Engelli sandalyesinde iyilik peşinde koşan, sanatçı, sınırsız düşlerin sahibi.
İnsanlığa faydalı olmak adına kendini adamış, varlığından ve “içindeki yerinden memnun musun?” sorusuna gümbür gümbür yanıt veren, mücadelenin ve şefkatin sembolü Zerrin ile söyleşim…
Hayatın ta içinde olan, Zerrin Gençol Sadıç kimdir?
-4 Haziran 1972 Hendek Sakarya’ da dünyaya geldim. 1.5 yaşında geçirdiğim yüksek ateş sonucunda yanlış bir iğne ile (polio sekeli – çocuk felci) teşhisiyle her iki ayağımda yürüme yetimi kaybettim. İlkokul dönemim geldiğinde okula alınmadığım için bir yıl gecikmeli ve üç ay kayıtsız olarak okula başladım. İlkokul öğretmenimin “Ben bu çocuğu kucağımda taşır yine okuturum.” diye yumruğunu masaya vurarak direnmesi hayatımın ilk devrimiydi.
Okul dönemi pek parlak bir öğrenci değildim. Okumayı okula başlamadan bir yıl önce tedavi için kaldığım rehabilitasyonda bir hemşirenin benimle özel ilgilenmesi sonucunda öğrenmiştim. Hastane güncelerim çok daha acılar barındırıyor. Hastane disiplini adı altında bir çok şiddete maruz kaldım. Oralara girmek istemiyorum.
Okula başladığım ilk yıllarda tekerlekli sandalyem olmadığı için kışın karlı havalarda bir çok kez devamsızlığım olurdu. Okuma yazmayi herkesten önce bilme öncülüğüm bir zaman sonra arkadaşlarımdan geride kalmama neden oldu. Tembelleştim, incindim.
Devlet yatılı sınavlarının hiç birine alınmadım. Okul bitti ve bir daha hiç bir okula alınmadım. Annem çok direndi. Hayata karşı savaşmayı ben annemden öğrendim. 11 yaşında annemden öğrendiğim her türlü elşiyi yapar hale geldim. Öyle ki en iyi ütüyü, en iyi bulaşığı, en iyi çamaşır katlamayı “Nasılsa oturuyorsun, yapıver oturduğun yerden.” dayatmalarıyla başardım.
Ergenlikte aşklarım ve hoşlanmalarım başladı. Kaleme kağıda ve kitaba sarıldım. Şiirler, günlükler, hikayeler yazıyor/okuyor ve sonra okurken ağlar hepsini yakardım. Dilediğim kıyafeti giyememek beni model çizimlerine yöneltti. Resim yapar hale geldim.
Geniş bir arkadaş çevrem vardı. İyi bir aileye sahip olduğum için tüm arkadaşlarım rahatlıkla evime gelirdi, annemle ve babamla benden çok eğlenirlerdi. Fakat öyle bir zaman geldi çattı ki, hepsi evlilik yada üniversite yada iş için bu ilçeden ayrıldılar. Bir yalnızlık daha yaşadım. En iyi arkadaşım bilgisayar olmuştu. Kendimi daha çok geliştirmenin en aydın yoluydu. Bir çok yazarla, şairle yazıştım. Yerel radyolarda yayıncılık ve haber metin yazarlığı yaptım. Aslında bunlar hep hayat ağacında bir daldan tutunma çabamdı. Engelimden ötürü hiç birinde istikrar gösteremedim.
30’lu yaşlarımda ise dünyaya farklı bakışım oluşmuştu. Evimize sürekli akşam çayına gelen komşulardan sıkılmaya, hepsinin sorunlarını dinlemekten bunalmaya başlamıştım. O dönemde ilk eşim girdi hayatıma. Dürüst, kıymet bilen, saygılı.. Ailemin tüm itirazlarına karşı gelerek evlendim. Evlenmek benim hayatımın en devrimci kararı oldu. Eş oldum. Yapamaz edemez diyenlere inat evimin kadını oldum. Anne oldum. Olgunlaştım.
Gelin kız olmak, eş olmak, anne olmak… Evet ama hep bir şeyler eksikti. Sanat yok, üretme yok, şarkı söylemiyor, şiir yazamıyordum. Bir boşluk büyüdü zamanla içimde ki o zamanlar bunu adlandıramıyordum.
