Ustayı uzun zamandır tanırdık. Ona “elekçi” derdik. Komşu köydendi. Nazik ve dikkatli çalışırdı. Kullandığı malzemeler, metal tel ve ince ahşap yapıydı. Kuyumcu ustası gibi eleği de incelik isterdi.
Usta, elek yapacak kişi, sanatçı gibi, kabiliyetli olmalıdır, derdi.
Usta zayıf ve kısa boyluydu. Yüzü karşısındakine, acı çekiyor hissi veriyordu. Kulakları kalpağıyla zor kapanıyordu. Gözleri kaşlarının altında, daire şeklinde bir yapıyla çevrelenmişti.
Biri minyatürü diğeri de büyük, iki eleği duvara asmıştı. Büyük eleğe, tahıllardan birer demet koymuştu. Demetler, buğday ve pirinçti.
Ustanın ahşap kasnağının alt kısmına bağladığı tel örgüyü başka bir kuşakla kapatmıştı. Elekleri güzeldi, yalnız kasnak kısmına, elenecek maddeyi koymamak gerekirdi.
Baklagiller, taneli tohumlar ve unları elenirdi. Kötü yönlü olanları ise dışarı atılırdı.
Ustaya elek alacağımızı söyledik. Usta oturun, çırak gelsin de size bir tane normal boyutlu olandan sarsın, dedi. Kardeşim çırak yok mu? Dedi.
Usta, bir elek su getir de içelim, diyerek çeşmeye gönderdim, dedi.
Çırak gelene kadar, hâl hatır sorduk ve sohbet ettik. Çocuğunun yüksek okulda takıldığını lise gibi iyi okuyamadığını, söyledi. En küçük bir dikkatsizlik yılı götürüyormuş. Mezun olsa işi bırakacağım, dedi.
Ustaya bırakmaması için ısrar ettim. Meslek bitecek ve yeni yetişen de yok, dedim. Usta hak verdi ama insanlar anlayışsız. Çünkü alıyorlar, dikkatli kullanmıyorlar ve tel örgü kopunca da benden biliyorlar, dedi.
Cahilliğin sınırı yok, eğitimsiz, hak ve hukuk tanımaz bir toplum olduk. Çok görmemek lazım. İlçemizde okulların durumunu biliyor musunuz? Eskiden böyle miydi? Birinin çocuğu okumasa, değil çocuk, aile suçlanırdı. Şimdi böyle mi?
Çırak can sıkmıştı. Biraz daha bekleyelim diye kardeşime işaret ettim. Kardeşim de ustanın malzemelerine bakıyordu. O arada çırak geldi. Bir elek su ile ve ustanın bardağına suyunu döktü. Sonra su kabını da doldurdu.
Usta şaşırdı ve nasıl yani elekle, su mu taşıdın? Diye sordu. Çırak su getir dedin ya, dedi. Çırak eleği aldı ve gitti, arkaya bıraktı.
Ustanın ağzı açık kaldı. Ustaya baktım ve bende getireyim, dedim.
Usta bir defa daha şaşırdı. Nasıl olur, dedi. Ustaya karışma eleği doldurup suyunu getireceğim, dedim.
Eleği aldım ve çeşmeye gittim. Önce kırtasiyeci arkadaşa uğradım. İnce naylonu eleğin tel örgüsüne göre kestirdim. Kenarına yapıştırdım. Gittim su doldurdum ve ustaya getirdim. Usta, eleği su dolu halde, görünce bir daha şaşırdı.
Elek su tutmaz demişler ve inanmışsın. İşte bizleri de böyle kandırıyorlar. Birtakım hikayelerle korkutup dediklerine inandırıyorlar. Şimdi anladın mı? Burada yapılanları, anladın mı?
Alışkanlıkların dışına çıkmasını bileceksin. Öyle aklım karıştı, kafayı yiyeceğim lafları yerine biraz düşüneceksin. Yaptığım gayet basit. İnce bir naylonu dibine yapıştırdım ve suyu doldurdum. Senin çırak da kâğıdın üzerine suyu doldurdu.
Ustadan eleği aldık ve kardeşimle çıktık.
Kardeşim, aklına nereden geldi. Adam az daha kafayı bozacaktı, dedi. Usta zeki bir insan fakat iyi düşünemiyor, demek ki.
Ayrıca insanlar algılarının dışına çıkmasını bilmelidir, dedim.
Hasan TANRIVERDİ