Akçay’a ilk geldiğimde arkadaşım;
“Filler ülkesine hoş geldin,” diye karşılamıştı bizi.
O gün gülüp geçmiş, nedenini hiç sormamıştım.
İkinci karşılaşmamızda sorduğumda güldü. Sorumu soruyla yanıtlamıştı.
“Filler yaşlanınca nereye gider?” Önce espri yaptığını düşünmüştüm.
“Nereye giderler ki? Tabi ki ölümü beklerler ormanda.”
Diye yanıt verince sorusuna kendi yanıt vermişti:
“Filler yaşlanınca, yaşadıkları alandan çok uzaklara göç ederler. Göç ettikleri bölgede ölümü beklerler. Bir fil asla öldüğünü göstermez.”
Şaşkınlıkla sordum:
“Yani sen diyorsun ki, Akçay’a yaşlılar ölmek için geliyorlar, öyle mi?”
Kahkahası bugün bile kulaklarımda tatlı akisler yapar:
“Ha… ha. haa… biraz yaklaştın. Ama az bir farkla.”
“Haydi söyle de bileyim. Beni meraktan çatlatma!
Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra açıklamıştı:
“Edremit’in nüfusu 56 bindir. Akçay’da 40 bin emekli insan ikamet etmektedir.”
“Aa, cidden mi?!”
Güldü şaşkın halime:
“Evet… Oksijen deposu, binbir ırmağın körfezle buluştuğu bu beldenin çoğunluğu emeklilerden oluşuyor. Huzurlu ve sağlıklı hem de… Ömürlerine ömür katarak hem de…”
Sevinçle el çırpmıştım:
“O halde ben genç emeklilerdenim. Hemen ölmeyeceğim. Yaşasın!”
Güldü sevincime:
“Evet. Nazım gibi, Sabahattin gibi zeytin ağaçları dikerek, yaşamanın tadını çıkartarak…”
Ona tatlı bir gülüş uzatmıştım dostane:
“O halde hoş gelmişim filler ülkesine..!”
Emine Pişiren/Akçay