Oğlumun 1. sınıf karne döneminde eşimi aniden kaybettim. Dedim ki: ben omuriliğimi kaybettim. Hayatımın ilk ölüm acısını eşimle yaşadım. Bana kattığı onca güzel şeyden sonra beni yalnız bırakmasına çok öfkelendim.Biz onunla iki yarım birleşip bir bütün olmuştuk. Kas hastası oğlumla tek başıma nasıl yaparım endişeleriyle psikolojik olarak sarsıntılar yaşadım. Annem ve babam hayatımın en sağlam direğiydiler.
Sonra bir mucize Mustafa girdi hayatıma. İki aylık bir arkadaşlık sonucu evlendik. Mustafa; elinden her iş gelen bir eş. Ben ne istersem tahmin edip önüme koydu. Üretmek böyle girdi hayatıma.
Az tüketilmiş ve yeniden kullanılmış olan kullanım dışı ürünleri, hammadde olarak kullanıp tekrar çevreye ve ekonomiye kazandırıyorsun. Üretim yolculuğunu anlat bize.
-Yeni yuva kurarken yepyeni kararlar almaya başladım. Ölümün soğuk yüzü hiç bir hayalimi ötelemeden yaşamam gerektiğini yeterince tecrübe etmiştim. Bahçemde havuzum, havuzumda rengarenk koi balıklarım olmalıydı. Kuşlar, kelebekler, rüya kapanları, rengarenk uçuş uçuş kurdelalar olmalı diye hayallerimi anlattım eşime. Dereden taş toplayıp havuzu kondurduk bahçenin orta yerine. Derken içine balıklar getirdi bir tanıdığımız. onbeş tane koi! Giymekten usandığım ne varsa kesip rengarenk rüya kapanları yaptım. Sardunya saksılarımı motiflerle giydirdim. Sarmaşıklar, papatyalar… Hayatımı renklendirmeye ve dilediğimce şekil vermeye başladım. Daha olumlu düşünerek her şeyi elde etmenin mümkün olduğunu hissederken hep istedim, hep gerçekleştirdim.
Yakın bir dostum Akçay’dan bir haftalığına yanımıza geldi ve işte bu da hayatımın dönüm noktasıydı. Bana yapabileceğim her şeyin ufak yollu malzemesini aldı. Pazenlerden dekoratif tasarım yastıklar yapabileceğimi söylediğinde; aklıma bir sürü fikir geldi. Mesela çocukluğumda ilk uçurtmayı elime alışımın hikayesini bir yastığa işleyerek başladım. Sonrası büyüdü, hikayesi olan bir sürü ev ve bahçe dekorasyon ürünüm oldu. İnternet aracılığı ile bir sürü tasarımcıyla tanıştım. Üreterek gösterdiğim her şeyin onlar tarafından piyasaya sürüldüğünü gördüğümde hırslandım ve @zerrinincicileri instagram sayfasını açtım.
Çok değerli insanlar, dostlar girdi hayatıma… İnsanlar bana yüz yıllık sandıklarını açtı. Danteller, kanaviçeler, ipek ipler, boncuklar gibi bir sürü artık malzeme…
Elime geçen her şeyi dönüştürdüğümde, bana o malzemeyi veren insanları da çok etkiliyordu. “Sandıkta yıllarca boş duran her şey ellerinde hayat buldu” diyen gönüldaşlar edindim. Sonra bir firmanın modelist ve stilisti sayesinde elime çok daha kaliteli işlemeler, kumaşlar geçti. Atölyem oluştu. Şişeler boyadım, ahşap köy evleri, aydınlatmalar, aplikler derken her şeyin bir hikayesi oluştu. Çünkü çocukluğumda, genç kızlığımda bir çok içime yer etmiş anılarım vardı. Bazılarının sonunu iyiye bağlayıp insanlara umut etmeyi sürdürmelerinin ne kadar önemli olduğunu hissettirmek istedim.
Doğaya katkıda bulunmanın en temel yönteminin geri dönüşüm olduğu bilinciyle sesini duyurmak ve faydalı bir örgütlenme için ne düşünüyorsun?
-Sahiller, ormanlar, korular, mesire alanları hep insana yönelik olmaya başladı başlayalı doğa, hayvanlar, tüm yaban börtü böceklerin, bitkilerin dengesi bozuldu. İnsanlar içtiklerini yediklerini olduğu yere bırakacak kadar ileriye gitti. Bu evrenin dengesini bozmak için tüm insanlık uğraşıyor sanki. Doğal ortamlara insan elinin değdiği her yer geriliyor.
