Okuma Gruplarını çok önemserim. Burada kitap kurtlarının kitap tanıtımları, felsefe, sanat her şey var. “Kitap ve Sanat Dostları” Grup sorumlusu Büşra Hanım, benden röportaj talep etti. Sorularına içtenlikle yanıt verdim. Sayfalarında okurlara çekilişlerinde verilmek üzere “Mor Gözdeki Hüzün” adlı kitabımdan hediye gönderdim.
https://m.facebook.com/groups/308073199539604?view=permalink&id=618443111835943
1. Merhaba, öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
E.E. Merhaba, 1958 Ankara doğumluyum. 1968-80 yılları arasında Rahmetli Babam Hasan Erdoğan’ın Ankara Cebeci’de Siyasal Bilgiler Fakültesi karşısında kurduğu ve Türkiye’ye 36 eser veren Doğan Yayınevi’nde hem okulumda okudum hem de çalıştım. 1978 Yılında Matbaamızın kurulması ile çırak olmadan matbaacılığın bütün bölümlerini ustaları iyi izleyerek kısa zamanda öğrendim. Yayınevimizin 1980’de faaliyetine son verilmesiyle matbaamızda öğrendiğim Dizgi Operatörlüğünü yapmak üzere Ordu Şehri’nde Karadeniz 52 Gazetesi’yle anlaşıp çalışmaya başladım. Hürriyet Ordu Muhabirimiz Erol ATAŞAN’ın ani ölümü üzerine yazdığım bir makalenin Yayın Yönetmenimizce beğenilmesi ve gazetemde yayımlanması üzerine kadrosu boş olan Ulusal Basından bir gazetenin teklif edilmesiyle Ordu Muhabirliğini üstlendim. 1982-83 yıllarında çalıştığım görevimden ayrılarak bir kamu kurumunda çalışmayı tercih ettim. ‘Kayıp yıllarım.’ dediğim bu görevimi 28 yılda tamamlayarak emekli oldum. Evliyim, Eşim, Doğa Ege adında bir oğlumla birlikte Bursa’da edebiyatın içinde yaşamakta ve yeni eserler üretmeye devam etmekteyim.
- Size yazmayı özendiren şeyler nelerdir?
E.E. Bunda yayınevimiz ile kitaplarla iç içe olmak, onları okumak ve yazarların babamla yaptığı sohbetleri dinlemek, onların çalışmalarını dizgi makinasında okumak, düzeltmelerini yapmak ayrıca, o dönem birçok ünlü yazarın evine girip çıkmam belki de içime işlemiş bir sanat olarak düşünüyorum. 13 yaşımda yazdığım ve okuyanların gülümsediği kısa bir öyküm de yazma serüveninim ışıkları olsa gerekti…
- Eğer yazar olmasaydınız, hangi işle meşgul olmak isterdiniz?
E.E. Profesyonel yani ünü yakalayıp para kazanan yazarlar, daha doğrusu belli başlı yayınevlerinin demirbaş elemanları pozisyonunda olan yazarların dışındakiler bu meslekten para kazandıklarını pek düşünmüyorum. Ve birçoğunun da geçinmek için farklı işler yaptığını görmekteyiz.
Yazarlığı yapmasaydım, gazeteci olmak isterdim. Diyeceksiniz ki, “O şans elinize daha önce geçmiş, neden devam etmediniz?” O yıllarda evlilik planlarım nedeni ve çevremin de etkisiyle gazetecilik mesleğimden zor bir karar vererek, ayrılmıştım.
- Kimselerin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?
E.E. İlginç bir soru. Yazmaya gönül verenler, mutlaka eserlerinin okunacağını düşünerek yazarlar. Ve herkes o ilk sayfanın zorluğunda yazmaya başladığında, yazdıklarının başkalarından daha iyi ve çok çok farklı olacağını düşünebilirler. Ancak gerçek hiç de öyle olmayabilir. Bu sorunuza başkalarının nasıl bir yanıt vereceğini bilemem ancak, yaşadığım sürede bir okurum da olsa yazmaya devam ederdim. Çünkü bugün okunmadığını düşündüğünüz bir eserin, ileriki çağlarda milyonlara hoş gelebileceğini düşünenlerdenim. Bunun tarihte örnekleri çoktur. Bazıları için yazmamak, ölümle eş değerdir. Tıpkı bende olduğu gibi…
- İlk kitabınızı çıkarmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?
