Kıyamet yorumları sadece bizim iç dünyamızın dinamiklerinden gelmiyor. Elbet insan ilk yakın çevresine bakarak gidişat ile ilgili kanaatlere varır.
Lakin bu kez durum, sadece iç dinamikler ile ilgili değil.
1980 yılından bu yana uygulanan kapitalizmin yeni formu olan finans kapital dünyanın önünü tıkadı.
Tüm dünyaya dayatılan servet sınıfının mutlak egemenliği, vahşi kapitalizmin vahşisi uygulandığından, bizde yangın daha yüksek alevlerle yanıyor.
Servet sınıflarının para üretme yetkisi insanlığı temel bir çıkmaza soktu.
Klasik kapitalizmde, sermaye birikimi kar ve tasarruftan oluşurdu. Finans kapitalde, servet sınıfları ellerinde olmayan paraları halklara ve işletmelere borç diye verdiler. Bu durumu devletler seyretti. Hatta teşvik ettiler.
Aslında, servet sınıfının da elinde olmayan ama para gibi dünyada dolaşan kağıtlar, dünya dengeleri bozulunca, gerçek değere dönüşmesi gerekti.
Kontrolsüz borçlanan ve harcayan ülkeler, siyasal, sosyal ve devlet krizleri içine düştü.
Aslında dünya, eskisine göre, daha yüksek teknolojilere ulaşmış olmasına karşın, teknolojilerin mülkiyetlerine servet sınıfları sahip olduğundan, halklar teknolojik gelişmelerden de yeterince yararlanamadı.
Sistemler sadece servet sınıfının yararına düzenlendiğinden her işten onlar karlı çıktı. Halklar zarar gördü.
Meydana gelen devasa borçları da halkın ödemesi gerektiğinden, toplumlarda, kötümser düşünceler egemen oldu.
Kötümserliğin ve kıyamete gidiyoruz ruh halinin maddi temelleri var.
Mevcut belirsizlikler, gelecek belirsizliği, siyasi durumdaki umutsuzluk, kıyametvari yorumlara neden oluyor.
Kıyamete mi gidiyoruz derseniz, içerideki gelir durumunda aşırı eşitsizlik, sınıflar arasındaki uçurumlar, normal düşünen bir insanı, bir bilim insanını ister istemez kötümser düşüncelere duçar ediyor.
Eskiden sıcak para, soğuk para, ucuz para, kolay para bir şekilde bulunabiliyordu. Dünya egemenliğinin el değiştirdiği bir dönem içinde olduğumuzdan, servet sahipleri, riski daha az olan yerlere kredi veriyor. Riski yüksek yelere vermektense, servetini Altın, toprak, gayrimenkul gibi risksiz alanlarda tutuyorlar.
Dışarıdan para bulmadan yani yeniden borçlanmadan servet oluşturamaz mıyız?
Elbette ulaşabiliriz. Yeter ki irade koyabilelim.
Altın madenleri başta olmak üzere Bor, Çinkoyu kamulaştıralım. Nasıl ki servet sınıfı bunları zimmetine geçirirken, ülke yöneticilerini kullandı. Halkın malını tekrardan kamunun malı haline dönüştürelim.
Limanlarımızı işletelim geliri servet sınıfına değil halkımıza kalsın.
Bu iktidarlar bunları yapabilir mi? Hayır.
80 milyon için %5’i karşısına alabilecek iktidarlar olmayınca, bu çare kısmen bile kullanılamayacak.
Ne olacak derseniz, 10 yıl bu sıkıntılı dönem devam edecek. Halkın sabrı nerede tükenir ve kendi kaderine el koyar orasını bilmiyorum.
Borçları ödeyebilmek için sadece vergiler yetmez. Üretmemiz gerekir ki, vergi olsun. Üretmek için de yatırım gerekir. Yatırım içinde gene borç gerekir.
Kendi servetini kullanamayan devlet başkalarından borç alarak bir yere kadar gider. Sonrası yeni krizlerdir.
Aslında içinden çıkılabilecek bir krizde değiliz. Krizlerin krizi içindeyiz.
bulentesinoglu@gmail.com