Bugün, yani 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü.
Daha önceleri Gazeteciler Bayramı olarak kutlanan 10 Ocak, daha sonra devrin yönetimi tarafından kaldırılarak, gazeteciler günü olarak kayıtlara geçildi.
Eh, biz de çalıştığımıza göre,bizim de günümüz sayılır herhalde!..
Gazeteciler günü olmasıyla ilgili geniş bilgiyi zaten iç sayfalarımızda, Balıkesir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ramazan Demir’in mesajında göreceksiniz.
Biz işin artık bayram ya da gün kutlamasına gelelim. Gerçi bir de kutladığımız bir başka gün daha var ya!.. Hani, 24 Temmuz’da da kutluyoruz ya, basından sansürün kaldırılışının yıldönümü diye…
Şimdiden haber verelim bu 24 Temmuz tamı tamına 100. yıl olacak. Yani bir asırdır, basınımızda sansür uygulanmıyor!..
Gülüyorsunuz değil mi?
Eh ne yapalım ben de gülüyorum. Hep beraber gülüyoruz işte…
Ne kadar özgür bir basınımız olduğu için!..
Böylesine demokratik topluma da, böylesine özgür basın!..
Hani ne derler, ne kadar ekmek, o kadar köfte.
Dedik ya, bugün gazeteciler bayramı… Pardon gazeteciler günü…
Sağolsun bazı dostlar arar, sorar, günümüzü kutlar, hayırlı uğurlu olsun der, bir iki tatlı laf söyler, gönlümüzü hoş eder.
Arayana da, aramayana da teşekkür ederiz, canları sağolsun deriz.
Fakat, böylesine günlerde benim asıl üzüldüğüm nedir biliyor musunuz?
Daha önce de birkaç kez dile getirdiğim için, bir kez daha söylememde pek sakınca olacağını sanmıyorum.
Bizim malum siyasi partilerimiz ve sivil toplum örgütlerimiz vardır…
Bu siyasi partilerimizin kiminin kadın kolları, gençlik kolları, yaşlılık kolları, çocukluk ile gençlik arası kolları, ortayaş grubu kolları, falan kolları, filan kolları vardır…
İşte bu kollar, takvimlere bakarlar, önemli günleri işaretlerler ve o günlerde basın bildirisi yayınlarlar.
Örneğin, “mantar flaminyonlu kuşkonmaz sufle günü” kutlaması için doğa katliamı yapıldığından dem vurup, mantarlara özgürlük sloganı ile biten bir açıklamayı, ya faksla ya da artık daha teknolojik olanlar e-maille yollar.
E-posta dedim mi anlaşılmıyor da, biz de e-mail demek zorunda kalıyoruz. (Teknolojinin ve de entelliğin gözü kör olsun!..)
Eh, falanca partinin filanca kolları böyle bir basın bildirisinde bulunur da, anlı şanlı sivil toplum örgütlerimizin temsilcileri bulunmaz mı?
Tabii ki bulunurlar.
Onlar da, takvime bakarlar, bakarlar, bakarlar, sonra da “nesli tükenmekte olan kelaynak kuşlarının yaşam alanları daraltılamaz günü” münasebetiyle hayvan hakları konusunda öyle bir basın bildirisi yayınlarlar ki, okurken dudağınız uçuklar alimallah!.
Zaten, yıl içerisinde yayınlanan yüzlerce özlük haklarını ön plana çıkaran sendika bildirilerini falan gündeme dahi katmıyorum.
Onlar zaten bizler için vukuat-ı adiyeden oldu.
Efendim, işte bu incir çekirdeğini dahi doldurmayan bildiriler birer birer önümüze gelir.
Bizler de bakar bakar güleriz, sonra da “Hay Allah müstehakını versin, nereden bulursunuz bu kadar süslü lafları” der geçeriz.
