Tek katlı ev ve bahçeleri emeklilerin gözdesiydi. Mahalleye patikayla ulaşılıyordu. Patika, imece usulü taşından ayıklanmış, kum ve çakıl dökülmüştü.
Evler, günün şartlarına uygun, onarılmaya çalışılmasa da göz dolduruyordu.
Görenler, “Emeklinin gücü” diyordu.
Evin yanları, çiçeklerle, bahçe ise, sebze ve meyvelerle donatılmıştı. Yalnız, sebze dikenlere az da olsa rastlanıyordu. Dedelerini bırakmayan torunlar, kedi ve köpek beslemeye başlamışlardı.
Evlerin girişi, yağmurdan korunaklıydı. Merdiven basamakları, oturmaya uygundu. Akşama kadar oturan, kitap okuyan ve el işi yapan emeklileri gözlemek mümkündü.
Emekliler mahallesi dillerdeydi. Ismarladıkları, getirilirdi. Mahallede hemen her meslekten emekli vardı. Hastaneye gidenler çoğunluktaydı. Yalnız ilaçlarını almak için, şehrin yolunu tutarlardı.
Bahçede çalışan emekli, köylünün neler yaşadığını görüyordu. Özellikle sebze yetiştiriciliğinin zorluğu anlatılamazdı. Hayvan beslemek de ayrıca emek istiyordu. Köylü bir tarafı ağrısa doktor aklına gelmez, emekli ise doktora koşardı.
Belediyenin mahallenin, yollarına bakmaması, oy sırasında görürsünüz? Sorusunu gündeme getiriyordu.
Girişteki çınar ağaçları, mahalleye doğal park havası veriyordu. İnsanlar, çınar altı sohbetlerini haftanın iki günü alışkanlık haline getirmişti. Sohbetleri ara sıra kırıcı geçtiği de oluyordu.
Mahalle, çiçek satın almak için çiçekçilerin, uğrak yeri haline gelmişti.
Emekliler mahallesi, hayatın durağanlaştığı bir yer değil, aksine aktifleştiği bir ortam durumundaydı. Çünkü, çiçek ve meyve satışları revaçtaydı.
Bazı emekli de evine kapanırdı. Bu tür emeklileri, ziyaret eder ve onun hayata dönmesini sağlardık.
Emekli mahallesi, hayatın her safhası için bir deneme laboratuvarı durumundaydı.
Hasan TANRIVERDİ
























