Bütün bunları sırf size geçmiş olsun dedirtmek için yazmadım sevgili okurlar.
Malumunuz dün akşam Ankara’da deprem oldu, benim de kırk yılın başı dün akşam erken uyuyacağım tuttu. İşte o deprem tatlı uykumdan uyandırdı beni, yürek çarpıntıları da cabası, ev halkı biraraya geldik, geçmiş olsun dilekleri, yorumlar, mütalalar tekrar yatıldı hayli geç ama gram uyku yok, Üstelik kulağıma koyduğum sarımsağın kokusu da iyice uykumu kaçırıyor, ne sarımsağı mı durun anlatıyım. ( kalktım bu yazıyı yazdım, face yarısını kesmiş, şimdi devam ediyorum)
Geçen gün bir yazı okudum, hakiki zeytinyağına bir diş sarımsağı dövüp katın, bir hafta sonra tülbentten süzün, sonra bu yağı kulağınıza damlatın, kulak tıkanıklığını ve kireçlenmesini tedavi eder, diyordu. Bu sabah ben de sarımsak ayıklıyordum, yazıyı hatırladım hemen bir sarımsağı kulağıma yerleştirdim, birkaç saat duran sarımsak kulağımın tıkanıklığına iyi geldi, ben de gece de dursun dedim, faydası da geliyordu ha, bir de ara ara kokmasa derken deprem oldu, sonrasında uykum kaçtı, bu yazı doğdu, gülmeyin.
Kulaktı sarımsaktı derken rahmetli babaannemin elli sene öncesindeki ilaçları ve tedavileri geldi aklıma. O birçok hastayı dirilten yöntem ve tedaviler bilirdi, mahalleli de her derdi için bize gelirdi. Bir gece yarısı, amcamın küçük oğlu kulağını eliyle ovarak durmadan ağlamaya başladı, hiç susmadan, ev halkı çocuğun başına toplandı.
Babaannem amcama ‘çabuk git Zangılı Mustafa’nın hanına, köyden eşeğiyle gelen köylüler orda kalır, sağlam, tüm, ezilmemiş eşek boku al gel’ dedi.
Evimiz çarşıya çok yakın olduğundan biraz sonra amcam elinde bir kesekağıdıyla geldi.
Babaannem kestane gibi tüm tüm eşek dışkılarını közküreğinin üstüne koydu, sobada ısıttı, sonra bir tülbentin arasına koydu, durmadan kulağını tırmalayıp ağlayan kuzenimin kulağına koydu, annesine de ’emzir şimdi bebe susar ve uyur’ dedi.
Ağlamaktan sesi kısılıp bitab düşen bebek az sonra sustu ve uyudu gerçekten, öyle ya tertemiz topraklardan biten türlü çeşit otu yiyen eşeğin dışkısı da şifalıydı belki ki çocuk uyudu, sonraki günler de bebek ağladıkça aynı yöntem tekrarlandı, bunu hatırlattı kulağımdaki sarımsak. Sonra babaannemin ninnilerini hatırladım. Uyku da gelmiyor ya.
‘Dandini dandini dan kuşu
Kulağında mengişi
Babası beyler başı
Anası hatın kişi
E e e e
Dandini dandini dan ister
Kızım basma don ister
Basma donu ne yapsın
İpekten fistan ister
E e e e e e’
Hay hay hay hay
Başka bir gün de
‘Kızıma kızıma kız altın
Kızıma da gelsin bin atlı
Sarsın yatsın bin atlı’
Bunun değişik bir versiyonunu da geçen yıl torunum doğunca büyük büyük babaannesinden duymuştum.
‘Kızdır nazdır
Bin altın azdır
İki bini getir
Kızımızı götür’
Annemin ninnileri bilindik dandilili filan anne ninnileriydi.
‘Nenni benim yavruma nenni
Uyusun da büyüsün nenni
Koşa koşa yürüsün nenni
Okula da gitsin nenni
Büyük adam olsun nenni
Nenni benim yavruma nenni
E e e e’
Hala uyku yok. Sonra babaannemin altını çok kirleten, dolduran çocuğa söylediği ninni geldi hatırıma. Gülmez miyim güldüm.
‘Akıtır kızım, kokutur kızım
İşemiş donuna kokutur kızım
Elma kakı benim kızım
Eşşek boku benim kızım’
Ama hepsinden güzeli beni binbir türlü masalların düşlerin diyarına sürükleyen, mutluluklara salan muhtemelen askerlik yaptığı Erzurum yöresinde duyduğu, bir meddah denli de maharetle söylediği dedemin ninisi.
‘Şu tepede bir çocuk
Ayaklari güçücük
Haley de hasey haleyi
Alt yanında koleyi
Hoy Hoy hoy’
Millet, bu kadar hikaye ve ninni söyledim, siz de mi uyuyamadınız hala. İyi uykular.
Not: Ninniler İçanadolu yöresinden ve şivesinden.
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan
11 Ocak Ankara