Geçen haftalarda demiştik ki;
90’dan önce fındık stratejik bir üründü. Dolayısıyla devlet fındık politikalarını bu ana düşünceye göre düzenlerdi. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra fındık ürünü artık ticari meta haline geldi. Devlet de (çeşitli güncel politikalar üretse bile) fındığa ticari meta olarak bakmaya başladı.
Haliyle liberal ekonomilerin kuralları da liberal olur demeye getirdik. Bu arada Fiskobirliğin de 2002’nin operasyonlarına kurban edildiğini de not ettik.
Şimdi beni sadede davet edip “çözüm ne?” Diyeceksiniz.
Benden size çokbilmiş takılıp uzmanların aylarca ve belki de yıllarca kafa patlatacağı çözümü iki satıra sığdırmamı bekleyemezsiniz. Bu en azından kendime haksızlık olur.
Zira burada kafa patlatılacak şey; Bir tarımsal ürünün fiyat politikalarından çok, bir bölgenin yaşam biçiminin yeniden yapılandırılmasıdır.
Ama şunu diyebilirim;
Bu sorunun iki ayağı vardır. Birincisi devlet ve dolayısıyla onu yöneten hükümetler. İkincisi ise vatandaş yani (çoğunluk) Karadeniz halkıdır.
İsterseniz bunu yine iki örnekle genişletelim.
Bilenler bilir, Gürcistan/Batum’un mandalinası meşhurdur. Sovyetler zamanında Batum’da önemli miktarda mandalına bahçeleri vardı. Mandalina iyi de para ederdi. Çünkü kaça satılacak ve kimler alacak hepsi tastamam belli idi.
Sovyetler Birliği dağılıp Rusya Federasyonu mandalinayı almayı yavaşlatınca Gürcü vatandaşın mandalinası elinde kaldı. Haliyle mandalina ucuzladı, para etmez oldu. Gürcüler yavaş, yavaş mandalina bahçelerini tasfiye etmeye başladılar.
Burada Gürcü vatandaşın yapabileceği bir şey yok. Zira mandalina bahçelerini ne kadar iyileştirirlerse iyileştirsinler (cins ve miktar anlamında) talepten çok üretilen ürün hiçbir zaman geçimin garantisi olamaz.
Bunu ülkemizde seksen öncesinde talepten fazla üretilen ve kalitesiz yaş çayların denize döküldüğüne şahit olmadık mı? Evren rejimi buna müdahale edip alımlarla ilgili kotalar uygulamak zorunda kalmadı mı?
Netice olarak devletin dolayısıyla devleti yöneten hükümetlerin fındıkla ilgili yol haritası çizmemeleri onların affedilmez suçlarıdır. Her yıl yalancı pehlivanlar gibi peşrev çekmeleri ya da günün şartlarına göre “politik” fiyat” vermeleri sadece günü kurtarmak ve fındık üzerinden nemalanmaktan öte bir şey değildir. Bu gibi günübirlik kararların yarınları yoktur.
Peki, bu yazdıklarımı hükümetler bilmiyorlar mı?
Bir arkadaşımın hayretle(!) bana söylediği gibi… “İstanbul’a üçüncü havaalanını yapıp “Alamanları” kudurtan Şahımız fındığa neden parmak atmayarak; niçin yine “Alamanların Hamburg’unu” hırsından deli, divane yapmaz?”
Ben de bu söz üzerine saf ayağına yatıp hayretle “he yahu” dedim.
İkincisi vatandaş cenahı,
Bunu da bir örnekle anlatayım isterseniz. Malum Gürcistan’dan fındık toplamaya mevsimlik işçiler gelir. Ev çalışanımın hanımı da tercümanlık yapmak için onlarla beraber köylere gider. Bir anlamda biraz da hasret giderir.
Aynen onun dediğini aktarıyorum,
(Hayretle ve heyecanlanarak anlatıyor) “Efendi Tekkiraz’a koye gittik. Fındık baçaları gocaman büyük. Evleri de gocaman büyük. Hem de çok gozel. Ama evlerde bir tane bile güçük ahur yok. Dedim ki; Bizde Unyede bile ahurumuz var. Tam sekiz ineğe bakıyorum da siz neden inek bakmıyorsunuz? Bahça sahibi şaşurdu. Dedi ki sekiz ineğe bakacak bahça Unyede nerede var? Ben de dedim ki inanmasan gel de bak.
Sonuç,
Hükümet sosyete… Vatandaş da sosyete… Ama cümbür cemaat hınzırız. Şimdilik hep beraber kaşınmaya tırnağımız var da… O da kalmazsa ne olacak halimiz?
Bir zamanlar demiştim ya… “İşte o zaman yandı gülüm keten helvası.” Biz marabalar zaten hep kaderciyiz de… Ben asıl Şah’ı kayırıyorum… Belki de kim bilir? Vardır bir hesabı elbet!