Bir süredir ülke gündemimizi ajan ve istihbarat haberleri işgal etmiş durumda. Gerçi boyalı, boyasız, yandaş, yanaş ne derseniz. Bizim basın işin belden aşağı kısmına takıldığı için, millî çıkarlarla ilgili bölümleri hep es geçiyor.
Ajanların yakışıklılığı ve güzelliği nedense, hep ön plâna çıkartılıyor. Oysa adamın işi bu! herhalde hilkat garibesini gönderip, milletin yatak odasından bilgi çalacak halleri yok değil mi?
Basınımız kim, kiminle bilmem ne yapmış? bölümünden daha derine inemediği için, kamuoyuna aydınlatma adına kendimiz feda ediyoruz. Son bir ayın üç önemli istihbarat olayını sizlerle kısaca hatırlayıp kafalarda mini bir şimşek çaktırabilirsek ne mutlu bize!…
* * *
Varan 1;
“BM tarihindeki en önemli belge, hırsızlığının ardında Rum İstihbarat Teşkilâtı’nın olduğu ortaya çıktı. BM “‘Kıbrıs’ Özel Temsilcisi’nin sekreteri, Sonja Bachman’ın yakışıklı bir Rum ajan tarafından, tuzağa düşürüldüğü belirtiliyor.” (NTVMSNBC-25 Ekim 2010) Bachman’ı takibe alan yakışıklı Rum ajanın, elektronik posta şifrelerini çaldığı ve mesajlara ulaştığı belirtiliyor. Politis gazetesinin haberine göre hırsızlık BM temsilcisi Sonja Bachman’ın kaldığı otelde gerçekleşti. Otelin iş merkezinde, belge hırsızlığı için yüklenmiş bir yazılım bulundu.
Bachman için görünüşte tercüman olarak görevlendirilen, Rum delikanlının kadının kaldığı oteldeki odasındaki çok gizli belgeleri, elektronik ortamda çalıp, Yunan ve Kıbrıs Rum istihbaratına verdiği bildirildi. Verilen 6 bin 500 sayfalık belge arasında Birleşmiş Milletler Kıbrıs Özel Temsilcisi Alexander Downer’ın Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la görüşmelerinin tutanakları da bulunuyordu. Ayrıca BM’ye emanet edilen Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’nin ve adadaki diğer askeri güçlerin teknik bilgilerinin de bulunduğu iddia ediliyor. Ayrıca bazı kaynaklar, söz konusu istihbarat çalma işini Rusların fason olarak Rum Yönetimi için gerçekleştirdiğini iddia ediyorlar.
Bu arada bu kadar önemli bilgilere vâkıf birini, bizim niye takip etmediğimizi, Rum ajanı nasıl ıskaladığımızı nedense hiç kimse gündeme getirmiyor.
Hani Kıbrıs Rum Kuvvetleri’nin elindeki silah sayısının önemi yoksa, başka tabii…
* * *
Varan 2;
Sultanahmet Camii önünde, boy boy fotoğrafları yayınlanan meşhur Kızıl Ajan Anna, hatırlamışsınızdır? Hürriyet gazetesinin haberine göre; Charlie Hutchinson isimli İngiliz genç, Londra’da tanıştığı, ‘İngiltere’de gıyaben’ 20 yıla kadar hapsi istenen Anna Chapman (Kızıl Ajan) ile maceralarını The Sun’a şöyle anlattı: “Bardan çıkıp evime gittik…”
Tabi haber bu şekilde verilince, geçen Mayıs ayında Türkiye’ye gelip bir süre ülkemizde ikamet edip, Amerika’ya döndükten sonra CIA tarafından Rusya adına casusluk yaptığı için tutuklanan ve esir değişimi programı ile Moskova’da yakalanan CIA ajanlarına karşılık, Rusya’ya iade edilen bayan ajan; bir anda insanların kafasında başka türlü canlanıyor. Belki haberiniz yoktur, Anna Chapman (Kuşçenko) Moskova’ya döndükten sonra, Rusya Başbakanı Putin tarafından üstün hizmet madalyası ile ödüllendirildi. Bu arada Chapman, bu ödülü alan en genç kişi olarak Rus tarihine geçti.
Tabii şimdi bu kadın, Türkiye’de iken stres atmak için Sultanahmet Camii’ni, Yeni Cami’yi gezmiş orada güvercinlere yem atmıştır diye düşünüyorsanız, bence bu yazının devamını okuyup değerli gözlerinizi hiç yormayın, yazıktır!
Onun yerine, dünyaca ünlü Ayasofya’daki Hızır Aleyhiselam’ın parmağını sokup camiyi döndürdüğü iddia edilen o deliğe parmağını sokup, ne dilediğini de hayal edebilirsiniz. Bizim basının aklına mesela bu gelmedi, bu vesile ile böyle de bir katkımız oldu, değerli gazeteci camiasına. Hayırlı olsun!
