Bugün söze Turgut Uyar ‘ın yürek özüyle başlamak onu anmak istedim. Çünkü bugün 04. Ağustos ve şairimizin doğum günüdür.
“…Durduğum yer benim değil iken, gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı; gidebilecek bir yerim yok iken hala ve inatla durmayışım ne gaflet; nihayetinde olmuyorken yaşıyor olan insanın, yaşıyorken olduğunu bilmemesi bu, bu ne tuhaf bi’ hayret..!
Başka havalar getir bana. İçinde biraz bahar olsun biraz da sen…”
.
Zaman zaman sizler de benim gibi şöyle yakınıyor musunuz?
” Ben bu dünyaya ait değilim!”
” Ben bu çevrenin insanı değilim!”
” Ben yanlış bir ülkede doğmuşum!”
Eğer birini veya hepsini düşünüp mızmızlanıyorsanız, inanın siz de MONACHOPSİS sendromuna girmişsiniz demek ki…
Yunanca bir sözcüktür. “Monac” (tek,yalnız)
“opsis” (görünüm) anlamındadır.
Türkçe anlamı, kendini bir yere ait hissetmeme durumudur.
Son yirmi yıldır aydın insanın yüzünde gördüğüm bir duygu rengidir.
Bu sözcük benim de dilimden bir kaç aydır düşmüyor.
” Çok bunaldım. Ben buraya ait değilim. Alıp başımı hiç tanımadığım, hiç bilmediğim yerlere kaçasım var…”
Düşünüyorum.
Yakın gördüğüm arkadaşlarıma söylediğim çok oluyor.
Ve hatta MONACHOPSİS görüntümüzü farkında olmadan bu iç sesimizi kısa kısa söylemlerimizle yazmış olduğumuz şiirlerimizden öyle net olarak ifade etmekteyiz.
MONACHOPSİS’i biraz açalım mı?
Nedir, ne değildir, ne zaman ve kimler bu duyguyu yaşarlar?
Bu duygu genellikle uzun bir zaman dilimine yayılıyor ve oldukça zor fark edilir.
Ayrıca duyumsanan bu hissi tanımlamak ya da ruhumuzda varlığını fark etmek oldukça zordur.
Çünkü içimizde bir ur gibi büyür, gizlice ilerleyerek tüm yaşamımızı sarar.
Zaman zaman bir topluluğun içinde görmekteyiz bu kişileri. Hani, boyun bağını gevşetir gibi bir yüz ifadesi yakalarız yüzlerindeki burulmuş gülüşlerinde…Şöyle bir hisle feryat eder kişi:
” Kendimi bir cenderede sıkışmış, gibi sanki nefes alamıyor gibi hissediyorum!”
Böyle bir ruh haliyle kendisini dillendirir. Çünkü o artık tipik bir MONACHOPSİS sendromuna yakalanmıştır.
Yabancı olma, topluluğa dahil olamama, sürekli gitme isteği, her şeyin geçici olduğunu düşünme ve hep ne olduğunu bilmeden bir şeyi bekleme.
Monachopsis yaşayan kişi kendi evine bile yabancı olabilir, çevresiyle uyumsuz hisseder, sürekli cevapsız sorular döner kafasında, gidemediği yerde yaşam olduğunu düşünür.
Peki bu ruhsal sendrom ne zaman anlarız bize geldiğini?
Genelde sevilen bir kişinin kaybedilmesi, aşık olduğu insanın ihanetiyle veya başka bir duygusal travma sonrasında, ya da işini, parasını kaybettiğinde, sosyal çevresini değiştirdiğinde ortaya çıkabilir.
Son söz:
Sakın ” Eyvah ben şimdi MONACHOPSİS e yakalandım,. Acaba bu ruhsal bir hastalık mıdır?” Diye yakınmayın !
Bu sadece sizin çok derinlerden gelen içinizdeki yalnızlaşmış çocuğun mutsuzluk iç sesidir.
Yaşamınızı etkilemez ama bir keyifsizlik, bir daralma hali hissedebilir. Ve hatta sizin en mutlu olduğunuz zamanlarda da bu sendromu hissedersiniz.
İnsanın kendinden dahi uzaklaşma hissidir bu …
Işıklar yoldaşı olsun. 22 Ağustos sıcağında dünyaya gözlerini kapatmış şairimize son sözü şair Turgut Uyar’a verelim mi?
“…Herkesin bir gideni vardır. İçinden bir türlü uğurlayamadığı.
‘Her şeyden biraz kalır’ diyor birileri, çoğunlukla haklılıktır. Kavanozda biraz kahve, kutuda biraz ekmek, insanda biraz acı…”
Ve bu sendromdan kurtulmamıza ışık tutan aşağıdaki sözleriyle biraz da olsa ruhunuza su serpiliyor: İçinde umut olan…
“…Elbet hep böyle geçmeyecek ömrüm, biliyorum bu çeşit yaşamak, zor. Kim bilir tanrım, kim bilir hangi güzel yerde beni, hangi ölesiye sevda bekliyor?
Hiçbir şey umurumda değil diyorum; Aşktan ve umuttan başka…”
.
Sevin, sevilin…
Mesela bir çiçek büyütün, bir kediyi okşayın, bir insanı sevindirin, sevdiğiniz ama cesaret edemediğiniz insana gidin ve ona ” seni sevmekten vazgeçmedim,” diyebilirsiniz.
Zor değil bu sendromdan kurtulmak.
Aşkla kurtulun bu sendromdan…
Emine Pişiren/ Akçay