Ben yabani kır çiçekleri toplamak için gittiğim doğa gezilerinde şarapçı şişeleri topluyor, çöp diyerek değersizleştirilen her eşyaya hayat ve anı vererek gerikazanmak için boyayıp sevdiklerime hediye ediyorum. İstiyorum ki bunu bir çok insanla bir arada yapayım. Sobam için aldığım odun parçalarından minik dekoratif ürünler yapıyorum. İstiyorum ki bunu çocuklarla yapayım. İnanın çok eğleniyorlar. Dijital ortamdan kopup lego yapar gibi yaratıcılıkları ve hayal dünyası gelişiyor. Sonra ev kadınlarımız var. Eşini işe, çocuğunu okula gönderiyor ev ekonomisine katkıda bulunmak için örgü örüyor ve satıyor. Diyorum ki eş işe, çocuklar okula, sen bana gel. Akşama değin yakıt yakacağına atölyeme gel üret, sat birlikten kuvvet doğar. Sosyal hayatın değişir. Birlik olarak bir sürü projeye katkıda bulunup üretmenin insan ruhunu nasıl doyurdugunu yaşa… Gençlere gelince; eğitim fakültesinden bir çok öğrenciye sosyal proje ödevleri veriliyor. Ne yapacağını bilemiyor çocuklar. Atölyeme onları cezbeden sıcacık ortamlar kurdum. Projelerini hayata geçirmede yardımcı oluyorum. Onlarla geçirdiğim zaman dilimi ruhumu yeniliyor. İstiyorum ki kurum ve kuruluşlar bu tarz çalışmalar yapmama bana da destek olsun ve hem doğaya, geridönüşüm/ileridönüşüme katkı sağlar, hem de sosyal hayata bir katkı sağlar diye düşünüyorum. Keşke olsa…
“Her İlmekte Bir Sevgi” projesi nasıl ortaya çıktı?
-3 Aralık 2019 Dünya Engelliler Günü’nde “Geri Dönüşüm ve Resim Sergisi” adına ilk kişisel sergimi düzenledim. Katılan Hendek İlçe Sağlık Müdürlüğü’nden ilk resmi proje teklifimi aldığımda çok heyecanlandım.
Toplum Ruh Sağlığı projesi: “Her İlmekte Bir Sevgi”
Hendek İlçe Sağlık Müdürlüğü yeni bir çalışma ile toplumun ruh sağlığına katkı sağlamayı hedefliyordu. Hendek Sağlıklı Hayat Merkezi bünyesinde hazırlanan “Her İlmekte Bir Sevgi” projesi ile el becerilerinin ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkilerinden yola çıkarak toplum aktif ve paylaşımcı hayata yönelten bir çalışma ile harekete geçirilmek isteniyordu. Bu tıpkı benim insanlara yapmayı istediğim projelerle tıpatıp aynıydı. İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne yada bana teslim edilen atkıları örenlerin isimleri ile birlikte ördükleri atkıların uzunluklarını proje destekçisi olan üniversite öğrencileri ölçerek belirleyecek ve sevgi köprüsünü inşa edeceğiz. Projeye katkı sağlayan isimlerin teşekkürle paylaşılacağı bu projeye diğer illerden ve hatta yurt dışından katılım olması bekleniyordu. El becerileri ve benzer hobilerin doğal bir anti-depresan olan dopamin salınımını artırdığına yönelik bilimsel çalışmalara dayanan üretim-paylaşma ilişkisiyle toplumsal rehabilitasyon amacı taşıdığını ifade eden Hendek Sağlıklı Hayat Merkezi yetkilileri; bu çalışmayla ruh sağlığına katkı vurgusu yapıyor. Klinik nöropsikologların “El becerileriyle uğraşan birçok kişinin daha sakin insanlar olduğunu” bilimsel gerçekliliğe dayandırdığını ifade eden yetkililer sanatla gençlere ve yaşlılara sevgi köprüsünü ulaştırmayı hedefliyordu. Sizce de muhteşem değil mi?
İyi ve olumlu duyguların gelişmesinin amaçlandığı bu proje toplum ruh sağlığını koruyucu ve geliştirici uğraş, sanatsal etkinlikler çerçevesinde hazırlandığı için beni seçmişler çok mutlu oldum.
Hep birlikte atkı örelim ya da alalım ve paylaşalım.Sevgi köprüsü ile daha iyi hissetmek adına: “Her İlmekte bir Sevgi” örelim diye çok insandan destek istedim ve çok güzel büyüdük.
Engellilere engel koyanlara ne söylemek istersin?