E.E. Çalıştığım yılların son zamanlarında kadın şiddeti konusunda bir konu yakalamıştım. Bunu önce üç defter dolacak şekilde yazıp bir kenara bırakmıştım. (Şu an o defterim ile kalemimi ilklerim arasında hatıra olarak saklıyorum.)
Bir gün işe gitmeden önce bilgisayarımda e-maillerime bakarken bir mesaj düştü. Arayan yan serviste çalışan bir mühendis arkadaşımdı. “Ağabey bana kontör gönderir misin? Parasını iş yerinde veririm.” dediğinde aklıma yeni doğan bebeği geldi. – bu dolandırıcılık türü de yeni başlamış ve haberim de yoktu- Herhalde dışarı çıkamadı, diyerek koşup marketten kontör kartını alıp numaraları verdim. İşe gittiğimde, arkadaşım sayfasının çalındığını söyleyerek bizleri uyardı. Dolandırıcı beni sevmişti (!) Ertesi günü bu kez üç kontör kartı daha istedi. Bir anda aynı bedenden siyam ikizleri gibi iki arkadaşım olmuştu! Bir kez aldanmam, beni bir kitap yazmaya sevk etmişti. Adı ise “Vallahi Öptürmem”di. Bu kitapta, insanların; dinle, siyasetle ve şirketlerce nasıl aldandıkları ile dolandırıcılık ve hırsızlık yöntemlerini anlattım. Kitap kısa zamanda tükendi. Şu sıralar ikinci baskı çalışmalarım devam ediyor.
- Kitaplarınızın konularını seçerken; beslendiğiniz yerler nerelerdir, konuları nasıl buluyorsunuz, karakterlerinizi nasıl seçip oluşturuyorsunuz?
E.E. Hayatın içinde dolaşırken veya bir parkta dinlenirken yanınıza oturan birisiyle sohbete başladığınızda bile ilginç konular çıkabilir. Ayrıca, ülkelerin konjoktürel durumları da buna müsaittir. Az gelişmiş ülkelerde konu çeşitliği hemen göze batar. İşte bütün bunların harmanı ile hayaller kurguya dönüştüğünde bir eser ortaya rahatlıkla çıkabileceğini düşünmekteyim. Dünyada sorunlar bitmediği sürece insanların –gerçek insanın- mutlu olacağını düşünmüyorum. Bu bağlamda amacım dünya sorunlarını yazılarıma taşımak ve okuyanı sarsacak şekilde düşündürmektir.
Karakterleri nasıl seçiyorum? Bir eseri yazacağım zaman önce karakterlerle ben tanışıyorum. Kurgularımda onlarla birlikte oluyorum. Nereye gitsem onlar, benim arkadaşım oluyorlar. Birlikte yiyip içiyoruz. Uyuyoruz, rüya görüyoruz. İstediğime yaş, tip gibi bütün özellikleri kalem oynatmalarımla verebiliyorum. Bu müthiş bir şey!
- Sizce kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için ne yapmalı?
Bu konuda uzmanlar çeşitli yöntemler ortaya sermekte. Günümüzde artık ebeveynler, küçük yaştaki çocuklarının ellerine susmaları veya işlerine engel olmamaları için ekran türü teknoloji cihazları vermekteler. Böyle olunca, çocuklarımız kitabın nasıl bir şey olduğunu unutarak, kitabı yalnızca okulda okudukları ders kitabı zannediyorlar. Maalesef beyinleri kitap okumaktan güdükleşen bir nesil insanlığı beklemektedir.
