Bayramınız mübarek olsun sevgili okuyucularım… Bayram sevinci ile Müslümanlara yapılan zulmün üzüntüsünün birbirine karıştığı bu güzel Ramazan Bayramı (Şeker Bayramı değil!) gününde, hepinizi gönülden tebrik ediyor; büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum…
***
Malatya‘da geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda, hüzünlü bir uzun havanın sözlerini hatırlıyorum: ‘Gardaş bayramınız mübarek olsun…’ ‘K‘lerin yumuşatılarak ‘G’ yapıldığı, ancak muhtevasındaki kardeşlik, mertlik ve azıcık da kabadayılık kokan havanın eksilmediği ‘gardaş’ hitabını; incelmiş fakat kazandığı nezaket ile beraber sanki içtenliğini kaybetmiş, İstanbul Türkçesi‘ndeki ‘kardeş’ kelimesi ile karşılaştıramazsınız. Birincisi, Anadolu‘nun samimiyetini, ikincisi ise kimliksiz hümanizmin evrensel monotonluğunu çağrıştırır.
Tıpkı bunun gibi, bayram tebrikleri de inceldikçe mânâsındaki kudsiyeti sanki yitirir. ‘Bayramınızı tebrik ederim’ deyimi, aslında ‘Bayramınız mübarek olsun’ deyiminin bir başka ifadesidir. Fakat bu ikincisi kadar kulağa hoş gelmez; çünkü ikincisi, ilkinden farklı olarak, bir ‘duâ’dır… ‘Bayramız kutlu olsun’ deyişi de daha çok millî bayramlara yakışıyor gibidir; âdeta bir resmiyeti, ne bileyim bir silindir şapkayı filân tedâi ettirir insana… Bu hitabı duyunca, hep beraber ‘Sağol!…’ diye bağırasınız gelir. Bir de ‘İyi Bayramlar’ diyenler vardır. İyi günler, iyi akşamlar der gibi söylenen bu iki kelime, bayram tebrikinden ziyade, pahalı bir mağazadan çıkan nâzenin bir müşteriye, tezgâhtarın vedâ sözcüğünü hatırlatır.
Bizim insanımız bayramlarda gerçekten sarmaş dolaş olur; sosyal farklılıklar azalır ve ortak değerler ön plâna çıkar. Dinî ve millî birlik heyecanı en çok bayramlarda yaşanır. Bayram namazlarındaki birlik ve beraberlik duygusunu, başka hiçbir zaman bu kadar yoğunlaşmış şekilde yaşayamazsınız. Toplumun her kesiminden insanımız, çocuklarıyla hiç olmazsa yılda iki defa Hakk‘ın huzuruna çıkmanın ve milletiyle aynı duyguları paylaşmanın huzurunu idrak eder.
Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı‘nın ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şaheseri, Müslüman Türk Milleti‘nin bir bayram namazındaki imanını, tahassürünü, mazisini ve hissiyatını ne güzel ifade eder: ‘Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati’nde, ‘Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes/ Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses’. Yahya Kemal, bu her defasında gözyaşlarıyla okuduğum unutulmaz eserini şöyle bitiriyor:
‘Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.’
Türkiye‘de yaşayan Türk Milleti‘nin büyük çoğunluğu Ramazan Bayramını, ‘Bayramın mübarek olsun’ diye kutlar. Milletimizin değerli bir parçası olan Kürt canlarımız ‘Aydi serife ve mübarek be’ (bir kısmı da cojne ve piroz be), Zaza canlarımız ‘Rozon şıma bımbarek bo’ ve Arap canlarımız ise ‘İyd mübarek’ derler. Hepsi de hemen hemen aynı kelimelerdir. Önemli olan, inanç, duygu ve kültür bakımından, -iddia edildiğinin aksine- çok az farklılıklar, buna mukabil çok büyük benzerlikler bulunmasıdır. İşte, bu ülke bizim Türkiyemiz, herkesin, hepimizin cennet vatanı!…
‘Nerede o eski bayramlar?!…’ diye iç geçirdiğinizi duyar gibi oluyorum. Aslında bayramlar ve bayramları kutlayan o eski Anadolu insanı hiç değişmedi. Sadece bizler değiştik… Yani toplumundan kopan, sınıf atlayan(!), kendini elit zanneden, yabancılaşmış bir azınlık değişti. Yüksek gelir grubundan olan bu azınlık için, parlak rugan ayakkabılarına sarılıp yatan çocuklar, karşılıklı alınan bayram hediyeleri bir anlam ifade etmiyor.
Lâkin aziz Türk Milleti‘nin büyük çoğunluğu, bayramda millî ve manevî bağları sıklaştırıp huzur içinde birbirini kucaklamaya devam ediyor.