Türk sinema tarihinin en yüksek bütçeli filmi olarak lanse edilen ve geçtiğimiz günlerde gösterime giren Fetih 1453, gişe rekorları kırıyor. Senaryosu yazılırken konunun uzmanı tarihçilerden faydalanıldığı, dövüş sahneleri için uzakdoğulu dövüşçülerin kareografi tasarladığı, Hollywood'un özel efektlerinin kullanıldığı film, gerçekten de görselliği ile ilk anda izleyeni etkiliyor.
Sinema eleştirmenleri ve kimi köşe yazarları, filmle ilgili düşüncelerini dile getirdiler. Yeşilçam döneminde İstanbul'u onlarca kez fetheden, surların altını üstüne getiren Cüneyt Arkın'ın filmin dövüş sahnelerini eleştiren açıklaması ajanslara düşeli çok olmadı… Beklendiği üzere, tarihçilerin de konuya dahil olması ve hemen her birinin, filmden, senaryodan birer tarihsel hata ya da çelişki ortaya sürmesi de yakındır…
Ben ise daha filmin fragmanlarını izlediğim andan itibaren aklımı kurcalayan bir konuyu tartışmaya açmak istiyorum.
Filmin fragmanlarında, Muhammed Peygamber'e ait olduğu iddia edilen bir söz kullanıldı. Hemen hemen herkesin bildiği meşhur hadis; İstanbul'un fethedileceğini yüzyıllar öncesinden haber veriyor ve fetihe katılan askerleri övüyor…
Ancak; konuyla ilgili tüm kaynaklarda, tüm araştırmalarda “sahih” yani doğruluğu kesin olarak kabul edilen, ehl-i sünnet ve'l cemaatin Kuran'a tercih ettikleri başucu kaynakları olan hadis kitaplarında geçen bu hadis, açık biçimde uydurmadır. Diğer bütün hadisler gibi…
Bu hadis ile birlikte, genelde daha “mistik” bir hava katmak için; yine Muhammed Peygamber'in ağzından, İstanbul'u fethedecek kişinin, Peygamber'in ismini taşıyacağı kehaneti de kullanılır…
Konunun hadis bilimi açısından, hadisin senedi, ravileri, etimolojisi gibi açılardan tartışmalarına hiç girmeyeceğim. Daha kısa ve kestirme yoldan; hadisin uydurma olduğuna, tarihsel bazı verilerle işaret edeceğim.
Bunlardan başlıcası, Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettikten sonra yazdırarak Memlük Sultanı, Karakoyunlu Cihan Şah ve Mekke Emiri'ne gönderdiği fetihnameler… Orijinalleri mevcut olan bu mektupların metinleri incelendiğinde, Kuran'dan ayetlerle ve bazı hadislerle süslendikleri görülüyor. Ancak, bu üç mektupta da, söz konusu meşhur hadise en ufak bir atıf, değinme dahi yok…
Yine, Sultan Mehmet'in hocası olan ve çok büyük bir din alimi olarak bilinen Akşemseddin'in mektubunda da, sözü edilen hadise rastlanmıyor.
Bizzat Fatih tarafından yazdırılan mektuplarda, bunun yerine başka iki hadis var. Kaynağı, kişiliği ve hayatı gayet şüpheli ve karanlık bir şahıs olan Ebu Hüreyre'ye dayandırılan hadisler, İstanbul'un fethinin övülmesi bir yana, İstanbul'un fethinin bir kıyamet alameti olarak gösterildiği sözler…
Fatih'in mektuplarında yer alan hadislere göre, İstanbul'un fethi kıyamet habercisi ve fetihten hemen sonra, Deccal çıkacak, İstanbul'u fetheden Müslüman kumandan, şehri Mehdi'ye teslim edecek…
Şu an İslam literatüründe yer alan ve Müslümanların büyün çoğunluğu tarafından dini şekillendiren ana emirler olarak kabul edilen hadislerin, ortaya çıkış ve yazdırılış şekillerini daha önce sayısız biçimde tartıştık. (Bu konuda Edip Yüksel'in eserlerinden faydalanmanızı öneririm.)
Sultan Mehmet, İstanbul'u fethederek dünya tarihini değiştiren bir askeri zafere imza attıktan sonra, üç önemli isme gönderdiği mektuplarda, neden Peygamber'in kendisini övdüğü ve yüzyıllar öncesinden kehanet ettiği bir sözü kullanmadı? Önemli bir din adamı olan Akşemseddin, neden yazdığı mektupta öğrencisi Sultan Mehmet'e, bu hadisle iltifat etmedi?
Çünkü, hocası da, Sultan Mehmet de, bu hadisin uydurma olduğunu biliyordu.
Gerçekte, İstanbul'un fethine yönelik ilk hareketler, Muhammed Peygamber'in ölümünden sonra, Halife Osman zamanında, başarısız bir girişimle başlamıştır. Bu girişimde, Kuran'daki İslam'ın baş düşmanı Muaviye de yer almıştır. O zaman Halife Osman'ın emrinde bir yönetici olarak sefere asker gönderen Muaviye, yıllar sonra İslam devletinin yönetimini ele geçirdiğinde, ikinci bir sefer düzenleyecek ve başında da oğlu Yezid'i gönderecektir.
İşte, Peygamber'in sözü olarak bilinen fetih hadisi, bu sefer sırasında uydurulmuştur. Muaviye ve daha sonra oğlu Yezid'in emrinde görev yapan satılık hadis uydurucuları tarafından, sefere katılan askerin moralini yükseltmek ve onları teşvik etmek, aynı zamanda halkın da desteğini kazanmak amacıyla ortaya atılan söz, benzeri binlerce uydurmayı kitaplarına işleyen kütub-i sitte yazarlarınca da kayda alınınca, yalanın inandırıcılığı perçinlenmiştir.
Bu konuda daha uzun uzun yazmak mümkün. Ancak net olan şey, büyük bir asker ve stratejik zaferin, uydurulma bir dini temele feda edilmeye çalışılması.
İstanbul'un fethi, Peygamber'in bu konuda bir görüşü, öngörüsü ya da kehaneti olsa da, olmasa da, döneminden günümüze kadar uzanan, askeri ve politik bir başarıdır. Dünya tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. İstanbul'un jeo-stratejik önemi, Türkler tarafından fethi ve günümüze kadar elde tutulmasıyla birlikte, tüm dünya tarihini ve tüm dünya ülkelerinin haritalarını değiştirmiştir.
Bunu idrak etmek ve bu başarıyı takdir etmek için, illa bir hadis, bir dini temel duymak zorunda değiliz. Fetihten 450 sene sonra, Mustafa Kemal kumandasındaki ordunun, aynı coğrafyada, benzer etkilere sahip olan zaferlerini takdir etmek için bir hadis aramadığımız gibi…
Üstüne üstlük, alt tarafı iki saat güzel bir film izleyeceğiz. 300 Spartalı'yı, Truva'yı, Cennetin Krallığı'nı nasıl seyrettiysek, o filmlerdeki sahneleri izlerken bir hadisle “kutsanmış” olmalarını aramadıysak…
Kaan Göktaş
Twitter : http://twitter.com/kaangkts
İlk yayın : Odatv