Asasız Musa olunmaz…
Gemisiz nuh olunmaz… Allah Nuh olmamızı dilediyse asa verir, Musa eder ve Firavuna galib getirir… Bizim elimizle firavunları helak düşünür ve cennetle de ödüllendirir… Tufanla Nuh kavmini helak etti… Nuh’u kullanmadı ama Mekkenin fethinde Hz Muhammed’i ve güzide sahabesini kullandı onları cennete namzet kıldı. Cennet verecekse bizi kullanır, sünnetullah bu…
Bizans bin parçaya böldü Türkleri ama Fatih teknoloji ile ilim ile biz oldu… Büyük gücü ilimle biz olunca yakalar insan. Ümmet olmak bile hikaye kalır toplar ve nükler silahların erdirdiği güç karşısında… İlme kul ol ilimle BİZ ol… Alim esmadandır, yani Allahla biz olmuş olursun ümmetle biz olmakdan daha ehven bir güce erişirsin… Arabla biz olsan ne olur Amerika türke düşman olacaksın derse olur çünkü başka seçeneği yok ki…
İçki içen eş-şafiye asi, nükleer üretmeyen el alime… İçki içen ölmüyor Gazzelinin nükleri yok ölüyor… Öncelikli haramı anla… Nükleersizlik de haramdır… Devletin olsa neye yarar nükleerin yoksa… Ümmet olsan neye yarar nükleerin yoksa…
Batı kimyasal üretti ve Osmanlı’ya saldırdı… Çanakkaleyi geçilmez yaptık ama neye yaradı… ASASIZ Musa olunmuyor firavun ölmüyor… Adın Musa diye adı Müslüman diye Gazze zafere erişmiyor… Adı Habil diye alnı secdeli diye Habil taşın darbesini sıfırlayamıyor. Hz İbrahim ateşini söndürdü Kabe ebrehenden kurtuldu ama Gazze teknolojiye asiydi… Kahrına uğradı Allahın… Nemrut sinekle öldü, biyolojik silahın gücü hatırlatıldı Hz İbrahime… Ateşi söndürecek teknoloji hatırlatıldı… Nükleeri söndürecek teknoloji değil mi demir kubbesi İsrailin…
Teknoloji ile kazandığın şehri ancak teknoloji ile korurusun… Öncelikli farzdır cihad ve teknolojik başarılarımız… Teknoloji bize İstanbul gibi bir güzel şehir verdi… Teknolojik başarılarımız öncelikli farzdır bize… İstanbul dünyanın en güzel şehri… Şairleri dile getiren şair, işte bir şiir
BİR BAŞKA TEPEDEN
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü’yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan/ Yahya Kemal BEYATLI/
Ve bir şiir daha
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul…
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…
Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat…
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul…
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar…
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ‘ Katibim’i…
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul…
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…/NECİP FAZIL KISAKÜRE/