Gelecekte tüketeceğimiz gıdaların kategori ve miktarının değişeceği beklenmelidir. Bunda, yemek kültüründeki farklılaşma, refah seviyesindeki ve kişi başına düşen kalori harcamalarındaki artışlar, nüfusun çoğalması ve gıda teminde zorlanma veya kolaylık gibi birçok faktör rol oynayacaktır. O nedenle 2050’lerde gıda maddeleri üretiminin %50-%70 artırılması gerektiği öngörülmektedir. Fakat değişik nedenlerle, söz konusu artışın tüm gıda maddelerinde aynı oranda olması beklenmemelidir. Diğer taraftan, nüfus artışından kaynaklanan, kişi başına yıllık tarım alanlarında dramatik azalma[1] da göz ardı edilemez. Bu durumda birim alandan kaldırılacak verimin artırılması kaçınılmazdır. Başta verim artışının nasıl sağlanacağı olmak üzere, yarının gıda sorunları ile ilgili çözüm üretecek stratejistlerce, “hangi tarım ürününün ne miktarda tüketileceği”nin bilinmesini gerektirmektedir.
Bu soruya yönelik yanıtları WFP (Dünya Gıda Programı), WRI (Dünya Kaynakları Enstitüsü) ve CGIAR gibi uluslararası kuruluş raporlarında bulabiliriz. Grafikte, bazı ana ürünlerin (sırası ile tahıllar, şeker, baklagiller, yağlık bitkiler, et, süt) 2005 yılında kişi başına yıllık tüketim miktarları (kg/kişi/yıl) ile 2050’lerde beklenen değerleri grafiğe aktarılmıştır. Üçüncü sütun ise gözlenen (2005) ve tahmin edilen (2050) verilerin farklarından oluşmaktadır. Bu farkların 2005 rakamlarına oranları (%) hesaplanarak son satırdaki çarpıcı verilere ulaşılmıştır. Bu oranlara bakıldığında hemen anlaşılmaktadır ki, bazı kategorilerde kişi başına tüketim değişmezken (tahıllar, %1), bazılarında %33’lere varan bir artış söz konusudur. Buradan, bazı ürün gruplarında araştırma ve üretim açısından daha farklı stratejilerin geliştirilmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Nitekim AB 2007’de işleme koyduğu 7. Çerçeve araştırma projelerinde bilime dayalı biyoekonomi projelerinde, önceliği baklagillere vermiştir. Bu yaklaşımda ana ilke, Akdeniz diyetinin temel gıdası olan bu ürünün, özellikle kuzey Avrupa’ya yayılması ve sağlıklı beslenme açısından toplumuna sahip çıkarken, sağlık giderlerini de azaltmaktı. Aynı doğrultuda başka bir atılım da Birleşmiş Milletlerden gelmiştir. Kuruluş 2016’yı baklagil yılı ilan etmiştir.
Söz konusu çizelgedeki tahmin değerlerine ulaşmak için kullanılan parametrelerin başında, kişi başına yıllık kilokalori gelmektedir. 2005 ortalama değer 2772 kilokalorinin 2050’lerde 3070’e çıkacağı tahminlendiğine göre, biz genelde, artan nüfusun yanında, her bir şahıs için %10 daha fazla gıda maddesi üretmek zorundayız. Bu aşamada hangi gıda kategorisinde, nasıl bir değişim olacağının belirlenmesi birçok sektör sorumlularına yol gösterecektir. Grafikteki ilk sütunda yer alan tahıllarda, sanki yıllık kişi başına tüketimde bir değişiklik olmayacakmış gibi bir izlenim vermektedir. Ne var ki, buğday, mısır, pirincin yer aldığı bu kategoride çarpıcı geçişler beklenmelidir. Nitekim Türkiye’de de kentleşmeden de kaynaklanan nedenle, yıllık kişi başına pirinç tüketiminin son 30 yılda iki misline çıkmıştır[2]. Yine Çin’de, artan gelir nedeniyle tüketici buğdaydan pirince yönelmiştir.
Burada, son zamanlarda kamuoyunda fazlaca dile getirilen “tahıl” ve “hayvansal ürün” ağırlıklı beslenme sistemlerine TARIMSAL açıdan göz atmak yerinde olacaktır. Bugün gerek insan ve gerek hayvan beslenmesinin ana kaynağı bitkiye dayanmaktadır. Bitkilerden elde edilen kalorinin %55’i insan beslenmesine, %36’sı hayvan beslenmesine ve %9’u da biyoyakıt ve endüstriye yöneliktir. O, hayvan beslenmesinde tüketilen %36’lık kalori dilimi etle (sığır) gıdaya dönüştüğünde ancak %3’lük kalorimiz karşılanabilecektir. Bu durumda ete ağırlık verecek beslenme sistemleri için daha geniş tarım arazilerine gereksinim olacaktır. Tersine, bitkisel ağırlıklı beslenme sistemleri ise, şu anki ekim alanlarından daha da dar alanlarda yarınki nüfusu besleyebilecektir. Zaten gelecekteki gıda sorunlarına sahip çıkan dünya örgütleri de, daha etkin kaynak kullanımının önemine dikkat çekerken, daha az et tüketimini içeren beslenme sistemlerinin geliştirilmesi ve teşvik edilmesinin, dünya gıda açığını kapatmada ek bir destek sağlayacağını dile getirmektedirler[3].
