Sol Parti “Bağımsızlık Konferansı” başlıklı 5 oturum düzenledi. Her biri yaklaşık 1’er saat süren oturumlardan birkaç tanesini izledim.
“Emperyalizm, Yeni Dünya ve AKP’nin Dış Politika Açmazları” konulu oturumun konuğu olan İlhan Uzgel, konuyu güncelliği içerisinde daha objektif değerlendirirken; “Siyasal İslam ve Emperyalizm Tarihsel ve Güncel Konumlanma” oturumun konuğu Merdan Yanardağ ise, konuyu 20. yy’nin kavramları çerçevesinde değerlendiriyordu.
Doğru politikalar üretmenin yolu emperyalizm, küreselleşme, bağımsızlık gibi kavramların bugünkü aldığı biçimlerin doğru analizini gerekli kılmaktadır.
1990’lar dünyadaki tarihi sürecin bir kilometre taşıdır. Sosyalist Blokun çöküşü, emperyalizmin aldığı yeni biçimler ve bütün bunların üzerine tüy diken postmodernizm.
İlhan Uzgel ile Merdan Yanardağ’ın değerlendirmelerini bu nesnel süreç üzerinden okuduğumuzda aradaki nitelik farkını görürüz.
Ulusalcılığın bağımsızlık söylemleri, milliyetçi ve İslamcı siyasetteki milli ve yerli söylemleri ile örtüşmektedir. Nedir bu bağımsızlık, millilik ve yerlilik sevdası? Dünyadaki devasa gelişmelerin ve ilişkilerin bu denli girift hale geldiği günümüzde bu türden söylemlerin siyasetteki tercümesini şöyle yapabiliriz: Türkiye’deki sistemin egemenlerinin (Siyasetçi-bürokrasi-iş insanı; burjuva demiyorum) neredeyse tamamına yakını batı ve AB karşıtlığı yapmakta. Onlar için kamu kaynaklarını talan etmenin, hukuku rafa kaldırmanın, soygunlarının, güç tatminlerinin ve borularını öttürmenin yolu buradan geçmektedir.
Tıpkı bir dönem “Batı’nın fennini alalım ama kültürünü almayalım diyen” İslamcı-Türkçü pragmatistler gibi, uzun yıllardır egemen siyasetin sözcüleri de ‘Batı ile alışveriş yapalım, kredilerini kullanalım ama onların hukukunu, yasa ve kurum işleyişlerini almayalım’ mealinde açıklamalar yapıyorlar. Yani bize karışmayın, istediğimiz gibi sömürelim, özgürlükleri daraltalım, itiraz edenlerin kafasına vuralım, hakkı, hukuku bir tarafa atalım ve bizler sizlerle işimize bakalım, siz de kazanın biz de kazanalım!
Ben böyle bağımsızlık istemiyorum!
Uluslararası hukuka, insan haklarına, evrensel değerlere bağımlı olmak istiyorum.
Batı merkezi ile bunun dışında, çevrede kalan bizim gibi ülkelerin farkının ne anlama geldiğini hemen her gün yaşıyoruz. Örneğin yolsuzlukla suçlanan bir bakan Avrupa’da derhal istifa eder ve hakkında soruşturma açılır. Peki Türkiye’de ne oluyor? Toplumsal hayata dair böylesine yüzlerce örnekler verilebilir.
Artık bağımsızlık, millilik, yerlilik gibi kavramların bugün bir karşılığı yoktur. Bunlar tamamen egemen siyasetin toplumu pohpohlayarak maniple etmeye yönelik söylemleridir.
Sözü uzatmadan şu çarpıcı örnek üzerinde düşündüğümüzde, dünyadaki değişimin dinamiklerini ve yönelimlerini doğru olarak görebileceğimizi ve buradan hareketle birtakım ezberler yerine, yeni sol politikalar üretmeye çalışmanın isabetli olacağını sanıyorum.
Kuzey Vietnam’ın sosyalist hareketi Vietnam’ı işgal eden ABD emperyalizminin devasa askeri gücünü, çok kanlı ve uzun süren savaş sonucunda 1974 yılında yendi. Vietnam’da ABD’ye ve onun kukla hükümetine ait hiçbir şey kalmadı.
Bundan 20-25 yıl sonra Vietnam, küresel sermayenin fason üretim merkezlerinden biri oldu. Askeri olarak yenilen ABD artık Vietnam’da markalarıyla, sermayesiyle cirit atıyor. (ABD sermayesi demek aslında doğru bir tanımlama değil. Uluslararası ya da küresel sermaye tabiri, daha doğru bir adlandırmadır).
Vietnam 25 yıl gibi kısa bir süre sonra bağımsızlığını kayıp mı etmiş oluyor?
Bu örnekten ne tür sonuçlar çıkarabiliriz?
Bunun gibi örneklerden hareketle emperyalizm, bağımsızlık, millilik gibi kavramların kimin işine yaradığı üzerine tekrar düşünmeliyiz.