Yakında yazmayı bile unutacak bu neslin okuması için neler yapmalıyız? Ben kitabevimizde onca kitaplar arasında ilgimi çeken Teksas, Tommiks türü resimli kitaplar oldu. Onları okudum. Okuma alışkanlığıma çok şey kattı. Ardından Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarını okudum. Ve büyüdükçe okuma alışkanlığım farklı kitaplara yöneldi. Eğitimin önde olduğu Finlandiya’da bebekler doğduğunda bir hediye paketi verilir. İçinde mutlaka bir resimli çocuk kitabı olurmuş. Bizde bu konuda farklı bir politika üreterek, gelecek neslin cahil kalmaması için şimdiden kolları sıvamalıyız. Atacağımız bu tohum, ileride ülkemize ve insanlığa her yönden çok şey katacaktır
- Sizce bulunduğumuz dönemde Türk edebiyatının yeri nerededir?
E.E. Cumhuriyetten sonra köy edebiyatı etkili oldu, ardından Köy Enstitüsü Öğretmenlerinin anıları, daha sonra 12 Eylül’de işkence görenlerin anıları derken, şimdilerde, şehir edebiyatı, dünya sorunları, fantastik, macera, aşk ve bilim-kurgu gibi türlerle tanıştık. Ülkemiz, uzun yıllar acı çeken bir toplum olduğundan bu edebiyatımıza da yansıdı. Yani Arabesk bir edebiyat bizi esir aldı. Batı edebiyatının yazarları okundukça, yazanların da eserleri farklılaştı ve hoş yazanlar çıktı aramızdan. Belki de birçok yazan, yayınevlerinin ünlü yazar tercihi mi, diyelim veya ekonomiksel getirileri yönünden mi diyelim, edebiyat dünyası ile buluşamadan kaybolup gitmişlerdir. Aslında iyi olan bir gün mutlaka kazanacaktı… Ben edebiyatımızı bir eleğe benzetirim. Üstünde kalanlar ve altlara patır patır dökülenler.
Türk edebiyatının arka penceresi de çok farklı olduğunu gözlemliyorum. Okurun pek hissetmediği bu dünya hakkında geniş bir kitap da yazılabilir. Şöyle ki, bir yazarın belki de edebi açıdan değeri olmayan bir eseri, yayınevlerinin reklamları ile bir anda o ünlü kitabevlerinin raflarında “Ayın kitabı”, “Liste başı” vs gibi şeylerle öne çıkartılarak popüler olabiliyor. Okuyucuyu meraklandırıp o eseri aldırmanın kurnazlığını da yapmaktadırlar. Yine ünlü yayınevlerinden bazıları, milyon Tl’lerle anlaştıkları yazarlara, bir yılda mecburen bilmem kaç adet eser yazdırdıklarını işitmekteyiz. Bir de uçucu edebiyat var ki, yazanları da saman alevi gibi parlayıp bir anda ortalıktan kayboluveriyorlar. Dünya literatürüne girebilecek bir kitap, hiçbir zaman ısmarlama yazılmaz! Duygu ve kurgu meselesi ciddi bir iştir. Bu sorunuza bir de dünya okurları açısından bakmak lazım. Biz edebiyatımızın neresindeyiz? En iyi yanıtı oradan da görebiliriz belki de…
- Okumaktan hoşlandığınız, Dünya ve Türk Edebiyatı yazarları kimler?
E.E. Dünya Edebiyatından Stefan Zweig, Anton Çehov, Tolstoy, Dostoyevski, Jack London, Paulo Coelho, Patrick Suskind, Hemingway, Gabrıel Garcia Marquez,Paul Auster, Franz Kafka ve daha bir çok yazar diyebilirim.
Türk Edebiyatından, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Hasan Ali Topbaş, İnci Aral, Vedat Türkali, Oğuz Aral, Sabahattin Ali, Haldun Taner, Orhan Kemal, Nazım Hikmet Ran, Selim İleri, Cemil Meriç, Sevgi Soysal ve daha birçokları… Okurların zamanlarını iyi kullanmaları gerekir. Kitaplarda seçici olmaları gerekiyor. Zira okunacak kitaplar derya gibi bizi bekliyor.
- Adını yakın tarihte duymaya başladığınız yazarlar arasında, kitaplarını severek okuduğunuz yazarlar var mı/ kimler?
