Anayasamız, Türkiye Cumhuriyetini tanımlarken, “laik, sosyal bir hukuk devleti”dir der.
Bu tanımla yetinmemiş, bunları ‘Vazgeçilemez’ – ‘değiştirilemez’ – “değiştirilmesi teklif bile edilemez’ ilkeler olarak da, güvence altına almış!…
Heyhaaat!… Ne “sosyal”, ne “hukuk” ne de “laik” ilke kalmış ortada.
Sormadan edemiyor insan; “hangisi, kimin neresine battı bu ilkelerin!”
96 Yıl olmuş Ülke’nin adı “Cumhuriyet” olalı!…
Bu cumhuriyeti, ne zorlu bir savaşın kazandırdığını, aklı, vicdanı ve izanı yerinde olan herkes bilir de, ancak Sevr artıkları bilmez!..
Televizyon ekranlarını, “keşke yunan kazansaydı” diyecek kadar alçalan, Sevr artığı, satılmış, ahlaksız zebanilere açan medyadan tutunda, bu ülkenin kurtarıcısı Mustafa Kemal’in, yıkılmış, tarihten silinmiş bir Osmanlı’nın küllerinden yepyeni bir Ülke inşa ettiği dönemlere saldıracak kadar izan ve vicdan yoksunları cirit atar olmuş bu ülkede!…
Böylesine bir saray medyası, “Mütareke yılları” basını bu ülkede hakimiyet kurmuşsa, ayrıca düşmana ne hacet!!..
Kurtuluşunu inkar edecek kadar alçalabilmek, bağımsızlığını yok sayacak kadar iradeden yoksun olmak, özgürlüğünü birilerinin taktığı tasmaya bırakacak kadar onurdan yoksun olmayı içine sindirmek, insani erdemlerin neresin sığar!?…
Tarihten silindiysek de biz silindik, küllerden doğduysak da biz doğduk demeyi içimize sindiremiyorsak, bu bizim erdem eksikliğimizin eseri değil mi!?..
Tarihten silinmenin suçunu, kurtuluşu gerçekleştirenlere yüklemek ve bunun üzerinden olmadık yalan ve iftiralarla siyasi rant peşinde koşmak, haysiyetsizlikten başka ne kazandırır, söyler misiniz!?..
Siyasette, düne küfrederek kazanılacak başarı, “oy üzerinden zafer getirse de”, bu ayni zamanda bir erdem çöküntüsünün de, kendi kuyusunu kazmak da demek değil midir!?…
Siyasetin hizmet yarışı olduğu gerçeğini daha ne kadar zaman sonra idrak edeceğiz!?..!… Hizmet yarışının yerini, “iktidarda kalma” hırsı alınca, kirlendikçe kirlendi siyaset…
‘Topluma faydanın yerini, ‘yandaşa fayda’ almakla kalmadı. Üstelik bu temel ilke oldu.
Siyasetin başarısını “yandaşa faydacılıkta” arayan toplumlarda demokrasi soksan durmaz, hukuktan eser kalmaz, çağdaş eğitime ihtiyaç duyulmaz!.. Cahil halkın ferasetine inanan zebani zihniyetli akademisyenler türer. Milli ve manevi değerler bile , “oy toplama” adına, istismarlardan nasibi alır…
Oysa özlenen çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı hedef almışsak, hiçbir koşulda, siyasetin kiri bulaşmamalıydı şu üç kuruma… Ordu, Okul… Cami!…
Vesayetten kurtulma adına; ordu bitirildi… Ordunun içine, o ihanet şebekesinin, “Beraber ıslanma” dönemlerinde nasıl yerleştiği, makamların ve rütbelerin nasıl adrese teslim lutfedildiği malum!… Ordunun kozmik odasına kimlerin izniyle girildiği malum…
Her okulu İmam Hatip, her üniversiteyi medreseleştirme adına, Milli Eğitim bitirildi. Kindar ve Dindar gençlik yetiştirme hevesinin sonucu işte bu gün gelinen durum!…
Camiden hiç çıkmadı kirli siyasetin eli… Zira en örgütlü, hem de devlet eliyle siyasetin en kolay yoldan ulaşabileceği, ulaşmakla kalmayıp, istediği biçimde, kendi siyaseti doğrultusunda istismar edebileceği ve geniş kitlelere ulaşabileceği yerler orasıydı!
