EN GÜZELİ YAZARLARLA SOHBET..
Knut Hamsun’a bir selam göndersem.
Ey sevgili yazarım; Açlık bitmedi desem.
Sen ki, 1920’de Nobel almıştın Açlık romanın ile.
Diyordun ki o eserinde;
“Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir, Kristiania’da aç gezdiğim günlerdeydi. Tavan arasında uyanık yatıyordum…”
Şimdi de çok var, yerlerde, kıyılarda yatanlar..
Thomas Mann’a telgraf çekip, yozlaşan aileler, burjuvalar, “aydınımsı” lar öyle çoğaldı ki desem mi acaba?
O da “Buddenbroks”u “Venedikte Ölüm”ü yazmıştı.
Kendi ailesini örnek alarak oluşturduğu ilk romanı Buddenbrook Ailesi’nde örnek olacak biçimde anlatıldığı gibi, yapıtlarının başlıca konusunu burjuvazinin yozlaşması oluşturmaktadır.
Hermann Hesse’ye bir mektup yazıp, artık kimsenin içine ve işine dönüp, “ben ne yapıyorum” demediğini iletsem mi?
Kendini kanıtlama, kendi olma, yazarın kendini yansıtması, bireyin kendini aşması gibi temaları içeren Bozkırkurdu önemli bir yapıttır.
Siddhartha, Budizm felsefesinin içe dönük yönlerini işleyen, yazarın en ünlü eserlerinden biridir.
Eyy sevgili Andre Gide üstadım;
Yaşamın boyunca toplumsal ve bireysel ahlakın en önemli ölçütünün, bireyin içtenliği ve kendisini tanıması olduğunu savunmuştun.
Okunması gereken eserlerinin başında ise Kalpazanlar gelmekteydi.
Öyle çok ki şimdi onlardan..
Dostum William Faulkner;
Sen de Ses ve Öfke’yi yazarak ne büyük miras bıraktın bize.
Şimdi buralarda, seslerden ve öfkelerden geçilmiyor üstat.
Yaşlı Adam ve Deniz’i yazarak bizi sonsuzluğun huzurlu koynuna götüren Değerli yazarımız Ernest Hemingway..
Bu kitapta insanın yaşama nasıl bağlanması gerektiğini anlattın.
Ama bizim buralarda “yaşam bağlarımıza ne oldu” diye sormakta çoğu..
Varlık-yokluk-hiçlik üzerine kafa yorup yazan Albert Camus dostumuz, siz acaba niçin eserlerinizde hep “Düşüş, Yabancı, Veba” gibi can sıkıcı kavramlara yer verdiniz.
Motorların maviliklere sürülmeyeceğini mi umdunuz?
Bir ırgat ailesinin çocuğu olan Steinbeck, sempatik mizahınız ve sosyal keskin bir algınız vardı. Gerçekçi ve yaratıcıydınız.
Fareler ve İnsanlar ile bizlere ne güçlü iletiler verdiniz. Alabildik mi?
Büyük üstat Jean Paul Sartre; saygıyla diyorum ki;
Felsefi içerikli romanlar yazdınız. Kendinize özgü varoluşçu bir felsefe geliştirdiniz.
Siyasal etkinlikleriniz ile de yirminci yüzyıla damga vurdunuz. Ve Bulantı ile de ödüller aldınız.
Ne kadar da uzun sürdü..
Heinrich Böll, Ve O Hiçbir Şey Demedi romanını yazdı, biz ne dedik ki bugüne değin?..
Ve Gabo, yani G.G. Marquez; hem büyülü hem gerçekçi yazdı. Bir koskoca kıtayı zengin hayal gücünün sonsuzluğunda resmetti. Çelişkileriyle, mizahıyla, şiirselliğiyle..
Yüzyıllık Cumhuriyetimizi yeniden kucaklarken, Yüzyıllık Yalnızlık’ı da yeniden okuduk.
Ve Gordimer..
Özgürlük ve insanlık vurgusu yapan, Afrika Ulusal Kongresi’nin üyesi olarak, çok sayıda makale, deneme ve söylev kaleme almış, ırk ayrımcılığına karşı tavır alan Gordimer..
Mizahı hepten unuttuğumuz bu dönemde, muzipçe anlatımıyla hayal gücü, merhamet ve ironi ile oluşturduğu kıssaları ile bizi sevindiren sevgili yazarımız Jose Saramago..
Körlük romanı yeniden okunsa yeridir.
Mo Yan;
Çin’in Franz Kafka’sı olarak gösterilen Mo Yan, Kızıl Darı Tarlaları ile dikkatimizi doğuya çekmektedir.
İnsan, ilişkilerinin toplamı ise eğer, Alice Munro’nun sevimli yapıtları var. Okunması gereken eserlerini başında ise Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk ve Evlilik gelir..
Ve, “yaşamak asırları bir hamlede aşmaktır” diyen ozan yazarımız..
Hiçbir koşulda başımız öne eğilmeyecek..
Sohbetlerimiz de artarak sürecek..