FAİZ, ENFLASYON ve DÖVİZ KURU ÜZERİNE..
Faiz ne, enflasyon nedir ve kur nasıl belirlenir?
Bunlar paranın üç değişik fiyatlarıdır.
İktisada Giriş dersi ne diyor?
Bir ulusal paranın değeri üç biçimde tanımlanır:
1- Faiz oranıyla,
2- Ulusal paranın dövizler karşısındaki değişim değeriyle,
3- Enflasyon oranına göre.
Para piyasasının “dengesi” bu üç tanımın uyumlu olmasıyla mümkündür.
Kapitalist bir ekonomide, faiz; para arzı ve para talebi arasındaki dengeyle, enflasyon; mal arzı ve mal talebi arasındaki dengeyle, döviz kuru da; döviz arzı ve döviz talebi arasındaki dengeyle belirlenir.
Ekonomide her şey, her şeyi elbette bazen doğrudan bazen de dolaylı biçimde etkilemektedir.
Önemli olan doğrudan etkilerle, dolaylı etkileri, birincil olanla, yani belirleyici olanla, ikincil, yani dolaylı olan etkileri birbirinden ayırabilmektir.
Dostlar;
İktisatta ve diğer tüm bilimlerde çok hassas konuşmalı ve terimleri seçerken olağanüstü titiz ve dikkatli olmalıyız.
Faiz, derken, “hangi faiz” diye sorarlar bize.
Çünkü, nominal faiz var, reel faiz, kredi faizi, mevduat faizi vs, gibi bir çok faiz değişkeni var.
Biri; “faizler yüksek veya düşük” dediğinde kast edilen hangisidir.
Aynı şekilde enflasyon dendiğinde de, maliyet enflasyonu var, talep enflasyonu var, tüketici, üretici enflasyonu, toptan eşya fiyat enflasyonu gibi, yığınla değişik enflasyon kavramı var.
Siz hangisinden söz ediyorsunuz, diye sorarlar..
Yine kur dediğimiz zaman, reel efektif kur var, cari kur var, döviz alış kuru ve satış kuru var..
Bahsettiğimiz kur hangisi?
İşte sosyal bilimlerde bu “hangi” sözcüğü analiz yaparken işimizi çok kolaylaştırır.
Şimdi soralım; kredi faizlerinin artması üretici fiyatlarını ne kadar etkiler? Üretim maliyetlerini ne ölçüde etkiler?
Üretim maliyetlerini esas olarak hammadde ve ara malları şeklindeki girdi fiyatları etkilemektedir. Bu sonuç üretici fiyat endeksine doğrudan yansır.
Salgınla beraber “enflasyon sepeti” yeniden güncellenmelidir.
Salgın nedeniyle, vatandaşların ulaşım, turizm ve giyim gibi harcama kalemlerinin payı azalırken, doğal gaz, su, elektrik, internet, maske ve temizlik malzemelerinin payı artmıştır.
Bu durumda tüketici enflasyonu sepeti artık eskimiş ve geçersiz hale gelmiştir.
Enflasyon sadece “parasal” bir olgu değildir.
Genel olarak ekonomideki” yapısal dengesizlikler-üretkensizlikler” hem tüketici hem de üretici fiyat enflasyonuna doğrudan yansımaktadır.
Yapısal dengesizlik diye bilinen olgular da, esas olarak dışa bağımlı sanayi, teknoloji ve arge olgularından kaynaklanmaktadır.
Büyüme politikamız, temelde dışarıya bağımlı hammadde, ara malı(petrol), teknolojik bağımlılıklar ve ülke içinde rant ekonomisine yönelen ve üretken olmayan bir kaynak dağılım modeline yaslanmaktadır.
Oysa çağdaş ve bilimsel üretken bir eğitim modeliyle yetişen öğrencilerimizin bir bütün olarak ülkemizi verimli bir ekonomiye kavuşturacağı öngörülebilir.
Bugünlerde Türk Lirası tarihin en değersiz dönemini yaşıyor.
Türkiye’nin dış ticaretinde önemli payı olan ülkelerin para birimlerinin bulunduğu sepette Türk Lirası’nın değeri tarihin en düşük seviyesine düşmüştür.
2020 Ağustos ayında reel efektif kur 63,71 seviyesindedir.( Kaynak; TCMB TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru(aylık), 2020)
Elbette döviz kuru, döviz arzı ve döviz talebi ile bunları etkileyen değişkenlere büyük ölçüde bağlıdır.
Ancak, ülke içindeki hukukun üstünlüğü göstergeleri ile orta doğu, avrasya, doğu akdeniz, gibi jeo politik dış gelişmelerin kur üzerinde etkisinin olmadığını da kimse iddia edemez.
Bu anlattıklarımızdan şu çıkar;
Enflasyonla mücadele Merkez Bankası’nın haftalık repo faizi diye bilinen “politika faizini” aşağı-yukarı oynatmasıyla aşılacak bir sorun değildir.
Döviz Kuru da, TCMB rezervleriyle, düşük reel ücretle, düzensiz işgücü ve çalışma koşullarıyla, sürekli mini devalüasyonlarla “dengelenecek bir konu” değildir.
O halde ne yapmalı?
Ülke içinde nerede yüksek üretkenlik gücümüz varsa, hangi sektörde, hangi bölgede, hangi üründe ve başka hangi konularda, örneğin genç nüfusta, bazı mühendislik dallarında, bazı uzmanlık konularında,..
İşte bu “üstünlüklerimizin” saptanıp harekete geçirilmesi şarttır.
Tarımda, savunma sanayisinde, tarıma dayalı bazı sanayilerde, bazı maden alanlarında, turizmde, ilaç sektöründe yüksek bir verimlilik potansiyelimizin olabileceği düşüncesindeyim.
Gelecek yazıda bu alanlardaki önerilerimizi sıralayalım..
Sevgiyle ve üretkenlikle kalın..