Bir Mayıs için yola çıktığımda önce Okyanus’u dede ve anneanneye bıraktım. Akdeniz de evde annesiyle…
Ve metrobüs ile Şişli, oradan da yürüyerek 1 Mayıs meydanına varıyorum.
Alana yürürken binlerce insan alandan ayrılıyor, binlerce insan da kortejlerle alana girmeye hazırlanıyorlar. Mecidiyeköy’de bankalar saldırıya uğramıştı. Camları kırılmış, bankamatikler ise resmen özel kırılmıştı. İçimden, “Mutlaka bu camları kıranlar, bankamatiklere saldıranlar kredi kartı kullan(a)mayan ve kredi kartı borcu olanlardır. Herhalde örgütlenip alana geldiler ve hınçlarını bankamatiklerden aldılar” diyorum.
*****
Görsel ve yazılı medyada o bankaların görüntüleri çıkacak, bugün. Ve bankalar uğradıkları ziyanın karşılığını sigorta şirketinden alırken, aynı zamanda da reklâmları olacak. Ve sigorta şirketleri zararlarını karşılarken, camından bankamatiğine kadar yenilenmiş olacak.
Anlayacağınız bankaların yapılan saldırılardan dolayı hiçbir zararı olmayacak. Aksine karlı olacaklar. Bir de bankamatiklerden para çekecek olanlar oradan para çekemeyecekleri için, para da kasada kalacak. Al sana üçlü menfaat.
Bankamatiklere ve bankalara saldıranlar ise kamera görüntülerinden kimlikleri belirlenerek gözaltına alınacak ve mahkemeye çıkarılacaklar. Kamu düzenine ve özel mülkiyete zarar vermekten cezada alacaklar. Geçici bir öfkenin bedeli… Belki de mutlulardır, kapitalizmin en tepesine zarar verdiler(!) ne de olsa…
*****
Gazeteye geldiğimde olayı anlatıyorum, Ata diyor ki, “Bana da haber verselerdi” ne de olsa o da kredi kartlarıyla sorunlu. TRT’nin tam karşısında pilav yemek için mola verdiğimde, dinlenen bir gurup gazeteci arkadaşımızla konuşuyoruz. Ata’nın verdiği yanıtı ilk önce orada alıyorum.
Gazeteci arkadaşlarımız bankaların görüntülerini çekmek için kendi aralarında konuşurken laf atıyorum. Bankamatiklere ve bankalara saldıranların kredi kartı borcu ve kredi kartı kullanamayanlar olduğunu söylüyorum. Ata’ın verdiği yanıtı ilk kez orada duyuyorum. Bir gazeteci arkadaşım, “Keşke bana da haber verselerdi” diyor. O da kredi kartı borcundan muzdarip olan bir meslektaşımız.
*****
1978 yılından beri her 1 Mayıs’a katıldım. Katılmadığım 1 Mayıslar ise gözaltında, cezaevinde ve askerde olduğum dönemlere ait. İster izin verilsin ister verilmesin, bir görev gibi emeğin bayramında yerimi aldım. Aynen dün olduğu gibi. Alanda bulunan büyük çoğunlukla aynı şeyleri mi paylaşıyorum? Hayır. Aynı rüyaları mı görüyorum? Aynı hayalleri mi kuruyorum? Bugünkü dünyayı ve ülkemizi aynı mı okuyoruz? Hayır.
1 Mayıs’ı okurken bile aynı okumuyoruz. Ama olsun… Ve haykırılan taleplerin çoğunu talep bile etmiyorum. Yanlış görüyorum. Büyük kalabalıklar, alanda bulunanlar inanın yaşanan değişimin farkında bile değiller.
Olsun yine de ben 1 Mayıs’ın coşkusunu olmasa da, bir saygının gerekliliğini yerine getiriyorum. Tüm farklılıklarıyla yüzbinlerin arasında bulunmak, dünyayı değiştirmeyi, adaleti, özgürlüğü, eşitliği getirmeye uğraşmış, insanca yaşamak için çalışma koşullarının iyileştirmesi için bedel ödemiş, hak arama mücadelesinde destanlar yaratmış çalışanların bayramında bulunmak ayrı bir keyif.
Yitirdiğimiz yol arkadaşlarıma, ülkeyi gerçekten hiçbir karşılık olmadan sevmiş binlerce insanın mücadelesine ve mücadele içindeki emeğime saygı için…
Yüzbinlerce insanın Türkiye’nin her yerinde nasıl da aylardan beri geceli gündüzlü 1 Mayıs’a katılmak, kortejlerinin görkemli olabilmesi için nasıl çalıştıklarını bilerek, emeklerine saygı göstererek; inançlarına, düşüncelerine katılmama rağmen anlıyorum. Yüzbinlerin, onbinlerin, kalabalıkların arasında kaybolmak… Onlardan biri olmak. Kürdünden, İslamcısına, sosyalistinden, demokratına kadar, toplumun farklılıklarıyla yürümek… Aynı havayı solumak. Sıradan olmak… Kalabalıkların arasında hiçleşmek… Sıradanlaşmak…
*****
İslamcıların 1 Mayıs’a katılmasını çok anlamlı görüyorum. İslamcıların kendileriyle yüzleşmeye başladıklarını son 20 yıldır hissederken, içlerinden çıkan farklı yüzün düşüncelerini okuyunca büyük keyif alıyorum. Değişemeyen kimi devrimci solu görünce bundan çok büyük keyif alıyorum. Mutlu ediyor beni, yeni İslamcılar…
*****
Önce milyonların mücadelesine, sonra kendi geçmişime olan saygıdan dolayı öleceğim güne kadar 1 Mayıslara katılacağım, hem de çocuklarımla…
Gelecek yıl çocuklarımla beraber alanda olacağım. Ailemizle beraber yürüyeceğiz. Coşku içersinde, savaşa gider gibi değil, bayrama gider gibi en güzel elbiselerimizi giyerek yola çıkacağız. Nostalji olarak 1 Mayıs marşına eşlik edeceğiz. Sonra keyifle evimize döneceğiz.
Valinin açıklaması ve kınama…
Ve ‘Atatürk Anıtı’nda farklı görüntüler oluyor’ diye, alanın bir kısmını kapatan valiyi kınıyorum. Heykelleri koruma altına almışlar. Farklı görüntü olsa ne olur olmasa ne olur. Tepki oluyormuş toplumun farklı kesimlerinden. Vali öyle diyor.
AK Parti’nin valisi Kemalist olmuş da haberimiz yok. Bir de alana gelenleri üstü kapalı tehdit etmesi yok mu? ‘Olay çıkarsa, seneye alanı vermem…’ Tertip Komitesi de olayların olmaması için duyarlı olsunmuş. Emrin olur Vali bey. Tertip Komitesi alanda eli sopalı adamlar gezdirir, kavga çıkartacak olanları döver ve engeller. Taksim Meydanı da babanın malı ya, orasını olay çıktı diye kapatırsın öyle mi? Allahım, bu atama adamlara akıl ihsan ver. Amin…
Son söz: Vali beye seslenmek istiyorum. İstanbul’un her yerinde ve Taksim’de her gün olay çıkıyor. Olay çıkan yerleri yurttaşlara mı kapatıyorsunuz? Ayıp Vali bey, ayıp… Bu açıklamalar yeni zihniyete hiçte yakışmıyor.
NOT: Bu yazı 2 Mayıs 2012 tarihinde Gerçek Gazetesi’nde yayınlanmıştır.