Cumhuriyetimiz iç düşmansız yapamıyor. Mutlaka her on yılda, değişen konjektürel duruma göre bir iç düşman değişiyor. 15 Temmuz darbe girişiminden beri baş iç düşman Fetö. Adamın 5 yıl önce Fetöcülerle ilgili paylaşımı ortaya çıkıyor. Hemen inkar. Tweterim çalınmıştı. Yalan yazıyorlar… Biri de doğru dese dişimi kıracam be…Adam gibi ortaya çıkıp sahiplenseniz olmaz mı? “Dün Fetöcüler baş düşman değillerdi, yanılmışız…” demek ayıp mı?
Cumhuriyetimiz hiç düşmansız yaşayamıyor. 100 yıllık tarihimizde, iç ve dış düşmansız bir günümüz bile geçmedi.
O iç düşmanlar ki, arkasında emperyal güç merkezleri vardı.
O iç düşmanlar ki, ellerine fırsat geçse ülkemize bölmek için her türlü kirli ittifakın ve işbirliğinin içindeydiler.
****
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde iç düşmanlar azınlıklardı.
Sonrasında; Kürtler, Alevilerdi…
Tabi baş iç düşman komünistlerdi.
Her derde devaydı.
Sorun mu var…
Yık komünistlerin üzerine aklan…
Ülke ekonomik bunalımda mı, yık komünistlerin üzerine sorunlar çözülsün…
Nerede bir sorun varsa mutlaka dış düşmanlarla işbirliği içinde olan komünistlerdi.
Ve onların arkasında ise Rusya vardı.
****
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde İsrail, Amerika, Almanya yoktu…
Varsa yoksa Ruslardı…
Ne de olsa Almanya ile koskoca bir imparatorluğun parçalanmasını beraber organize etmiştik.
Cumhuriyetin kurucu paşaları Alman karargahlarında yetişmişti.
Almanlar yeniden şahlanıyorlardı.
Ve bizimkilerin hepsi, Hitler bıyıkları ile endam eğliyorlardı.
Amerika ise bize çok uzaktı.
****
80’li yıllarda PKK ortaya çıktı.
Sonra onun arkasında Suriye, Irak ve Batı vardı.
Yeni düşman konsepti artık PKK’ydı.
Hele 90’lı yıllarda Sosyalist Blok çökünce komünistler vurun abalıya modundan çıkmışlardı.
90’lı yıllarda Sosyalist Bloğun çökmesiyle düşman konsepti de değişmişti, Cumhuriyetimizin.
Hemen yanıbaşımızda İran İslam Cumhuriyeti vardı.
Ne de olsa şeriatla yönetiliyordu.
Dış ve iç düşman konsepti değişmişti.
İçeride şeriatçılar iç düşmanların başına yerleştirilmişti.
Hatta PKK’dan bile tehlikeliydi.
****
Şimdi baş düşman ise Fetö.
Her derde deva.
Yeni şeytan bulunmuştu.
İşin ilginci en sert eleştirileri yapanların geçmişlerinde, en ince destek verenler olması insanı şaşırtıyordu.
Dün Fetö için övgüler düzenler, çocuklarını okullarında okutanlar, himmet paraları ödeyenler, cemaata yakın olmak için her türlü taklayı atanlar, gazetelerine abone olanlar, medyasına trilyonlar akıtanlar iç düşman konseptinin başına Fetö oturtulunca, birden dönüverdiler.
Dünün kardeşliği bozulmuştu.
Ne de olsa iktidarı zorla almaya kalkmışlardı ve kaybetmişlerdi.
Fetöcülerin tırnağını, yüz binlere değişmeyenlere…
Dün, Fetöcüler için “Ben cemaati eleştiririm fakat tırnağını, ulusalcı güruhun tamamına değişmem” diyenler bugün Fetö ile mücadelenin en yiğit evlatları olmuşlar.
Düşünün, Fetöcülerin bir tek tırnağını bile yüzbinlere değişmeyen adam, bugün en kararlı mücadeleci.
Hem de ulusalcılarla beraber, Fetö’ye karşı kararlı bir mücadeleyi aynı safta yürütüyorlar.
Hayatın da böyle garip bir şakası oluveriyor. Adamın yüzüne geçmişteki bir paylaşımı tokat gibi patlayıveriyor.
****
Bu zat-ı muhterem Beylikdüzü Belediyesi AK Parti Gurup Sözcüsü Mücahit Birinci, geçmişte yayınladığı twetler ortaya çıkınca, yalan deyivermiş.
2015 yılında twetter’i haklenmişmiş…
Yani.. Demek istiyor ki, o twetleri ben atmadım.