Tabii, kullanmadığınız zaman da, ya bir telefon gelir, ya da bir yerde karşılaştığınızda, sizden bunun da hesabını sorar, o anlı şanlı sivil toplum örgütümüzün temsilcisi ya da falanca partinin filanca kollarının, feşmekanca sorumlusu!..
“Neden bizim basın bildirisini kullanmadınız?”
Hah işte, gel de çık işin içinden çıkabilirsen!..
Ülkenin bu kadar gündemi ve sorunu varken, millet açlık ile sefalet arasında gidip gelirken, PKK eşkiyası hergün bir yerlerde bombalar patlatırken, asker güneydoğuda ve kuzey Irak’ta bir takım operasyonlar yaparken, onlar için en önemli gündem maddesi, ya mantarlardır, ya kuşkonmazlardır, ya da kelaynaklardır…
Artık dilinizin döndüğünce, gazete sayfalarında yeterince yer olmadığını falan lisan-ı münasip bir şekilde anlatmaya çalışırsınız.
Aman, sakın “haber değeri yoktu” gibi beylik laflar falan da etmeye kalkmayın.
Eğer ederseniz, ağzınızın payını da alırsınız!..
Maşallah, karşınızdaki kişi birden bire 40 yıllık gazeteci kesilir ve size neyin haber değeri taşıdığını, neyin taşımadığını öylesine güzel bir şekilde anlatır ki, dumura uğramamanız mucize olur.
Tabii bu arada sizin için de, “gazeteci olmuş ama daha neyin haber değeri taşıdığını bile bilmiyor” nitelendirmesiyle, kariyerinize kırmızı bir çizginin çizildiğini de söylememe gerek yok sanırım.
Yıllar yılı bu ülkede teknik direktörlerden daha iyi takım çalıştırdığımız, siyasetçilerden daha iyi ülkeyi idare ettiğimiz için, doğaldır ki, gazetecilerden de daha iyi habercilik yapacak yetenekte bir milletiniz!..
Bizler de ne anlarız ki, gazetecilikten, habercilikten.
Bunların en kralını, meşhur ve de ünlü partilerimizin sorumluları ile sivil toplum örgütleri temsilcilerimiz bilirler.
Fakaaatttt, yukarıda da belirttiğim gibi, en üzüldüğüm noktaya gelince, bunca uyduruk şeyler ile ilgili basın bildirisi yazıp da,bizlere göndermeye üşenmeyen bu insanlar, yılda iki gün olmasına karşın, hiç birinde, yıllardan beri bizler için iki satır yazıp da, “Sizin de gününüz kutlu olsun” deme zahmetine katlanmamışlardır.
Özellikle, sendikalar sanırlar ki, Türkiye’de tek emekçiler kendileridir.
Onlar olmasa, memleket batar, mahvolur. Bu nedenle de, kendilerinin özlük hakları için, yıl içerisinde belki bin kez mesaj yayınlarlar, etkinlik yaparlar, toplantı düzenlerler, basın bülteni okurlar, bizlere atarlar…
Ancak, bizler onların gözünde emekçi memekçi olmadığımız için, bizlere yönelik iki satır yazı yazmak onlar için en büyük zuldür.
Asla böyle birşeyi kabullenemezler. Onlar, yüksek tabakanın mensupları olduklarından, kendilerinin dışında emekçi tanımazlar.
Oysa ki, her gün, onların etkinliklerini takip eden, onların görüşlerini soran, onların toplantılarından görüntüler almak için varını yoğunu ortaya koyan, gencecik kardeşlerimizin ortaya koydukları performans, onlar için emek değildir.
Çünkü, biz bu mesleği spor olsun diye yaparız.
Hani günü şenlik olsun, maksat muhabbet olsun tarzında yapılanlar vardır ya, işte bizim de yaptığımız iş, onların gözünde böyledir.
Demek ki, onların da emek anlayışı bu oluyor!
Her şeye rağmen günümüz kutlu olsun…