Toplumsal Bilimlerde “çarpıtma” hemen ilk adımda başlar..
Burjuva ekonomistler ekonomi diye neyi anlatırlar?
Bireylerin davranışlarını ve bireysel işletmelerin teknik analizlerini. “Bütçe açık” derler, “maliyetler arttı” derler, “yağmur yağdı, ürün azaldı” derler, şunu derler, bunu derler.. Bütçenin asıl kime harcandığını, artan maliyetler ile hangi kesimin karlarının arttığını, tarımda niçin planlama yapılmadığını açıklamazlar.
Hep gerçeği gizlemenin peşindedirler.
Oysa, enflasyon denilen şey; GELİRİN YENİDEN BÖLÜŞÜMÜDÜR.
Kar güdüsü ile biçimlenmiş bir üretimin ayrılmaz parçasıdır. Toplumun geniş ve orta-zayıf kesimlerinden dar bir sermaye grubuna kaynak aktarımıdır.
Gerçek iktisat bilimi dediğimiz EKONOMİ-POLİTİK; temel süreçleri inceler.
Üretim-üretim biçimi- üretim ilişkileri-bölüşüm arasındaki bağlantıları araştırır.
Bilim de budur; temel eğilimleri-yasayı bulmaya yönelir.
Yaptığımız bilimsel araştırmalar; Türkiye’de emeğin üretkenliğinin arttığı ve bölüşümün de düzeldiği dönemlerde enflasyonun kısmen de olsa düştüğüne işaret etmektedir. (Dr. Halit Suiçmez, Enflasyon ve Verimlilik, MPM Yayın No; 605, Ankara, 1997, s:55)
Yani ekonomiyi üretken kıl, enflasyon da düşmeye yönelsin.
Elbette sadece “para politikası” ile- kemer sıkma uygulaması ile çözülebilecek bir sorun değil, reel kur, üretkenlik politikası, kaynakların verimli alanlara yöneltilmesi gibi çok yönlü politikalar ile sonuç alınabilir.
Enflasyon bir sonuçtur. Temelinde ekonomide biriken “verimsizlikler” ve kaynakların yanlış-kötü kullanımı yatmaktadır.
Eğer bir toplumsal yapıda, “planlama- üretkenlik- adil bölüşüm ve toplumsal refah” kavramları esas alınırsa yüksek enflasyon ve işsizlik sorunlarını aşmak zor olmaz.