Deveye sormuşlar; “Boynun neden eğri?”; “nerem doğru ki”.
AKP iktidarının durumu da, bu tabire aynen uymaktadır. Her şey eğridir. Her taraf (eğitim, yargı, ekonomi, güvenlik,
milli-manevi değerler, dış politika vs. vs.) dökülmektedir. Düzgün işleyen, tek bir şey yoktur.
Elbette; bu feci tablo içinde, eğitim olayı, çok ayrı ve önemli bir yer işgal etmektedir. Zira ülkemizin geleceği, gençlerimiz, israf edilmektedir. Tam bir ihanet tablosu sergilemektedir. Ve bunu düzeltmek için, hiçbir gayret sarf edilmemektedir. (Milli Eğitim Bakanı, eğitim konularını bırakmış, elektrik kesintileri hakkında açıklamalar yapmaktadır.)
Her yıl, bir öncekine göre, daha hızlı bir çöküş yaşanmaktadır. Bakanlık; yandaşlara torpil yapmaktan; kaliteli eğitimcileri ve yöneticileri ezip-tasfiye etmekten ve bol bol laf üretmekten başka hiçbir şey yapmamaktadır. Bundan da hiç vicdan azabı duymamaktadırlar.
1) AKP iktidarı boyunca; eğitim sistemi 11 defa değiştirilmiştir. Liseye geçişlerde uygulanan sistem de 5 defa değiştirilmiştir. (LGS ile başlayan sistem OKS’ye dönüştürülmüştür. 2008 yılında SBS, 2009’da OGES, son olarak da TEOG adını almıştır). Ancak, hiçbir müspet etki sağlamamış; eğitim kalitesi devamlı düşmüş; başarı oranları ise yerlerde sürünür hale gelmiştir.
Ve şimdi; mevcut acınacak tablo görülmesin diye, veriler kamuoyundan gizlenmektedir. Özellikle devlet liselerinin başarısızlıkları örtülmek istenmektedir.
2) AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılında ilkokula başlayanlar, bugün üniversite imtihanlarına girdiler. Ve açıklanan YGS sonuçları feci tabloyu, eğitimdeki trajik çöküşü ve düşüşü, açıkça göstermiştir.
a) Fen bilimlerinde doğru cevap oranı, 2010 yılında (40 soruda) 4,6 idi. 2015’de 3,9’a düşmüştür.
b) Türkçede, doğru cevap oranı 21,9’dan, 15,8’e gerilemiştir.
c) Matematikte, durum çok daha vahimdir. 11,4’ten, 5,2’ye gerilemiştir. (%100’lük gerileme)
Kaldı ki, bu sınavlarda en üstte yer alan %5’lik gurup dışarıda tutulursa, durumun vehameti, daha da belirgin hale gelmektedir. %95’lik gurubun, fen ve matematik sorularındaki doğru cevap oranı, sıfıra yaklaşmaktadır.
d) Yine; 180 barajını geçenlerin oranı 2010 yılında %83 iken, bu yıl %70’e düşmüştür.
Hazin tablo ortadadır. Ama iktidarın umurunda değildir. O, verileri gizlemeyi; çözüm yerine laf ve demagoji üretmeyi tercih etmektedir. Kamuoyunun tartışmasına, çözüm üretmesine, geçit verilmemektedir. Lise giriş imtihanlarındaki soruları basitleştirerek, başarı oranının arttırılması hedeflenmektedir. Bu uygulama da, üniversite giriş imtihanlarında ellerinde patlamaktadır.
3) İktidar, eğitime katkısı tartışmalı olan, daha çok da reklam amacı güden uygulamaları tercih etmekte; tablet bilgisayarlar ve akıllı tahtalarla oyalamaktadır. Kalitenin yükseltilmesine yarayacak bir çözüm üretilmemektedir.
a) Bu arada; Milli Eğitim camiası, AKP’nin arka bahçesi haline getirilmiştir. İl milli eğitim müdürlerinden, tüm okulların müdürlerine kadar, binlerce (başarılı, tecrübeli) yönetici yerinden alınmış; yerlerine iktidar yandaşları getirilmiştir. Bu partizanlık, tasfiye, kadrolaşma, kıyım, fişleme, iftira furyası, eğitimde tam bir erozyona yol açmıştır. Kalite, daha da düşmüştür.
b) Yıllar boyunca, milli eğitime ayrılan pay, nakit olarak artmıştır. Savunma bütçesini de geçmiştir. Bununla, okul ve öğretmen sayısı arttırılmıştır. Ama kaliteyi arttırmakla ilgili bir niyet ve strateji olmadığı için, başarı sağlanamamıştır. Aksine, devamlı düşüş yaşanmıştır.
c) Aynı çöküş, yüksek öğretim için de geçerlidir. Tamamen politik hesaplarla, (hiçbir fizibilite yapılmadan, yeterli öğretim görevlisi, laboratuvar vb. alt yapı hazırlanmadan) her vilayete bir üniversite, her ilçeye de bir yüksekokul açıklamıştır. Üniversite sayısı, ikiye katlanmıştır. Peki, ya kalite? Hiç yok. (Bu arada, muhalif sesler çıkardıkları için, ODTÜ/Boğaziçi/İTÜ gibi kurumlar, kara listeye alınmıştır; istekleri devamlı reddedilmiştir.)
Bu üniversitelerimizin, bilim dünyasına fazla bir katkıları olmamaktadır. Sadece, piyasa değeri olmayan diplomalar vermektedirler. Kaldı ki; bir işgücü planlaması yapılmadığı ve ülke ihtiyaçları hiç nazara alınmadığı için, yüzbinlerce evladımız, “diplomalı işsiz” olarak, çile çekmektedir. Yine; 2 milyona yakın gencimiz, üniversite kapılarında beklerken; birçok fakülte-bölüm ve yüksekokul, öğrenci kaydı olmadığı için, atıl vaziyette durmaktadır.
4) Şüphesiz; kamuoyu önünde, “Canım Öğretmenim” şovları yapılırken; öğretmenlere uygulanan zulüm, kıyım, fişleme, partizanlık, hak gaspı uygulamalarının; yandaş sendika ve partili baskılarının; öğretmenle öğrencileri ve velileri yüz göz eden uygulamaların; müfredattaki ciddiyetsizliklerin; sınıfta kalmanın iptal edilmesinin; öğretmenlerimizin ciddi bir geçim sıkıntısı altına sokulmasının; bu trajik tabloya katkısı büyüktür.
Ne yazık ki; tek adam yönetimi, bir grubu, paralel diye ilan edip, kan davası güdüp, dershaneleri kapatarak, bir sonuç alacağını sanacak kadar gaflet içindedir. Sistemi daha da dejenere ve kalitesiz hale getireceğini umursamamaktadır. Tek yaptıkları kadrolara hukuk dışı yollarla yandaşları doldurmak, VIP tayinleri gerçekleştirmektir.
Olan; evlatlarımıza ve torunlarımıza olmaktadır. Saraylarda yaşayanların ve yandaşlarının, umurunda bile değildir. Türk halkının, dünyanın en mutsuzları içinde yer alması, mutlu azınlığı hiç ilgilendirmemektedir.