Türkiye bugünleri de gördü Elhamdülillah! Başkan Erdoğan geçtiğimiz hafta “Trump kalkıyor, Kudüs’ü başkent ilan ediyor. Siz de, Türkiye’den bir cevap alacaksınız tabii. Biz de bu cevabı veriyoruz. Seçimlerden sonra Ayasofya’yı aslına rücû ettiririz. Bu ne demektir? Yani Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarıp, Ayasofya’yı cami ismiyle müsemma hâle getiririz” dedi.
Bu müjdenin tecellisini görmeden ölmeyiz inşallah. Bu cümleden sonra söylenebilecek en güzel söz, “Allah ebeden razı olsun” demektir. Kim bilir, belki de 29 Mayıs 2019’da ‘İstanbul’un Fethi’ bir başka heyecanla, ümit ve sevinç gözyaşlarıyla kutlanır.
Ayasofya’yı kapatan Galatasaraylılar
Futbol hiçbir zaman ilgi alanıma girmiş değil. Bugüne kadar futbol hakkında yazdığımız yazı sayısı bir elin parmağını da geçmez. Yazılarımızın hepsi de bu sömürü endüstrisinin kirli yüzü, bir başka ifadeyle futbol endüstrisindeki masonik ve Sabetaycı yapılanma ile ilgili…
Son günlerde, Arnavut mason Şemseddin Sami’nin oğlu olan Ali Sami Yen’in başkanlık yaptığı bir heyet tarafından kurulan Galatasaray ile genel kurul ibrâ tartışmaları yaşanıyormuş. ‘Muş’ diyorum, zira meseleden Yayın Kurulu’ndaki gündem toplantımızda haberim oldu.
Türkiye’de Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe dediğinizde sadece spordan söz etmiş olmazsınız. Bu kulüpler söz konusu olduğunda; Sabetaylar, masonlar ve büyük sermayenin gizemli işleri akla gelir.
Buradan baktığımızda, Ayasofya Camii Şerifinin müzeye dönüştürülmesi hadisesinde imza sahiplerinin de Galatasaraylı olduğunu görürüz.
Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Şükrü Saraçoğlu, Aziz Zekai Apaydın, Şükrü Kaya, Ali Fuat Ağralı, Zeynel Abidin Özmen, (Kel) Ali Çetinkaya, Celal Bayar, Refik Saydam, Ali Rana Tarhan ve Reşat Muhlis Erkmen Ayasofya’nın kapatılmasına imza atan isimler…
Bunlardan yani Ayasofya’nın kapatılmasına imza atan 12 kişiden Şükrü Kaya, Ali Fuat Ağralı, Zeynel Abidin Özmen, Refik Saydam ve Ali Rana Tarhan’dan müteşekkil 5 isim, Galatasaray Lisesi’nde okumuş.
Biri Collège Français de l’Assomption, diğeri de Şimon Zvi mektebinde… 5’i mason ve 5’i de İttihat ve Terakki (İT) üyesi. İsmet İnönü, Ali Fuat Ağralı Lozan heyetinden. Zeynel Abidin Özmen ise Dersim terörünün baş faillerinden…
Galatasaray Kulübü masonik bir yapılanma mı?
Spor yazarı Orhun Alicikoğlu, “Galatasaray’ın içerisindeki masonlar” başlıklı yazısında şunları kaydediyor: “Galatasaray’da işleyen yapıyı anlamak için kulübün kuruluşuna dönmek gerekiyor. Galatasaray tarih boyunca hiçbir zaman şeffaf bir yapıda olmadı. Lise geleneği her zaman sürdü ve de sürmekte. Faruk Süren onca başarılara rağmen, İnan Kıraç’ın istemediği bir adamdı. Galatasaray’da başkanlar piyon, İnan Kıraç şah. Son 15 senede İnan Kıraç kimi istediyse o geldi; kimi istemediyse de o gitti. Galatasaray’a başkan olmak için ya liseli olacaksın, ya da mason…”
Bu sözler yeni değil 2015’te yazılmış. Aynı şeyler bugün de yazılıp-çizilip, konuşuluyor. Galatasaray Kulübü’nde başkanlık yapmış olanların lise mezuniyetlerine baktığınızda hayli ilginç bir netice çıkıyor ortaya…
Başkanlardan Ali Sami Yen, Necmettin Sadık Sadak, Refik Cevdet Kalpakçıoğlu, Yusuf Ziya Öniş,
Adnan İbrahim Pirioğlu, Ali Haydar Şekip, Abidin Daver, Ahmet Kara, Tahir Kevkep, Ali Haydar Barşal,
Fethi İsfendiyaroğlu, Refik Cevdet Kalpakçıoğlu, Ethem Menemencioğlu, Saim Gogen, Sedat Ziya Kantoğlu, Nazmi Nuri Köksal, Adnan Akıska, Tevfik Ali Çınar, Osman Dardağan, Muslihittin Peykoğlu, Yusuf Ziya Öniş, Refik Selimoğlu, Sadık Giz, Refik Selimoğlu, Ulvi Yenal, Suphi Batur, meşhur Bilderbergci Selahattin Beyazıt, Mustafa Pekin, Dr. Ali Tanrıyar, Hepşen Mehmet Cansun, Özhan Canaydın, Ünal Aysal, Duygun Yarsuvat, Dursun Aydın Özbek Galatasaray Lisesi’ni bitirmiş.
