Günümüzde, dürüst iş gören ve işinin ehli kişiler az bulunur. Elektrik ustası böyle bir şahsiyete sahipti. Orta boylu, zayıf ve saçları dökülmek için tereddüt ediyordu. Ustanın hafif kamburu çıkmıştı. “Kamburum da burnuma özendi,” diyordu.
Şirkette çalışmaktan zaman buldukça, evlere de çalışmaya gidiyordu. Konuşması her zaman, onarım üzerine oluyordu. Yıkılmış ve bozuk yapılmış sistemler hep onu buluyordu. Telefon ettiğimde, “bir binanın tesisatını kuruyorum, yardımcımı gönderiyorum,” dedi.
Teşekkür ettim ve iyi günler dileyerek kapattım.
Yarım saat sonra yardımcısı geldi. Selam verdi ve söze başladı. Evin numarasını ve adımı sormasından, heyecanlı olduğu belliydi. Belki de ustasız kendi başına ilk defa bir işe gidiyordu. İşi başarmak ve ustalığa terfi etmek hayali olabilirdi.
Usta ile bağın nedir? Diye sordum.
“Çırağı” olduğunu söyledi.
Onarmayı başaramazsan, ne yaparsın? Diye sordum.
Ustaya haber veririm, dedi.
Takım çantan çok güzel, böyle bir çantası sahip olanın gideremeyeceği arıza olamaz, dedim.
Çırak güldü, memnun oldu. Moralli olarak içeriye girdi. Ayağına galoşlarını geçirdi. Onları ne zamandan beri kullanıyorsun? Diye sordum. “Bir yıldan fazladır,” dedi.
Arızayı tanımladım.
Çantasını açtı ve iki aleti eline aldı.
Çantanda çok alet görüyorum, onlardan bir iki tanesini de bana verirsen, bundan sonraki arızaları onarabilirim, sen de buraya kadar zahmet etmezsin, dedim.
Çırak, şaşkın ve büyük bir kaygıyla; “onları işimde kullandığım için taşıyorum. Usta olan çanta taşır,” dedi.
“Seni izleyeceğim ve usta olacağım. O zaman çanta ve aletleri tekrar konu ederiz,” dedim.
Çırak, biraz sallapati konuşuyorsun, anlamında bir tavır takındı ve teknik okulun orta kısmını bitirdiğini söyledi ve bir yıldır da çıraklık yaptığını vurguladı. Buna rağmen, çantayı yeni elime alabildim, dedi.
Bazen bir yıl, bazen de bir gün öğrenmeye yeterli olur, dedim. Çırak güldü ve o kadar da kolay değil. “Elma olgunlaşmışsan ağzıma düş,” böyle bir şey olmaz, dedi.
Lise birinci sınıftan terksin. Niçin okuma yolunu tercih etmedin, dedim.
“Okulu terk edene kadar, kitapların adını dahi öğrenemedim, içini nasıl bilecektim,” dedi. Kendine göre haklı bir savunma yapmıştı. Çay ve pastayı da yedikten sonra, kendine güveni geldi. Onunla ciddi konuştuğumu anlayınca, ustalığını göstermeye kalktı.
Kabloları kesti ve bantladı. Sıra duya geldi, oradan çıktı ve lambaya girdi. Lambada az sonra yandı.
Lambanın nasıl yandığını sordun.
Cereyan, dedi.
Cereyan ne demektir? Diye sordum.
Çırak, bana yan baktı ve” ustam, lamba yansın. Cereyanın ne olduğunu öğretmedi,” dedi.
Çantanın bari markasını ver de aynısından alırım, dedim.
“Markası ustama aittir kimseye verme,” dedi. Çırak, herhalde telefon numarası zannetti.
Cereyana ve lambanın yanmasına kafayı taktı ki “bir hikâyedir gidiyor,” dedi.
Hasan TANRIVERDİ