“Ekmek” emeğin manevi ölçüsüdür. Bu ölçü; emeğin insanlıkla ilişkisi, ekmeğin seleyle olan ilişkisine eşdeğerdir. İlişkileri değerlendirmede, insanlığa ekmeğin kazandırdığı özellik öne çıkar. Ailenin masasında ekmek, her zaman hazır ve misafirine yeterlidir.
Ekmek sofraya, kartalın avına süzülmesi gibi, mutfağın en güzel eşyası seleden gelir. Bu yönüyle sele mutfağın baş tacıdır. Ekmek selesi mutfağın köşesine tavandaki çengelden asılır. Çengele asılan seleden ekmek almak kolaydır. Yalnız kardeşim gibi, aceleci olursanız, bıçak düşer ve terlikten ayağınızı kesebilir. Babam, “Sele ile mutfağa bir denge, bir güven geldi.” Derdi. Nasıl diye sorduğumuzda, “Aynalar yalan söylemez.” Diye devaplardı.
Ekmek selesi yabani fındık çubuğundan yapılır. Fındık çubukları önce kara ateşte haşlanır ve soyularak inceltilir. Esneklik özelliği kazandırılarak eğilip bükülür hâle getirilir. Böylece çubuklar selenin örülmesinde kullanılır. Sele ekmeğin kolaylıkla alınmasında ve korunmasında görevlidir.
Selenin koruduğu ekmek, bazı durumlarda kapıya gelip isteyene de verilir. Böylece sele taşıdığı ekmeğin başkalarına da nasip olmasına neden olur. Annem, ekmek diliminin içine tereyağı ve peynir koyar, okulda karnımızı doyururdu.
Arasında peynir olan iki dilim ekmeği kapıya gelen dedeye vermek için, dışarı çıkarken babam seslendi. Götürdüğüm ekmek, fırından yeni çıkan mı? Diye sordu. Bende dün ki ekmek fakat taze dedim. Babam, bugün ki ekmek olsun dedi. Ekmeği değiştirdim ve tazesini ikram ettim.
Ekmeğini paylaşan insan, cömerttir. Böyle insanlar, sofradaki ekmeğini dahi yemez yedirir. Ekmeğini her an herkesle paylaşmaya hazırdır. Böyle insanlara ekmeği dizinde denir.
Toplumumuzda ekmek kavramının önemi büyüktür. Ailenin geçimi, ekmeğini kazanmasına bağlıdır. Onun için, toplumumuzda hiç kimsenin ekmeğiyle oynanmaz. Bu kıstas manevi bir ölçüdür.
Köylerde aileler arasında yardımlaşma ileri derecede gerçekleşir. Bu konuda kişilere ekmek kapısı açmak, böylece ekmeğine yağ sürmek gibi, insanları ilgilendiren, maddi ve manevi iyilikler yapılır.
İnsanlar, düşkün olan ve kimsesizlere, bir ekmek parası vererek, onun da akşam evine rahat gitmesini sağlarlar. İyi niyetle yapılan ve “Gönlümden geldi,” ifadesindeki manevi değeri gençlerimiz bugün de sürdürmektedir.
Ekmek parası için tarlada kazma sallayan, inşaatta tuğla taşıyan, temizlik yapan ve sokakları süpürenlerin alın teri kutsaldır. Bu insanlara ne kadar değer versek azdır. Alın teri dökerek çalışan insanların, “Ekmeği ile oynamak” manevi katilliktir.
İnşaatta, bahçede, tezgâh başında gözünü kırpmadan çalışan ve alın teri dökenin bayan olması durumunda onlara herkesin saygı göstermesi gerekir. Böyle insanlar ekmeğini taştan çıkarıyor denir. İşte hayatın gerçeklerinden biri de ekmeğini taştan çıkaranların gösterdiği azmi alkışlamak gerekir. Bu azmi desteklemek, yardımcı olmak, devletin ve kurumların boyunun borcudur.
Çalışanın azmini kırmak, bir bakıma ekmeğini elinden almaktır. Hatta ekmeğine kötülük bulaştırmaktır. Ekmeğini dürüstçe kazanan kişilerin, kazancından devletin vergi almaması gerekir. Devlet çalışana geçimini sağlayacak kadar değil, mutlu olacak kadar para vermelidir.
Devlet çalışana moral ve güven verip arkasında durmalıdır. Emeğini ortaya koyan çalışan, bilmelidir ki, devlet korumasındayım. Devletin gücü burada yatar.
Toplumda “Ekmek elden, su gölden” deyip gezenlerin de bir şekilde çalışması sağlanmalıdır.
Ekmek, gelecekte de sofranın baş köşesini almaya devam edecektir. Ekmek, baş tacı edilmeye devam ederken, alın terinin karşılığı olacaktır.
Tahılın un hâline gelmesinden sonra ekmek oluşumuna kadar geçirdiği sevgi esaslı serüveni, herkesin öğrenmesini gerekir.
Ekmeğin peşinde kum saati gibi dolup boşalıyoruz. Zaman içerisinde ekmeğe sahip olma mücadelesini başarmalıyız, ekmek kaderimiz olmamalıdır. Ekmeği kazanmada iki yüzlü hareket etmemeliyiz.
Ekmek selesinde, damak zevkine uygun olan, “Mısır ekmeği” de yerini alır.
Ekmek selesi mutfağın en güzel eşyalarından biridir.
Hasan TANRIVERDİ