*
Tarih, 27 Ekim 2017… Günlerden Cuma. AKP Genel Başkanı, Erdoğan cami açılışındaydı.
Kendisine sorarsanız, orada her iki sıfatıyla birlikte bulunduğunu söyleyecektir. Oysa orada bir Cumhurbaşkanı bulunuyor olamazdı. Neden mi?.. Çok nedenden ötürü olamazdı da, ikisiyle yetinelim:
Cumhurbaşkanı, ateistinden, Müslüman’ına, Musevi’sinden Hıristiyan’ına… her dinden ve her mezhepten, TC vatandaşı 80 milyonun cumhurbaşkanıdır…Şayet Cumhurbaşkanı, cami açılışına katılmışsa, yarın, kilise, havra, cemevi veya benzeri bir ibadethanenin de açılışa teşrif buyuracak mıdır?
Zira, laik bir ülkenin cumhurbaşkanı, ne dinler, ne de mezhepler arasında hiçbir ayrım yapamaz. Anayasanın ona yüklediği asli görevdir bu: Yansızlık…
Parti genel başkanı olarak defalarca aslı astarı olmayan, kutsal değerler üzerinden siyaseten de uygun düşmeyen yaralayıcı, karalayıcı, bölücü, dışlayıcı, ifrat, inkar ve iftiraya varan beyanlarını, bir cumhurbaşkanı olarak tekrarlamaz.
Bakın; şu cümleler onun başbakanlığı döneminden: “CHP’nin tek parti döneminde ‘camiler ahır, askeri depo, eğlence yeri’ gibi amaçlarla kullanıldı”
Şu cümlelerde, sözü edilen cami açılışındaki söyleminden:
“Tek parti döneminde Ankara’nın kadim kimliğinden kopartılmak ve adeta camisiz hale getirilmek istendiği; inkarı mümkün olmayan bir gerçektir. Ankara’da mescitleri binaların en kör noktalarına hapsetmişlerdir. Bir başkente asla yakışmayan, yeraltı camileri uzun yıllar Ankara’nın kaderi olmuştur.”
Eh!… Eli ve vicdanı olana sesleniyoruz…. Ey vatandaş!….Sen bari bir kez olsun elini vicdanına koy da sor:
Hangi ilin, hangi ilçenin, hangi mahallenin camileri, ahır, eğlence yeri olmuştur!?.. Göreni, bileni, duyanı, tanığı, hiç mi yok!?…
Bazı camilerin askeri depo olarak kullanılması, kurtuluş savaşı gibi bir savaşta, onca imkansızlıklar içinde kullanılmış olmasından daha doğal ne olabilir?… Cihad adına bir savaş veriyorsan, Allah’ın evini kullanmanın siyasi polemik konusu yapılmasını hangi yönden değerlendirirseniz siz değerlendirin.
Ulusal bir felaket anında, cami ve okullar sığınma yeri olarak kullanılırsa, ki kullanılacaktır, (ve de gerektiğinde her hükümet tarafından kullanılmalıdır) bunu istismar edip, siyasi malzeme olarak kullanıp, suçlamalarda bulunmak siyasetin en pis malzemesini kullanmak olmaz mı?
Merdiven altı kaçak imalatları duymuştuk ama, merdiven altı kaçak ibadetlerden bihaberdik.
Hiç mi, göreni bileni, duyanı… Tanığı yok bu gizli ibadethanelerin? “Yer altı mescitleri, camileri” diyerek FETÖ türü cemaat yuvalanmaları kastediliyorsa, onlarla mücadele bu ülkenin her siyasi iktidarının asli görevi değil miydi zaten?
Geçmişte camisine gidemeyen, havrasına gidemeyen, irticaya bulaşmadan, yıkıcılığa bulaşmadan, inancı doğrultusunda ibadetini yapamayan kim olmuştur?
*
31 Mart 2019 seçimlerine işte bu yönden bakıyorum ben!… Ey halkım, Ülkenin makus talihini bir kez daha kırdın!… KUTLU OLSUN!…,De ki: Şu bilinsin ki, hiçbir güç Cumhuriyet’in önünde engel olmayı başaramayacaktır…,
*
EY VATANDAŞ, ELİN HEP VİCDANINDA OLSUN!.
ANLADIK!… BİRİLERİ ARTIK, UMUTSUZ VAK’A!..
04 Nisan 2019
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com