-İnsanlar bana baktığında fiziksel olarak bir engel görüyor ama Zerrin aslında okyanusa sığmayan bir balık. Nesli tükenmeden renginden, yüzüşünden , hislerinden tüm okyanusa bir ekosistem,şeyler bırakmak istiyor. Zerrin bu konuda sonsuz istekli. Çünkü güzel olan olan her şeyin paylaştıkça çoğaldığına inanıyor. Neyin, kimin engel olmasını umursamıyor. Bu dünya hepimizin. Zerrin’in tek isteği okyanusunun dünyadaki diğer tüm su alanlarına kadar açılıp bağlanması. Çünkü bu bağlantı evrendeki tüm ekosistemi güzelleştirecek. Zerrin tüm bunları yüreğiyle gören, duyan, bilen, hisseden herkes için planlıyorken; birileri de bu plana kendi statüleri ile karşılık versinler. Her birim işini doğru zihinlerle yerine getirebilirse ortada kimse için bir engel kalmaz. İstediğiniz engeli koyun, bana ancak güç gelir. Sesim kesilirse, elim çalışır. Elim yoksa gözlerim… Ben varım diyebilmenin hep bir yolunu buldum, buluruz da…
“Engellilere engel koyanlar…” Burada benim çok kızdığım kurumların eksikliği olabilir mi? Nereden bakarsam bakayım, vereceğim milyonlarca cevabım var ama nedense ben bu soruyu “nedense!” optimistçe cevaplamak istedim.
Bencil dünyalarımızda bir yerlerde sokak hayvanları için kafa yoran aklı başında, yürekli ve güzel bir insansın. Sokak hayvanlarına uzattığın el hep var olsun. Neler yaşıyorsun?
-“Ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her șeyden” diyor Küçük Prens kitabında. Bir kere buradan yola çıkarak ne beslenirse beslensin, nerede, hangi koşullarda bakma kararı alındıysa alınsın keşke sonuna değin gidilse. Ege’de terk edilen yavrucaklar, ormanlara atılanlar ve kısırlaștırıp oto yol kenarlarına bırakılan canlar… Bunların çaresizliklerine ordu ile hareket etsem yine başa çıkamam. Çünkü insanlar ne yaparsak tersini uyguluyor. Hemde hiç vicdan olmadan. Ben işin bu boyutlarına engelimden ötürü yetişemiyorum. Yüreğim de dayanacak güçte değil. Durum böyle olunca işin keyifli bölümüyle gücümü ortaya koymaya çalışıyorum. Çantamda ruj taşımak yerine bir poşet mama taşıyorum. Yemek yediğim ve çöpe gideceğini bildiğim her yemeği paketle yanıma alıyorum. Tedavi amaçlı destekler vermeye, insanları da bu desteğe keyifle teşvik etmeye çalışıyorum. Çünkü benim işim canlıya destek olmak. Biz insanlar bozduk ekolojik dengeyi. Ormanlara, mesire alanları yaptık. Kuşları, böcekleri mangal dumanıyla kaçırdık. “Bu bölge etli bölge, aç kalmaz yavrucaklar oraya bırakalım doysunlar en azından” ziyniyeti ile sürüler oluşturuldu. Arttı, çoğaldı ve yine şikayet unsuru oldular. İnsanoğlu evrenin kendisi için yaratıldığına inandığı için hayvanlar yüzünden rahat yemek yiyemediğinden belirli mercilere şikayet ediyorlar. Sonrası, zehirlemeler, toplu uyutmalar! Yüreğim dayanmıyor benim. Sen ormana mangal yapmaya git oyna zıpla sonra de ki şehir merkezi köpekten geçilmiyor. Hayvanların yerini insanlar işgal ediyor. Bozuk, denge bozuk. Doğal ortamlar kalmadı yada beraber yaşamayı öğrenemedik. Seviyoruz, gözetiyoruz adı altında evlere hapsedilen bir sürü kedi ve köpek var. Ben doğal yaşam haklarını bozmadan, bir kediye yuva bulmanın, sokaktaki bir canın karnını doyurmanın ve tedavisine katkılar sağlamanın dışına çıkamıyorum. Bir de deli gibi seviyorum.
Bir kitap yazsan adı ne olurdu? Ana karakter ve konusu?
-Bu konuda “artık yazsana” diye çok kez dile getiren dostlarım var. Denemelerim oldu, olmadı değil. Bir yerde toplanması konusunda istikrar sağlayamadım. Çocukluğumdan kalma içimde çok giz ve duygu var. Bunlar bir gün çığlık olarak bir şekilde ortaya çıkacak. İlk satırlarım mutlaka büyükbabam “Mustafa” ile başlar. 3 yaşında Yunanistan’dan göç gelip babannemle hayır evliliği yaptırılan dedemin bana kattığı çok şey var. Köklerimin, soyumun ve geldiğim noktaların parçalarını tamamlamayı çok isterdim. Hayatımın 3 Mustafa’sı ismi olabilirdi belki de.