Grafikteki kişi başına yıllık şeker tüketiminin, belirtilen süre içerisinde 22 kg. dan 25 kg. a çıkması beklentisi, sakın şeker pancarı üreticilerini sevindirmesin. Çünkü ucuz maliyeti nedeniyle şeker kaynağı olarak şeker kamışı öne çıkacaktır. Hatta şeker pancarı, ekim alanı daralacak tek kültür bitkisi olacaktır. Baklagil tüketiminde bir kg’lık artış aslında bu grup bitkilerin %15 artışı anlamına gelmektedir. Grafikte en fazla artış beklentisi, bitkisel yağlarda izlenmektedir. İthalatçısı olduğumuz bu kategori için Türkiye’nin özel stratejiler geliştirmesi gerekecektir. Et ve süt konusu tartışılmaz tüketimi artması beklenen gıda kaynaklarıdır.
Bu gıda kategorilerinin beklenen artışlarına göre, her ülkenin gerekli yatırım ve araştırmalara yeniden yön vermesi gereği öne çıkmaktadır. Politikacısından bürokratına, bilim adamından, yatırımcı özel sektörüne varan geniş bir yelpazede bu farkındalığı nasıl yaratabiliriz? Bu tür “geleceğin planlanması” ile ilgili can alıcı konuların ilgililere duyurulmasında, düşünce kuruluşları ve basına büyük görev düşmektedir. Ekim alanlarındaki daralma beklentilerine karşın, fazla üretimi artıracak, birim alandan daha fazla verimi sağlayacak biyoekonomik araştırmalar için bütün ülkeler adeta yarış içindedirler. Diğer taraftan küresel ısınma ile birlikte oluşacak koşullara uyabilecek yeni çeşitler için her ülke bitki ıslahına yönelik özgün sistemleri-stratejileri geliştirmek zorundadır. Nitekim BRIC ülkeleri tarımsal araştırma sistemlerini adeta yeniden yapılandırmışlardır. BREZİLYA tohum ıslahının önemini fark eden ilk gelişmekte olan ülke olarak, Tarım Bakanlığı, Tohumculuk sektörünü ve Üniversiteleri Tarımsal Araştırma Konseyi “EMBRAPA” adı altında toplamıştır. Bu kuruluş Brezilya’nın birçok üründe dünya pazarında lider olmasını sağlarken, yalnız “çeşit geliştirme” ile de kalmamıştır. Geliştirilen çeşitler öylesine agronomik olanaklara fırsat yaratmıştır ki, üreticisine bir yılda iki soya ve bir yılda “buğday+soya” yani aynı araziden yılda iki ürün alma fırsatı sağlamıştır. Yine Hindistan tarımsal araştırmalarını ICAR (Hindistan Tarımsal Araştırma Konseyi) 59 enstitüsü, 69 Ziraat Üniversitesi ve 636 istasyonu ile onlarca kültür bitkisinde biyotek çeşit adayları ile ülkenin yarınları için gerekli yeni çeşit gereksinimini karşılamaktadır
Türkiye onlarca Ziraat Fakültesinde (biyoloji bölümlerini de unutmayalım) çalışan binlerce araştırıcıyı devreye sokmayarak, yani bir ulusal “Tarımsal Araştırma Konseyini” hala kurmadan, geleceğin yeni çeşitlerini nasıl geliştirecek? Batıda var olan özel bitki ıslahı kuruluşları genelde Üniversite kaynaklı “melek yatırımcılarca” kurulmuştur. Tabii ki Üniversitenin devrede olmadığı genetik çalışmaların sayısı sınırlı olacak ve ülke için gerekli yarı-yol materyali sağlamada sıkıntılar yaşanacaktır. İşte royalite de (ıslahçı hakkı) ödenerek ithal etmek zorunda kaldığımız TOHUM sorunun temel çözümü buradan başlayabilir.
Nazimi Açıkgöz
[1] Dünyada her yıl işlenen 1,38 milyar hektar araziden bir kişiye düşen pay, 1960’larda 4,5 dekar (4500 m2) iken 2010 yılında 2,4 dekara düşmüş, 2050 yılında da 1,8 dekara inmesi tahmin edilmektedir.
[2] https://nacikgoz.wordpress.com/ 2013/04/08/turkiyede-celtigin-atagi/