapitalist toplumsal yapının temel öğeleri analiz edilebilir ve ortaya konulabilir.
Niçin bazı toplumlar sanayileşti, bazıları bu süreçte geri kaldı?
Bunun yanıtı iktisat tarihinde verilecektir.
Niçin bazı ülkeler teknolojide, eğitimde, sağlıkta, kentlileşmede daha ileri noktalara giderken diğerleri izleyici oldu?
Güncel olarak, Yunanistan niçin borçlarını ödeyemez duruma geldi?
2007-8 yıllarında Dünya Ekonomisi niçin tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşadı?
Türkiye olarak biz 180 ülke içinde kalkınma endeksinde 90.ncı sıradayız.
Nasıl ilk 10 ülke içine girebiliriz?
İşzizliği, yoksulluğu, sanayideki çarpık yapıyı, düşük yaşam standardını çözmek için neleri, nasıl yapmalıyız?
İşte tüm bu konuları ve soruları bilimsel temelde yanıtlamak, araştırmak ve çözümüne katkı sunmak istersek İKTİSAT BİLİMİNE yönelmeliyiz.
Gençler arasından sosyal bilimleri tercih edecekler olacaklardır.
Onlara önerim; “eğer sosyal bilim eğilimliyseniz öncelikle iktisat alanına girin” derim.
İktisat yaşamın özü sayılan üretkenlik kavramını konu edinir.
Çünkü yeryüzünde üretim ile insan arasındaki ilişkiyi kuran tek kavram ÜRETKENLİKTİR.
Üretkenlik ise iktisat Biliminin Temel konusudur.
İnsan ihiyaçlarının giderilmesi için üretim zorunludur.
Kaynaklar ise sanıldığı kadar çok değildir. Onları ziyan etmeden tümünü değerlndirmek ve bu süreçte de etkin, yani akılcı bir biçimde üretimde değerlendirmek gerekir.
Kaynaklar TAM ve ETKİN değerlendirilmelidir.
Yani en az kaynakla, insancıl ortamlarda, doğayı bozmadan ve koruyup geliştirerek, en çok ve kaliteli üretimi yapmak ve bunu toplumsal eşitlik temelinde hizmete sunmak gereklidir.
İşte doğayı ve insanı sömürmeden üretim yapmak ve toplumsal refahı sağlamak halkçı-insancıl iktisadın görevidir.
Artı değer kavramını öğrenebileceğiniz disiplin iktisat’tır.
Marx’a göre, kapitalist ekonominin temel düzenleyici ilkesi, “emek-değer yasası”dır; bunun anlamı ise, toplumun temelini oluşturan ögenin canlı emek gücü olmasıdır.
Artı-değer burada, başkaları tarafından el konulmak üzere, emek gücünün gerekli-zorunlu-ürünün ötesinde, belirli bir ücret ile satın alınarak fazla üretim yapmasıdır. İşçi, belli bir ücret karşılığında, emek gücünü satabiliyor olmak için, artı-ürün ya da artı-değer üretmek durumundadır.
İşçiye, yalnızca yaşaması (çünkü ertesi gün yine çalışacak birine ihtiyaç vardır) için gerekli olan ürün verilir, artı-değere ise elkonulur. Dolayısıyla, artı-değerin nasil üretildiği, kimler tarafından nasıl el konulduğu, ve sonra neye dönüştüğü meselesi, belli bir anda belirli bir toplumsal yapının niteliğini gösterir.
Gerekli olan ürün ya da üretimin fazlası anlamında artı-değer kavramı, Marks’ın bu ekonomi-politik elestirişinin ana noktalarından birisidir.
Niçin artı değer kavramını bilmeliyiz?
Fizikteki yerçekimi yasası gibi, kapitalist toplumdaki artı değer ilkesi de aynı etkiyi yapar.
Kapitalist üretimin amacı artı değer elde etmek ve sömürüyü arttırmaktır.
Toplumsal ve tarihsel direnişler hep bu artı değeri ortadan kaldırmak, insancıl bir yaşamı gerçekleştirmek içindir. Hadi gençler İktisat Disiplininde buluşalım..