E.E. Bahsettiğiniz yazan kalemdaşları da merak ederim. Genelde katıldığım fuarlarda kitaplarımızı karşılıklı imzaladığımız yazan arkadaşların kitaplarını okumaktan da büyük keyif alır ve okuduktan sonra notlar alarak görüşlerimi belirtirim. Çünkü edebiyatın destekle iyi yol alacağını düşünenlerdenim. Ayrıca, önemli ödül sahibi yazarların kitaplarını da takip ederim. İsim verecek olursam, Berna Durmaz, Yalçın Tosun, Birgül Oğuz…
- Yazarlık, öğrenilecek bir şey midir? Eğer öyleyse, siz nasıl öğrendiniz?
E.E. Yazarlık için önce bazı şeylerin harmanlanması gerekir. Nasıl bir mühendisin matematik zekâsı ile okul süreci varsa, yazarlık için de bazı kıstasların olması şarttır. Örneğin, okumak, araştırmak, iyi bir gözlem, hayaller ve en önemlisi de yazmayı sevmek gibi… Tabi ki, yetenek de ayrı bir olay ancak, pratik yapmak ve eksik yönleri de (imla vs.) öğrenmek, eleştirilere sıcak bakmak ve onlardan ders almak da çok çok önemli etkenler arasındadır. Benim öğrenme sürecim, kitapların içinde yoğrulmam, çok okumam, yazarların kitaplarını dizgi makinasında dizmem, gazetede çalışma sürecim bunlarda yazmamı tetikleyen nedenler arasındadır. Yazmakla iş bitmiyor, esas önemli bir süreç vardır ki, birçok yazan bundan sıkıntılıdır. Ne diyecek olursanız, o da sonuçlandırdığı eserinin basım sürecidir…
- Bir yazar sizin kitabınızdan alıntı yapıp kendi kitabında yer vermek isterse buna tepkiniz ne olur?
E.E. Emeğe önem verenlerdenim. Tabi ki yazma sürecinde birçok yazarın düşünceleri bir başka kitaba konu olmuştur. Ancak, birebir bir kopyayı kendisi yazmış gibi yapmak etik olmaz. Zaten bunu yapana da yazar demek doğru olmaz. Yazar kendi stilini yaratmalıdır. Eğer illaki alıntı yapacaksa, kaynağını da göstererek yazarın ismiyle birlikte yazmalıdır.
- En Son; a) Hangi kitabı okudunuz? b) Hangi filmi izlediniz? c) Hangi sergiyi gezdiniz?
E.E. a) Orijinaline de katkı verdiğim, edebiyat dünyasına yeni katılan ve adından ileride çok söz ettirecek Mehmet Ali Özler’in 574 Sayfalık gerilim türü “SERLERİN KAYBI” kitabını okudum. Okurlarıma da şiddetle tavsiye ederim.
- b) Hint filmleri ilgimi çeker. Ve bu ülkenin en ünlü oyuncularından Aamir Khan’ın bir fahişe, polis ve bir ev kadınının hayat hikâyesini anlattığı “Talaash” Filmini seyrettim.
- c) Lale Ürek’in Nilüfer Konak Kültür Merkezi’ndeki resim sergisini ziyaret ettim. 14. Bundan sonrasında kaleme almak istediğiniz tür nedir?
E.E. Daha önce de söylemiştim. Dünya soranlarını çalışmalarıma aktarıyorum. İlk kitabım “Vallahi Öptürmem” aldanmama üzerine, Kadın şiddeti konulu “Mor Gözdeki Hüzün” novelle. “Sonrasız Kadınlar” ise kısa hikâyelerden oluşan bir kitaptı. Yine roman türüne devam… Bu arada kör bir genci konu alan bir roman çalışmasının da kurguları içindeyim şu sıralar…
- Yeni kitap çıkarmayı düşünüyorsanız, ne zaman yayımlanacak?
