Bazen hiç olmadık yerde olmadık şeylere tepkiler veririz. Verdiğimiz tepkiler bazen çok ağır olur ve ağır da sonuçlar doğurur, ağır bedeller ödenir. Bazen de hiç önemsemeyiz tepkisiz kalırız. Bunun nedeni o anki psikolojik durumumuzdur. Hani ruhsal durumumuza göre göredir beğendiklerimiz ve beğenmediklerimiz…
Öyle zamanlarımız oluyor ki bir gün beğenerek dinlediğimiz müzik, beğenerek izlediğimiz film, okuduğumuz kitap, giydiğimiz kıyafeti daha sonra ki günler beğenmez oluruz. Hatta ben bunu nasıl beğenmişim diyerek kendimize şaştığımız bile olmuştur. Hepimiz hayatımız boyunca sık sık olmasa da bu tür durumlarla karşılaşırız. Gel gitleri yaşarız.
Elbette bir insan durduk yere sebepsiz bir şeylere tepki göstermez. Aklıyla sorunu yoksa tabi…
Mutlaka karşısındakilerin, sabır ve tahammül sınırlarını zorlamadıktan sonra kimse karşılık vermez, tepki göstermez. Bazen susarız suskunluğumuzu korku olarak algılayanlar olur. Korkuttuk susturduk diye düşünürler.
Oysaki sustuysak asaletimizdendir. Seviyemizi düşürmek o türlerin seviyesine inmek istemeyişimizdendir. Konuştuğumuz zaman altından kalkamayacaklar daha da edepsizleşeceklerdir. Basitleşeceklerdir. Çamura basıp üstümüze sıçratmak istemeyişimizdendir. Bir lafa bakarız laf mı? Diye birde söyleyene bakarız adam mı? Diye…
Ama sabrında bir sınırı vardır.
İçinde bulunduğumuz devirde ve hayat şartlarında bu durumları yaşamamız gayet normal geliyor. İnsanlar adeta stres bombası. Her an her yerde patlayabilir. Kimler kırılır, neler olur, sonucu iyimi kötümü diye düşünmez bile. Ani çıkışlar yapar bedelini de hem Kendi hem de yakın çevresi öder. Herkes kendi ettiğini kendisi çeker deseler de yalan bence. Bir hatanın bedelini kişi yalnızca kendi değil çevresinde olan anne, baba, kardeş, eş çocuklar ve yakın dostları arkadaşları da çekiyor. Onunla üzülüp onunla seviniyorlar.
Keskin sirke yalnızca kendi küpüne zarar vermiyor açıkçası. Bu nedenle sinirli de olsak, sevinçli de, üzgünde, olsak ani tepki vermemeli ve tepkilerimizi kontrol altında tutmalıyız ki sonuçları bizi zorlamasın sıkıntı yaratmasın. Ağır bedeller ödetmesin. Bizleri telafisi imkânsız durumlara düşürmesin.
Atasözünde der hırsla kalkan zararla oturur diye. Ne kadar doğru bir söz. Hiçbir zaman ani çıkışlardan kaçınmalı bin düşünüp bir söylemelidir. Düşünmeden söylediğimiz ya da yaptığımız bir harekette mutlaka birilerini üzer kırarız. Böyle yaparken karsımızdaki insanın ne hale geldiğini üzülür mü, yaralanır mı, canı yanar mı, en son düşünürüz. Düşünmeden yaptığımız hareketin, söylediğimiz sözlerin cezasını da bu defa düşüne düşüne öderiz. Bu konuyla ilgili çok atasözü vardır. Lafın vadesi yetti. Söz ağızdan çıktı bir kere… Gibi.
Konu ne olursa olsun bir şey söyleyeceğiniz ya da yapacağınız zaman bin ölçün bir biçin. Baktınız olmuyor susun veya bulunduğunuz ortamdan çıkın. Biraz dolaşın farklı şeylerle ilgilenin. Sonra hayatınız boyunca pişmanlıklar yaşamayın. Keşkeler sarmasın dilinizi.
Ahlar almasın.
Bazen de bir musibet bin nasihatten iyidir der atasözü. Kırılan bir kalbi onarmaya, yapılan hatayı düzeltmeye ve gideni geri getirmeye yetmez. Ama alınan ders vardır. Kişi aynı hataya ömrü boyunca tekrar düşmez. Tekrar etmez… Yine bir temsil vardır ve temsilde hata olmaz der büyükler. “eşek çamura bir defa düşer” der.
Ne yazık ki bazı insanlar çamurdan hiç çıkmıyor… Aynı hataları yapıp durdukları gibi alkışlayan çanak tutanları da çok etraflarında. Bundan cesaret alarak daha büyük hatalar yapıyorlar. Bu hatalar zamanla kabul görüyor gayet doğalmış gibi bir ortam yaratıyor.
Sonuç ortada…
Bir kişinin düşünmeden yaptığı bir hata kendini, ailesini, çevresini, toplumu en sonunda ülkeyi sıkıntıya sokuyor. Hiç önemsemediğimiz ‘ adam ne olacak sanki diyerek yapılan’ hataların nelere mal olduğunu ne yazık ki iş işten geçtikten sonra görmenin de bir anlamı da kalmıyor.
Önce düşünün tartın karar verin uygulayın. Son pişmanlık fayda vermez. Sonra pişman olmak istemiyorsanız.