Hürriyet Gazetesi’nin haberine göre; “Anna ile İstanbul’da birlikte seyahat eden arkadaşı Yana Sladkikh, Anna’nın facebook profiline ‘Sarı elbisen ile tüm Türk erkeklerini ateşliyorsun’ diye not düşmüş. Anna ise Les Ottomans’da çekilen fotoğrafının altına ‘Müthiş bir seyahatti, tekrar yapmalıyız’ yorumunu yapmış.” Haber bu şekilde verilince, Moskof’a giden sırlar akla gelmiyor tabi. Fantezi kurmak varken, kim uğraşır ki; şimdi bu ajan kadın, Türkiye’de kimlerle görüştü, ülkenin ne bilgilerini aldı Moskova’ya postaladı diye, değil mi?
Meselâ ABD istihbaratı, Kızıl Ajan’ı sorgularken bizden birileri de gidip NATO müttefikimizden izin alıp, İstanbul’da ne ‘işler’ karıştırdığını sorguladı mı acaba? İnsan merak ediyor işte?…
* * *
Varan 3;
Bir de fuhuş diye başlayan takip neticesi, büyük bir istihbarat organizasyonun çökertilmesi hadisesi var. Bu basit bir fuhuş operasyonu olarak başlayan ve işin sonunda Aselsan’dan, Tübitak’a oradan Donanma’ya dayanan, devletin gizli belgelerinin yabancı uyruklu kadınlar tarafından elde edilmesi veya bu kadınlar vasıtasıyla şantaj yapılıp, bilgi ve belgelerin elde edilmesi soruşturmasına kadar uzanan süreç var.
Haber7.com’un 29 Ekim 2010 tarihli haberinde “Soruşturma kapsamında, çok sayıda asker ve askeri öğrencinin Merkez Komutanlığı tarafından talimatla ifadeleri alınmıştı. Soruşturma dosyasından ayrılan ‘fuhuş’ suçlamalarına yönelik dosya kapsamında 23 kişi tutuklanmıştı” ifadeleri kullanılıyor. Demek ki bir süredir askerimiz ve polisimiz tarafından takip edilen fuhuş çetesi görünümlü bir yabancı istihbarat örgütü var ortada.
Tabi yine olay belden aşağı gündeme geldi. Bütün gazete ve haber siteleri, işin fuhuş yönüne odaklanırken, işin arkasında hangi ülke veya ülkelerin istihbarat örgütlerinin olduğunu yine göremediler. Hatta adları bile geçmedi…
Meselâ; niye bu yabancı uyruklu kadınlar, donanmamız üzerinde yoğunlaştı? Bence Türk denizcilerinin karşı konulmaz cazibesinin ötesinde bir konu var. Her Türk erkeği çekicidir zaten, acayip yakışıklıdır, hatta illâ ki beyaz üniforma giymeye gerek yok bence! Türk donanmasının sırlarının bu kadar merak konusu olmasının ardında; şunlar olabilir mi?
Ya ülkemize karşı bir harekât düzenlenecek ve bunu önlemek için donanmamıza iş düşecektir. Ki bu düşük bir ihtimal. Ya da deniz kuvvetlerimiz, ülkenin millî menfaatleri gereği deniz aşırı bir hedefe harekât yapmak zorunda kalacaktır, buna karşı önlem alınıyordur.
Başka bir şey aklımıza gelmiyor.
* * *
‘Nataşa’ olarak adlandırılan ve ne tesadüftür ki, hepsi de yüksek tahsilli yabancı uyruklu kadınlarla ilgili, müstehzi gülümsemenin ötesinde bir şeyler yapma dönemi gelmiş, geçmektedir. Bu konuda MİT’in haber7.com’da yayınlanan, 30 Ekim 2010 tarihi itibariyle aşağıda haberinin özetini verdiğimiz, bir çalışma yapmaya başlaması ise inşallah netice verir.
Haber7.com’un haberi şöyle:
“Askeri casusluk, şantaj ve fuhuş çetesi operasyonları MİT İstihbarata Karşı Koyma Başkanlığı’nı harekete geçirdi. Savunma Sanayi Müsteşarlığı, Aselsan, Havelsan, TAI ve BOTAŞ gibi stratejik kurumlarda eğitim verildi. Kadın tuzağının sık başvurulan bir yöntem olduğunun altı çizildi. İstihbarata Karşı Koyma Başkanlığı yabancı devletlerin Türkiye’deki istihbarat faaliyetlerini engellemek için stratejik öneme sahip kamu kurumları ile bazı özel kuruluşlarda kritik görevleri olan personele ‘Pasif karşı koyma’ eğitimi verdi. MİT görevlileri, yabancı servislerin sadece devletlerin siyasi sırlarını değil, özel şirketlerin ticari sırlarını da ele geçirmeye çalıştığını vurguladı. Özellikle yabancı ülkelerin büyükelçiliklerinde çalışan kişilere karşı dikkatli olunması istendi. ‘Yabancı uyruklu kadınlardan uzak durulmasının şart olduğu kaydedildi.
Yabancı kadınların ajan olarak kullanılmasının sık başvurulan bir yöntem olduğu hatırlatıldı.”
Daha ne diyelim; Eline, diline, beline!…