Başkanlardan Ahmet Robenson ve Suphi Batur ise Galatasaray Lisesi’nde öğretmenlik yapmış.
Ali Uras Kabataş Erkek Lisesi, Alp Yalman Robert Koleji, Faruk Süren Alman Lisesi, Adnan Polat Işık Lisesi (Şimon Zvi), Mustafa Cengiz ise Gaziantep Lisesi’ni bitirmiş.
İlginç olan şu ki, Anadolu’da lise okumuş tek kişi, şu anki başkan ve o da ibrâ edilmemiş durumda.
Son başkan hariç hepsi şaibeli yerlerden mezun ya da Galatasaray cemaatinden… Siz, bu Galatasaray cemaatinin içini nasıl doldurursunuz bilemem ama pek çok kişi mason, sabetaycı, Bilderbergci diye dolduruyor.
İddia o ki, Galatasaray’ın gizli patronu, kendisini Fransız Savunma Bakanı Jean-Yves Le Drian olarak tanıtan bir dolandırıcıya, gözünü kırpmadan 4,1 milyon Avro (25 milyon Türk Lirası) vermesiyle de şöhretli bir kimse. Vehbi Koç’un damadı, Rahmi beyin eniştesi olan Kıraç da, Galatasaray Lisesi mezunu.
‘Tüm Galatasaray başkanlarını seçen, seçtiren adam’ denilen Kıraç, Galatasaray Eğitim Vakfı’nın da başkanı. Vakıf mütevellisi, çoğu kamuoyunun bildiği 182 liseliden oluşuyor. Kıraç’ın şöhreti bununla da sınırlı değil. Bu 4,1 milyon Avroluk dolandırılma meselesinde tek kelime etmeyen Kıraç, Fransa tarafından en yüksek nişanı “Commandeur dans l’Ordre national de la Légion d’Honneur”nın da sahibi.
Diğer kulüplerde durum ne?
Bu suâlden kasıt elbette Fenerbahçe ve Beşiktaş. Bunlar da, Galatasaray gibi Osmanlı bakiyesi kulüpler. Herkesin mâlûmu olduğu üzere, Fenerbahçe’nin başında Ali Koç var. Beşiktaş’ta da aynı ailenin etkisinden söz ediliyor. Tarihi 1923 ile başlatanların spor üzerindeki bu denli etkileri, Türkiye gibi bir ülkede golün sadece filelere gönderilenlerden ibaret olmadığına işaret etmez mi?
Diğer yandan bir kulübe sadece Galatasaray Liseliler başkanlık edebilecekse, olmadı Robert Kolej, Alman Lisesi ve Işık Lisesi gibi aynı mahfillere ait okullardan mezunlar gelebiliyorsa, bu işte bir tuhaflık yok mu? Bu kişilerin ayrıcalığı nedir? Futbolun hiçbir zaman maçlardan ibaret bir oyun olmadığı ve bekâyı ilgilendiren derinlikleri bulunduğuna göre, devletin de bu işe bir çözüm üretmesi beklenir.
Ayasofya’yı kapatanlar, Sultanahmet’i yıkmak istedi?
Ayasofya’yı kapatanların Sultanahmet’in üstünü açmak ve hatta yıkmak bile istediği biliniyor. O günlere ait bir gazete kupüründe şöyle yazıyor: “Ankara’dan akşam gazetelerine bildirildiğine göre, Sultanahmet camisinin kütüphane olmasına karar verilmiştir. Buraya şehirdeki diğer kütüphanelerde mevcut kitaplar nakledilecek ve millî bir kütüphane meydana getirilecektir.” Şükür ki bu hayal gerçekleşmedi ve bu günler gerilerde kaldı.
Golan meselesi
İsrail’in Golan’ın hukukî durumunu değiştirmek için yarım asrı aşkın bir süredir çalıştığını, ABD üzerinde baskılar uyguladığını bilmeden, Trump’ın kararı üzerinden bu meseleyi değerlendirmek kifayetsizlikten başka bir şey değil.
Tam iki yıl evvel 2017 Nisan’ında “Trump, Netanyahu ve Putin’den Golan-dolan oyunu” manşetini atmıştık. Çünkü bugün o günden görünüyordu.
İşte o zaman şöyle yazmıştık: “Putin, Trump ve Netanyahu’nun; Türkiye’yi bölgeden uzak tutmak, Suriye’yi bölerek paylaşmak, Golan tepelerini İsrail toprağı yapmak, Golan’daki petrol ve su kaynaklarını ele geçirmek ve Kudüs’ü İsrail’in başşehri yapmak konusunda anlaştığı ve oynadıkları orta oyununu da bu amaçla yürüttükleri ortaya çıktı.
Netanyahu görüşmesindeki en önemli konu, Golan işgalinin ABD tarafından resmen tanınması. Zira Golan petrollerini Dick Cheney, James Woolsey, Mikhail Khodorkovsky, Jacob Lord Rothschild, Bill Richardson ve Larry Summers gibi şer tiplerin de içinde yer aldığı Genie Energy çıkarıyor.”
Karar sadece içeride sıkışan Netanyahu ve Trump’ın anî bir karar almalarından ibaret değil. Golan oyunu da, bize hüküm verme konusunda acele etmememizi öğütlüyor.