Bir gece yarısı mı yoksa, günün sabaha kavuştuğu yerde mi, yoksa, güneşin tüm sevecenliğiyle ısıtıp sardığı gün ortasında mı olur; merhaba dersiniz hayata.
Gözleriniz kapalı, avucunuz yumuk, içinde bir hayatla. Önce havayı hisseder, sonra bir başına ve savunmasızlığı duyumsarsınız, Biraz dinlenip de kendinize geldiğinizde, gülen bir meleğin ısrarla doyurmaya uğraştığını fark edersiniz sizi. Aradan günler geçer, ışığı fark edersiniz, çokta seversiniz.
Kamaşıp da gözleriniz, yorulunca ışığa bakmaktan ve uyuklamaya başladığınızda, karanlığı seversiniz. Bin bir yıldızlarıyla, mehtabıyla, denizde yakamozlarıyla, yakamozlar arasında dizelerle, dizelere bandırılmış düşlerle çıkageldiğinde. Tatlı bir düşe yatarsınız. Sonra uyanırsınız ışığa susamış, sarı güneşi görürsünüz, sonra tüm sarıları, içinize bir sevinç bir aydınlık dolar.
“Sonra yerde sürünmeye emeklemeye başlarsınız.”
Yerin dizlerinizi acıttığını, çizdiğini fark edersiniz. Ama sürünmeyi de yeri de seversiniz. Sonra ayağa kalkarsınız. “Ayakta durmak…”
Hem de kendi ayakları üzerinde durmak hoştur. Koşmak, oynamak, sevdiğine gidip sarılmak ne güzeldir. Bunu da seversiniz. Sonra, küçücük küçücük kendiniz gibi afacanlar gelir. Kimine kardeş, kimine arkadaş dediğiniz… Sonra büyükler gelir, sizi kucaklayıp sarmak, o şirin yanaklarınızdan busecikler, makaslar almak isteyen… Onları da seversiniz.
Sonra büyüdünüz diye, sizi hayatı öğrenin diye okula gönderirler. “Kitapları görürsünüz.” Kalemi, öğretmeni karatahtayı hepsini seversiniz. Sonra kızları oğlanları fark edersiniz. Size hiç benzemezler. Ama hepsi ayrı ayrı güzeldirler.
Hiç ön koşulsuz seversiniz ve ilk aşk mektubunuzu yazmaya koyulursunuz, sizle benzeş olmayana. Dudaklarınızda türkünüz, yüreğinizde şiir olur dökülür boşluğa. Sonra kıtaları görür, öğrenirsiniz, Sonra yalçın dağları, dağlarda pınarları… “Pınar yolunda çimleri, çimler arasında kır çiçeklerini…”
Bir pınarın ayağına yaslanmış dereciği. Bir dereciğe bağlanmış ırmakları. Sonra aşk dolu kucağında ummanın bir nehri. Hepsi farklıdır birbirinden, ama bu hiçbir zaman sizin onları sevmenize engel olmamıştır.
“İşte biz de dokunarak, parmak uçlarımızın titrek sinirlerinde sıcaklığınızı…”
Teninizdeki ışıltılı parlaklığı…
Sesinizde ki billurluğu…
Dilinizdeki tatlılığı fark ettik.
“Ya siz?” “Siz, bizi fark ettiniz mi?”