Hadi canım sende…
Yersen tabi…
Dünün gizli açık Fetöcüleri, Fetöseverleri bugün en sert mücadele yürüten adamları oluvermiş.
Hatta kimileri sahibi oldukları hukuk büroları, en azılı Fetöcülerin davalarını üstlendiği ortaya çıkınca “o da yalan bu da yalan” demekten başka bir şey demez olmuş.
****
Fetö ile akrabalık kurmuş olanlar, aile kurmuş olanlar, işbirliği yapmış olanlar hatta destek vermiş olanlar bugün geçmiş ve bugün ile ilgili bilgiler ortaya çıkınca “yalan” diyerek sıyıracağını düşünüyorlar.
Yeni baş düşmanlar belli.. Gelecekteki yeni düşmanlar kim olacak?
Bugün baş düşman Fetö.
İkinci baş düşman PKK.
Ve bunlarla işbirliği olan Amerika, Batı ve İsrail ise baş düşman.
İç düşman konsepti sürekli değişiyor.
Düşmansız yaşayamayan Cumhuriyetimiz kendine düşman üretmeye devam ediyor.
Yazın bir kenara 10 yıla kalmadan iç düşman konsepti değişecek.
Ve bugün yaşanan acıları birileri gelecekte aynılarını yaşayacak.
Çünkü 100 yıldır sürekli olan hiç iç düşmanımız olmadı. Geçmişe bakınca bu döneminde değişeceğini görebiliyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü demokratik bir haktır
Siyasi partiler iktidar olmak için vardır.
Siyasi partiler var olan siyasi iktidarları sandıkta devirmek, iktidardan göndermek için vardır.
İktidarda ki, partiyi indirip kendisi iktidar olmak istemeyen hiçbir parti zaten gerçek anlamda bir parti değildir.
Ve bu partilerin mevcut partiyi iktidardan uzaklaştırmak için yaptıkları siyasi faaliyetler suç olamaz.
Hele hele yürümeleri suç olarak değerlendirilemez.
Yürümek, protesto etmek, miting yapmak demokratik bir haktır.
Kimi AK Partililerin, iktidara yakın görsel ve yazılı medyada, sosyal medyada trollerin ve AK Partililerin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun düzenlediği adalet yürüyüşü ile ilgili akıl dışı kurguları, komplo teorileri akıllara durgunluk veriyor.
Ve gelecekle ilgili umutsuzluğumu büyütüyor.
****
Yürüyüşten komplo çıkarmaya uğraşanlar, aslında bilerek ve isteyerek komplonun ve kargaşanın alt yapısını oluşturuyorlar.
Sanki iktidarın her yaptığı doğru imiş gibi, herkesin susmasını ve biat etmesini isteyenlere hatırlatırlaması gereken şudur.
Yürümekten korkulmaz.
Miting yapmaktan korkulmaz.
Konuşmaktan korkulmaz.
Slogan atılmaktan korkulmaz.
Hak aramaktan korkulmaz.
Bunlar yapılmaz ise, insanlar ne yaparak kendisini ifade edecek ve nasıl taleplerini kamuoyuna iletecek?
Ve asıl olan şudur.
Yürüyüşe hükümetler lütuf gösterdikleri için izin verilmez.
Yürüyüşler siyasetin en demokratik haklarından biridir.
Ve demokrasinin vazgeçilmez bir hakkıdır…
Anayasal bir haktır, lütuf değildir.
Lütuf demokrasilerde olmaz…
****
Geziye sürekli gönderme yapanlara sorulması gereken de şudur.
Şayet bugün uygulanmayan Taksim Projesi o gün, ilk günlerde geri çekilseydi o gün Gezi direnişi diye bir şey olur muydu?
Yok batı ülkeyi karıştırmak istiyormuş.
Yok batı ülkemizi bölmek istiyormuş.
Kardeşim insanı gerizekalı saymayın.
Vermeyin fırsat, olmasın bir şey…
Yürüyüş bir milyon kişi ile sonuçlandırılırsa ne olur?
Hiç mi utanmak yok.
Yok Enis Berberoğlu Maltepe Cezaevi’nden çıkarılsın, Bolu ya da Sakarya cezaevine nakledilsinmiş?
“Yargıtay kararını açıklayıncaya kadar serbest bırakılsın” diye neden konuşulmuyor, AK Parti’ye yakın olan tüm medya organlarında…
Neden böyle bir akıl devreye sokulmuyor?
Son söz: Bu gidişatı değişecek. Herkesin bilmesi gereken ise şudur. Bugünkü, süreç sürdürülebilir değildir. Düşman yaratma politikaları kimsenin işine yaramaz.