Zerrin’in resimleri nerede sergilendi? Çalışmaların atadan kalma evin içinde bulunuyor. Daha güzel resimler yapabilmek için boya ve tuale ve biraz desteğe ihtiyacın var. Destek konusunda neler söylemek istersin? Satılık olan resimlerin var mı?
-Aslında önce Sakarya ‘da bir alışveriş merkezinden teklif almıştım. “Evet” dedim; sonrasında bir Hendek’li olarak ilk kișisel sergimin kendi ilçemde olmasına karar verdim. Hayatımın ilkelerini, yaşadığım yerde gerçekleştirmek istediğim için Hendek Belediye Başkanı Turgut Babaoğlu ile düşüncemi paylaştım. Önce şaşırdı haliyle il dururken, ilçeyi tercih etmek herkesin yapacağı bir şey değildi haliyle. Kararımı takdirle karşılayıp belediye bünyesine ait bir sergi salonunda gerçekleştirdim. Çok doğru bir karardı. Artık yolun bundan sonrası için çok daha güzel hayallerim ve projelerim var. Resimlerimin satılması, sosyal projelerimi gerçekleştirmemde bana ışık oluyor. Önemli olan değeri değil, proje desteği olarak insanların duvarlarını süslemesi çok daha manidar benim için.
Hendek’te Engelliler ile ilgili çalışmaların var mı?Ülkemizde ve dünyamızda yaşam halkanda kimler var?
-Hendek’te engelliler adına sanatın deneyimlemeleri gerektiği konusunda hep direndim. Çeşitli kursların hiç değilse bir dönem engelli bireylerin de rahat girip sanatı deneyimleyebileceği ortamların oluşturulmasını istedim. Hatta elimde dilekçe o dönemin kaymakamına bizzat gidip “Ben müzik yapmak, şarkı söylemek, resim çizmek istiyorum” dedim. Aldığım cevap ise ” ilçedeki engellileri sen bizlerden daha iyi tanırsın, şöyle on kişi toparla gel” dedi!
Niçin Sayın Kaymakamım, kendi aramızda çalıp çalıp söylemek için mi? Bakın bana, bunlar benim ellerim. Bu eller bir enstrüman çalabilir, bir şarkıyı çok rahat söyleyebilir ve bir tuvale resim yapabilir. Bunlar için ben ayrıștırılmayı yada gruplașmayı haketmiyorum, diye kibarca derdimi izah ettim. Sabırla dinledi, dilekçesi dosyaya aldı fakat politikaya atılıp gitmesi bu işin son noktasi oldu.
Hayallerinin neresindesin?
-Öyle büyük hayallerim hiç olmadı. Kaldı ki Türkiye’de engelliyseniz hayat standartlarınızı normalde tutabilmek için bile büyük bütçelerle sahip olmalısınız. En basit örneği; -yada siz bunu büyük bir hayal olarak algılayabilirsiniz- mesela tatil yapabilmeyi, bungalo bir evde doğanın içinde ama deniz kıyısında… Hesap edebilir misiniz?
Engelli olmak ve engelli ailesi mensubu olmanın yüceliğinden bahsediyorsun. Seni ayakta alkışlıyorum. Yücelikle ve sen desem…
-Öncelikle bana bu evreni sınırsızca tatma imkanı veren rahmetli anneciğime ve babacığıma çok şey borçluyum. Ben direnmeyi onlardan öğrendim. Hayatta her şey olabilirsiniz fakat yüreği güzel bir birey olmak herkese has değil. Her ne kadar oldum ise büyüdüm, sevdim, sevildim. Anne olmayı annemden ötürü, eş olmayı babamdan gördüğüm sadakat sayesinde arzuladım. Eş oldum, anne oldum. Tıpkı annem gibi kanadı kırık bir yavruya sahibim. Tek hedefim onu uçurabilmek. Kas hastası olan bir evlat sahibi olmak ancak benim gibi bir direnişcinin ödülü olabilirdi. Öyle de oldu.
Aldığın ödüller var mı?
-Henüz projelerimde yeniyim. Bir çok gönülde ödülüm var. Bugün dünyadan göçsem “Zerrin abla… Ne çok yardım ederdi.” denecek kıvama gelmişim, bundan daha büyüğü olamaz. Evet bir kaç kurumdan ödül aldım.
Bu güzel gezegende varlık nedenini en iyi sergileyen Zerrin’e, cesareti, kararlılığı, ve güzelliği ile kendini adadığı bu yolda başarılar diliyorum.