İki yıldır evinden çıkmıyordu. Bu davranış psikolojik yönden, normal değildi. Fakat alışkanlık haline gelmişti. Alışkanlıktan sonra, bir yerlere gitmek, sohbet etmek gibi olaydan da sıkılmaya başlamıştı. Yöresiyle ilgili dernekte tanıdıklarının, “Akşamın keyfini çıkarıyorsun,” demelerinden bile hoşlanmıyordu.
Bu konuda emeklinin düşüncesi, yöremi sevsem, orada yaşamak isterim, derdi. Onun için yöresel derneklerden hoşlanmazdı. Alışkanlıklar insana isim gibi yapışsa da kurtulmaya çalışıyordu. Hatta akşam sokakta insanların ne aradığına şaşırıyordu.
Karanlığın sıkıcılığından, ruhu daralırken, eve döndüğünde sakinleşir, hayal aleminde gezinir ve zamanı daha iyi değerlendirirdi. Özellikle evde anılarıyla baş başa kalmak istiyordu.
Emeklilikte yaşlılık zor ve yorucu diyerek tepki veriyordu. Fakat emeklilikteki yolculuğu fotoğraflarla süsleyeceğim, diyordu. Süslenen salon da olsa soğuduğunda çekilmez hale geliyordu. Emekliye göre, dünya soğuyordu.
Soğuk hava sevgi dolu yüreğini söndürecekti. Havanın sönmesi hayatın balon gibi inmesiydi. Bu inme kâbusun yaşanması demekti. Bu durumda düşler de bile yaşamdan korkmaktı. Düşler mi? onu eve hapsetmişti. Düşünde güçlü olmak, içinde aydınlık ortamı oluşturmaktı.
Emekli çoğu zaman aradığı zindeliği bulamıyordu. Sinirleri düzeni sağlamıyor ve elleri birbirini titreyerek taklit ediyordu.
Şehri penceresinden gözlemek istese de hava kirliliği onu pencereyi kapatmaya itiyordu. Ayaklarına giren sızının kaynağı soğuktur, diyordu. Güneşin kapanmasını istemezdi. Fakat bulutların koşturmasına, yapılacak bir şey yok, derdi.
Doktorlar, ilaç ancak hastalığı uzatıyor. İlacın sağladığı hafifleme, bırakılmasıyla tekrar ortaya çıkıyordu. İlacı abartılı kullansan o zaman da silah haline geliyordu. Doğanın doğallığına kendini bıraksan, belki de hiçbir yeri sızlamayacaktı. Çünkü doğa hastalığın uzamasından yana değildi.
Doğa ona göre bir hayatı temsil eden tablo gibiydi. Yeterli güzelliğe sahiptiler. Bu güzellikleri seyretse gününü en iyi değerlendirmiş olurdu.
Emeklinin evde kalması, istediği bir yaşam tarzı haline gelmişti. Dışarı çıkmasa da hayal dünyasında kendine göre yollar bulacaktı. Bu yollarda başarıyı ve mutluluğu yakalayacaktı. Ona atıf yapılan hikâyeler de geçerliliğini koruyacaktı. Çünkü savunma mekanizması bu konuda tarihi rolünü oynuyordu.
Emeklinin bu durumuna sık rastlanır. Karşı düşünceyle karşılaşsa gururu kırılır ve kalbi zedelenir. Duygularına üzüntüyle birlikte çeşitli hayat hikâyeleri eklenirdi. Onun için emeklinin evinde de kalsa yaşantısının özünü anlamak, yıldızlar alemini anlamaktan zordur.
Emekli, yaşantının renkli motiflerine vakıf olamadı. Fakat her sabah, farklı bir dünyaya gözünü açtığının bilincindeydi.
Hasan TANRIVERDİ






















