” Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır… Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” Bu sözler Atatürk’e ait. AKIL ve BİLİM her sözünde bu değerlerin vazgeçilmezliğinden öneminden söz ediyor. Ama şimdi biz Türk milletini, akıl ve bilimden uzaklaştırmaya ve çağ dışı bir anlayışın içine hapsetmeye çalışıyoruz. Cumhuriyetin tüm değerlerini yok saymak, ümmet kültürünün yerleşmesi konusunda her bedelin ödendiği bir tablo karşımızda. Eğitim ve kültürden uzak televizyon programları ve içi boş anlamsız duygu sömürüsünü işleyen mistik anlamdaki TV dizileri, bu gerçeği ortaya koyuyor baktığımızda. CAHİL TOPLUM OLMAK… Yazılarımda her fırsatta anlatmaya çalıştım, sorgulayamayan insan cahil, ama sorgulatmayan ise zalimdir, şimdi Türkiye’de bu resmi yaşamıyor mu dersiniz. Cahil okumayan bir toplum olmak, işte güdülmüş toplum misali nasıl yaşadığını kendisini bile yönetemeyen sorgulayamayan bir toplum, şimdi Türkiye’nin geleceğine bu toplumsallık karar vermiyor mu? Siyasetçi işte bu yarattığı topluma çok kolay hitap edebiliyor, inanma duygusu, yani her şeye inanma duygusu yaratılmış.
Dinle aldatmak, inanç siyasetinin hâkim olduğu bir toplum desek daha doğru olacak. Türkiye nereye gidiyor bunun bile farkında değil. Okumayan araştırmayan eğitimsiz bir toplum yaratmak, işte Türkiye’de gelinen nokta budur. Dünyanın hiç bir ülkesinde bu kadar üniversitesi olan bir başka ülke yok, peki bukadar üniversite açıyorsunuz nasıl bir eğitim verdiğinizin farkında mısınız? Bilisel değerlerin olmadığı bir üniversite olmak, uluslararası kazanımları nasıl sağlayacak merak ediyorum.
Batı’dan hızla ayrılan bir Türkiye, ama şimdi tek başına kalmaya mahkûm bir Türkiye olmanın ötesinde nasıl bir değişim var acaba? Tek adam otoritesinin yerleştiği korku sendromunu bu ülke asla uzun bir süre üzerinden atamayacaktır, her şeye hâkim olmak, her şeyde karar veren sadece kendisinin olduğunu gösteren bir lider olmak, her sefer 75 milyonun tek hâkimi olduğunu söyleyen bir Başbakan, ama bana korku veren bir Başbakan, keşke kendisini kabul etmeyen, yönetme biçimini, ya da yerleştirmeye çalıştığı tek adamlık otoriter sistemi kabul etmeyen halkıyla barışık olmaya gayret etmiş olsa. Kavgacı korku ve hiddet öfke kültüründen uzak toplumuyla kucaklaşabilmeyi deneyebilseydi.
Sanatçıyı sevebilseydi, gazeteciye bilim adamına yazan düşünen insana sevgiyle yaklaşabilseydi. Gezi olaylarında toplumsal barışın gereği neyse onu yapabilseydi, her sefer bu zihniyetin ağzından düşürmediği demokrasinin ne olduğunu kavrayabilselerdi, laiklik olmadan asla gerçek demokrasiden söz edilemeyeceğini görebilselerdi. Ama onlar tüm bu değerlerin ötesinde dünyada bile adı olmayan bir demokrasiden söz ediyorlar, işte sorun burada kendini gösteriyor bana göre.
Değişmediler aksine benim yüzde ellim diyerek toplumu ikiye böldüler, daha önce yaptıkları yanlışları görerek asla rasyonel bir değişimden söz edemediler. Ben böyle bir anlayışı sevemem, ama her akşam korkarak yatarım, sabahı bulduğumda yaşadığım zamandan bir gün daha kaydığını görmek bile mutlu eder beni, ancak çağdaş bir demokrasi olmadığını görmekte hüzün veriyor bana. AKIL VE BİLİM… Dünya’da Bir bilim kurumu var mı ki, Evrimi reddetsin! Ama var Türkiye’de var adı TÜBİTAK. Düne kadar bu bilim kurumu dünyada saygı gören bir kurumdu, bilimi bile açıklayamayanlar, şimdi siyasetin kendi anlayışı içinde hareket etmeye çalışıyor. Evrimi yok sayıyor, bu konuyla ilgili gelecek olan tüm projelere sıcak bakmıyor.
TÜBİTAK başkanı evrimi yok sayıyor,” evrim bir bilim dalı değildir” diyor. Bu sözlerle Türkiye’yi nasıl da gerilere sürüklediğinin farkında değil. Bu sözleri başka bir ülkede söyleyebilirler mi acaba? Şimdi dünya bilimler akademisinde kaç Türk bilim adamımız var, söyleyeyim şimdi sadece bir tane. Türkiye onca üniversiteye sahip, acaba yılda kaç bilimsel makale yazabilecek bilim adamı var ve hatta var olana da destek veriyor dersiniz. Türkiye bilimsel makale üretemeyen bir ülke, ama ne hazindir ki TÜBİTAK gibi bir kurumun başına getirirler zat, şimdi Evrimi yok sayıyor ve evrimin bilim dalı olmadığını söylüyor. Dünyanın önemli basın kuruluşları Türkiye’nin bilim politikalarını eleştiriyor.
SCİENCE INSİDER ve THE CHRONICLE HIGHER EDUCATION dergi ve gazetesi, Türk üniversitelerinde Erdoğan’ın otoriter sistemine karşı, hala bilimi savunmaya çalışan bir gençliğin olduğunu yazıyorlar. Türkiye bilimler akademisine AKP destekli kişilerin kabul edilmesi, üniversitelere AKP yanlı rektörlerin atanmasını kaygı verici buluyorlar. Böyle bir anlayışa teslim edilen bilimsel kurumların evrimi yok sayması. Şimdi TÜBİTAK evrime resmen karşı çıkıyor, evrim konusundaki projeleri ve etkinlikleri desteklemeyeceğini söylüyor. Bütün bu açıklamalar bilimsel değerlerin bile siyasal düşünceye mahkûm edildiğini gösteriyor, yani bu ülkede cehaletin önü açılıyor. Prof.Dr. Levent Seçer
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.