Kabahatin şu senin: düz konuşamıyorsun hiç. Hiç değilse, birkaç kere de olsa düz konuşabilsen. Herhangi bir konuda. Düz konuşamamak.. sakız çiğnemek..alışırsın sakıza… ve sonra sakızı çiğnediğini unutursun ya; ağzının nasıl eğrilip büğrüldüğünü de fark etmezsin artık. Sırasıyla: ağzın, yüzün, kelimelerin, ifadelerin, karşında oluşturduğun eğri büğrü etki, karşıda oluşan eğri büğrü etkilerin sana geri yansıması, düşüncelerin eğrilmesi büğrülmesi. Karşılıklı etkili, karışık bir etkileşim dalgalanması, fakat kesinlikle herhangi bir tarafın duru bir akılla isteyebileceği, bir iletişim değil. Kendinden hoş değilse insan, eğirir büğürür; ip eğirir gibi. İpleri nerede kullanacağın da şüpheli.
Kabahatin şu senin: Açık edemiyorsun hiç. Düz, demin bahsettim, olmamaktan kaynaklı bir şey. Açık edemiyorsun. Açık açık anlatamıyorsun. Kendini ezemiyorsun. Ezik olamıyorsun. Sen ezik olamıyorsun; bu yüzden herkesi ezmek istiyorsun. YA da… hiç mi bir şeyin yok da kendinde ezecek bir şey de bulamıyorsun.
Kabahatin şu senin: Güçlü olmak, zayıf olmak önemsizdir. Bir yerde olmak daha önemli. Hatta tek önemli şey. Israr ediyorsun, hak iddia ediyorsun, ezmek istiyorsun, eğirdiğin büğürdüğün tonlarca ağızla, iplerle, dolamak istiyorsun. Zayıf olmayı, güçlü olmayı ben önemsemezken kabadayılık bu kadar kolay; güçlü olduğunu iddia ediyorsun. Zayıf olduğunu da iddia ediyorsun kimi zaman fakat bu ise birkaç zaman sonra tekrar bir güçlülüğe geçmen için kullandığın haz yakıtı, itenek.
En büyük kabahat ise benim. Bu kadar çok düz ve kolay yolda yürütmeyecektim seni. Ben kolay yolu seçmedim: yolumu kolayladım. Zorumu kolayladım. Hem, zor ne içindir ki? Kolaylamak için. Esasında, zora süren sensin kendini.
Düze eğrilmen kolay. Yolum kolay, bakışım zor. Esasında, bütün işkenceyi gözlerim çekiyor yani. Düz olmanın bir şey olmaktan çok bir yerde olmakla daha çok ilgisi var. Geçip gidiyor her şey. O yüzden bir şey olamayız, bir yerde durup düzlük olalım iyisi mi.