Savaşı hiç kimse istemez ama elin oğlu gelmiş senin topraklarına sulanmışsa, sen istemesen de, ona karşı savaşmak zorundasındır.
Savunmak bir mecburiyettir. Keyfiyet değildir. Savunurken de senin yanında kim varsa onunla birlikte savaşırsın. Vatan savunmasında, savaşanların kimliği sorulmaz. Vay sen önceden şöyle yapmıştın, böyle yapmıştın denmez.
Vatan savunmasına kim katılmışsa, savunma onlarla yapılır.
Bu temel yaklaşımı belirledikten sonra, iç cephede, bu günlerde yapılan tartışmalarda;emperyalizme karşı mücadeleye, bunlar mı önder olacak endişesi var.
Bular mı derken, elbette mevcut iktidarı kast ediyorlar.
Vatan savunmasını, inanmış insanlarla yaparsınız. Savaşa kim katılır ve sizinle birlikte kim savaşırsa, onunla bu savaşı yürütürsünüz.
Savaşı hangi önderlikle yapacağınızı zaten savaşın kendisi belirler. Liderliği sağdan mı olacak, yoksa soldan mı olacak bunu savaşın koşulları belirler.
Bu savaş benim savaşım değil, Erdoğan’ın savaşı diyemezsiniz. Çünkü savaşın hedefinde, sizin canınız da mevzu bahistir.
Emperyalizme karşı savaşımda, Osmanlının yıkılıp yerine Cumhuriyetin kuruluşunda da, aynı tartışmalardan geçmiştik.
Ama Kurtuluş Savaşında, Osmanlının önemli bileşenleri, terhis edilmiş ordu ve onun bağımsızlıktan yana kıymetli kurmayları yer almıştı.
Savunma savaşının ilk malzemesi; “savunmaya inanmaktır.”
İnanmak için de emperyalizmin saldırısını görmek ve buna göre düşünce ve siyaset biçimi belirlemektir.
Emperyalist saldırıyı görüp, ona karşı söylem geliştiren partiler, şimdiden savunmaya geçmiş demektir.
Bu günlerde; vatan savunmasının temel göstergesi; Amerika ve Batı saldırılarına karşı söylem ve eylem geliştirmektir.
Hangi siyasi partiler ve kurumlar böyle bir söylem geliştirmişse, halkın kulağı o tarafa yönelmektedir.
Efendim bunlar vatanı değil, İslam-ı savunuyor diyerekten de savunmadan kaçamazsınız. Çünkü emperyalistlerin bombaları, bunlar İslam, bunlar değil diye ayırmaz.
Çünkü halkımız da, kendisine karşı yönelmiş saldırıyı görmektedir.
Bundan böyle partilerin varlığını belirleyen temel unsur, emperyalizme karşı takındığı tavır olacaktır.
Efendim bu halkla mı emperyalizme karşı savaşacağız, bu önderlerle mi yola çıkacağız gibi düşünceler elbette var olacak.
Eldeki malzeme neyse onunla bu işi yapacağız. Savaşa hazırlanırken, iç cephedeki halkın benimsediği kim varsa onunla bu savaşı yürüteceğiz.
Zaten önemli olan emperyalizme karşı olup olmamadır. Bir kez emperyalizme karşıtlıkla yola çıktınız mı, emperyalizme karşı savunma sürecinin içinde düşünceleriniz berraklaşır. Zaten o savaşın içinden de, hem düşünce hem irade olarak, yenilenerek çıkarsınız.
Görüyoruz. Bir zamanlar küreselleşme ile bütünleşelim diyenler de bile, ABD saldırısı belirginleştikçe, söylem değiştirir oldular.
CHP’nin tabanını anti emperyalist olmasına karşın, liderliğinin anti emperyalist söylemden kaçması, CHP için en önemli handikaptır. Ülke yönünü, ABD ve Batı saldırganlığına çevirmişken, bölgede ABD ve Batının görüş ve düşüncesini savunmak, dünyadaki yeni gelişmelerin arkasında kalmak oluyor.
CHP gibi emperyalizme karşı savaşımdan gelmiş, ülkeyi emperyalizme karşı kurmuş bir partinin, emperyalizme karşı söylem ve eylem geliştirememesi gerçekten olacak iş değildir.
Demek ki, CHP liderliği, emperyalizm tarafından ülkemize yönelmiş bir saldırının olmadığına inanmaktadır.
Tartışma anlattığım zeminde derinleştikçe, yani vatan savunması mecburiyeti daha bir beliğin oldukça, tüm partilerin bu çizgiye geleceğine inanıyorum.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com
ulusal.com.tr