E.E. Şu anda elimde hazır durumda üç roman çalışmam bulunmakta. Sığınmacılar konulu “Kavanozdaki Böcekler” adlı çalışmamın tanıtım yazısını beğenen Doğan Kitap, çalışmamı Yayın Kurulundan geçirmediler. (Sanırım içindeki İranlı Nina’nın ilginç hikâyesi politik açıdan onları ürkütmüş olabilir diye düşündüm.) Çalışmam şu anda başka yayınevlerinde görücüde. Olumlu yanıt gelmesi halinde okurlarımla buluşturmak, beni olduğu kadar okurlarımı da mutlu edecektir.
İkincisi, sekiz yıl kurgusunu yaptığım bir apartman romanı. Doğu’da öldürülen bir ağanın hanımı, kırk yıl takip ettiği kocasının katilini tuttuğu kiralık katilce öldürtür. Ve bu kurgu üzerinde bir apartmanda geçen maceralar… Adını “Tirşe Renkli Apartman” verdim. Üçüncüsü ise, iki farklı kültürde olan iki doktorun ilginç aşk hikâyesini yazdığım ve adını “Elma Şekeri” verdiğim çalışmam da basımı bekleyenler arasında. Söylediğim gibi yayınlarımı artık iyi bir yayınevinden geniş okurlarla buluşturmak istiyorum. Bunlar olmadı mı? Belki ben ölünce yayımlanır veya piyangodan para çıktığında artık kendim bastırıp okurlarla buluşturma yoluna gidebilirim! Tarihte birçok yazarın yayınevlerin kapris veya ünlü yazarları basma isteklerinin önde olması talihsizliğini, maalesef günümüzde bizler de yaşamaya devam ediyoruz. Bu süreç gelecekte de böyle devam edip gidecektir…
- Son olarak genç yazarlarımıza verebileceğiniz tavsiyeler neler?
E.E. Önce hiçbir yazanı taklit etmesinler. Kendi yazı stilleri ile okurlarına ulaştırsınlar eserlerini. Yazar unvanı çok önemlidir. Bunu da okurlar verir. İyi bir yazar olabilmek ise tırnaklarla kazıyarak yol almak gibi bir şeydir. Bir yazar için en önemli engel yayınevleridir. İyi bir yayınevine eseri kabul ettirebilmek oldukça meşakkatli bir yoldur. Ayrıca edebiyat dünyasında yer edinebilmek de kolay değildir. Kendilerini geliştirerek sabırlı olmalılar bu konuda. Eserlerini ister kendileri, isterse yayınevlerinden çıkartırken, imlaya çok dikkat ederek edit konularına da önem vermeleri gerekir. Çalışmalarını iyi okurlara, yazar dostlara vs. defalarca okutturabilirler, hatta iyi bir editoryal çalışmadan mutlaka geçirmelidirler.
Yazma sürecinde, yukarıda belirttiğim gibi kaliteli kitaplar okumak, yeni eski demeden bütün dünya kültürlerini tanımak, farklı alanları incelemek gerekir. Örneğin, bir yazan sanatın bütün dallarıyla, uzay, felsefe, psikoloji, sosyoloji yani aklınıza gelen her şeyi değerlerine katsınlar. Tek taraflı olmamak koşulu ile herkesin fikirlerini dinlesinler. Okuduğu bir kitap gazete veya dergi yanı sıra televizyondan izlediği bir programdaki önemli yazın veya sözleri not alsınlar. Hayatın içine aksınlar, yeni yeni yerler ve insanlar tanıyarak onlarla sohbet ederek çalışmalarına yeni hikâyeler bulabilirler. Bir otobüste, bir pazar yerinde veya herhangi bir kalabalıkta kulakları arkada olsun. Gözlemleri dikkatli ve hayal dünyaları geniş olmalıdır.
Şimdiden yazan ve yazmak isteyenlere başarılar diliyorum.
Hakkımda bilgi ve yazılarım için edebiyatla ilgilenenleri www.ertugrulerdogan.com siteme bekler, röportaj için sizlere teşekkür eder, okurlarıma Saygı ve Sevgilerimle…
Ertuğrul Erdoğan
03 Haziran 2018/ Bursa
Not: Bu röportajımı, Sosyal Medya’da “Kitap ve Sanat Dostları Grubu”ndan Sayın Buşra KAYA Hanımefendiye verdim.