Bozuk eğitimi, Diyanet ile düzelteceğini zanneden Ey Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bir kez daha sesleniyorum sana!…
Seslenmiyorum aslında; haykırıyorum!…. Ne yapılmak isteniyor?
Hani eğitimde kıyameti koparacaktık!… Senin önerindi kıyameti koparmak… Bir eğitimci olarak senin bu önerini “talep” olarak algılamış, umutsuz da olsa alkışlamıştık!.
Oysa, kastettiğin kıyamet, İsrafil’in öttüreceği sur borusu ile kopacak kıyamete ön hazırlık çağrısıymış meğer!..
Halt etmişiz sana inanmakla… Bunca aldatılmışlık bile getirmiyor aklımızı başımıza. Kimilerine göre aptallık olarak görülse de, bize göre, “İyiye, güzele, doğruya” susamışlık söylenen her iyiye inanıvermek.
Hiçbirşey iyi gitmiyor da; eğitim hiç mi hiç iyiye gitmiyor Sayın Bakan!…
Bundan böyle daha da kötüye gideceğinin tüm emarelerini de görmekteyiz ayrıca devri nezaretinizde!.
Hele şu son Diyanet Protokolü var ya, tüy dikti!… Bunun altına imza atan bir bakan nasıl olur da “Eğitimci” sıfatı taşıyor olabilir?
Dilim varmıyor demeye ama… Gaflet midir?… Dalalet midir, yoksa uyku hali mi?
Bu ülkenin Anayasası şurasından burasından defalarca çiğnenmiş olsa da, hala varlığını sürdürüyorsa… Eğitim ve öğretimi tüm karanlık parazitlerden kurtarmayı amaçlamış Tevdid-i Tedrisat yasası hala yürürlükteyse; “nasıl olur da, hem de çocuk yaşta Eğitimi dini temellere dayandırmayı amaçladığı apaçık belli bir protokol ile eğitim- öğretim hizmetlerini Diyanet’e devreder?
Çağdaşlıktan, laiklikten, pedagojik ilkelerden, bilimsellikten uzak “Din temelli” bir protokolü, adının önünde Milli sıfatı taşıyan bir bakanlığın bakanı nasıl olur da imzalanır?
Bu aymazlık değilse nedir?
Hem de iki koldan birden bir protokol. Çağdaşlığa ve laikliğe karşı adeta bir “saldırı harekâtı”…
ÇOCUK HATÂ BEBEK yaşta iken avlanacak av!… 4 yaştan söz ediyoruz!… “Avı yuvada yakalamak yani!” Bu beyin yıkamak değilse nedir ey bakan?
Düpedüz kölelik zihniyetini hortlatmak değilse, karanlığa dogmaya, akıl dışılığa teslim etmek değil mi!. Din adına “Çağdaş(!)” köle ticareti… İşte aymazlık, gaddarlık dediğimiz bu…..
Ve, siyasete arka bahçe yaratan bu kötü ve art niyetli protokolün altında senin imzan var ey Bakan Ziya Selçuk!…
Çağdaş, laik, demokrat T.C vatandaşı bir eğitimci olarak, senin rıza gösterdiğin o uygulamayı bizim de kabullenmemizi bekleme.
4-6 yaş çocuklar için Kur’an kursları programları Diyanet tarafından yürütülecek…
11-13 Yaş arası SADECE KIZ ÖĞRENCİLER için hafızlık programı Diyanet tarafından yürütülecek.
İnsaf be Ya HUUU!… Bu yavrular din adına tarikat yuvalarında mı olmalı!…
Şimdi sana samimi bir soru: Altına imza attığın bu sözleşmenin gereği olarak, kendi çocuklarını, torunlarını, yeğenlerini, gönül rahatlığı ile o karanlık-dogmatik ellere teslim eder misin?
Özünde Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Diyanet’in bu tür uygulamalarına T.C. Yasaları yürürlükteyken karşı durması asli görevi iken, bir de protokol imzalayarak destek vermesi toplum vicdanında nasıl yer bulsun?
Ey bakan, bu yolla açtığın yara bir yana, böyle bir protokolün, demokratik laik sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanan Türkiye Cumhuriyetini, bir hüsrana, bir felakete sürükleyebileceği tehlikesini nasıl göremezsin?
Unutma!…“Bu felaketin altında Bir T.C bakanının imzası vardı” diye yazacak tarihler.
Kahredici bir acı!…
Bunun adı ne din eğitimidir ne de din öğretisi… Bu, laik T.C.nin temeline konulmuş -dilim varmıyor- kasıtlı bir bombadır.
Ana kucağında veya Laik T.C ana okullarında olması gereken yavrularımızı, Cennet vaadiyle avutmak adına çağdaş eğitimle hiçbir ilgisi olmayan Diyanet’in ellerine teslim edeceğiz ha!…
T.C’nin Milli adını taşıyan iki bakanlığından birisi olan Milli Eğitim Bakanlığına güvenmeyip 11 yaşındaki kızlarımızı, hem de yatılı olarak, yine cennet vaadiyle, ne çağdaşlık ne pedagojik ne de bilimsellikle ilişkisi olmayan Diyanet’in ellerine teslim edeceğiz ha!.
Dünyanın bize hangi gözle bakacağını, neresiyle güleceğini hiç düşünmedi mi Bakan Ziya Selçuk bu karaları verirken?
Bu neyin başlangıcıdır?
Bu gün bir… Yarın iki… Derken bir bakmışsın olmuş bakanlığınızın adı; Diyanet ve Eğitim Bakanlığı!…
Nelerin nasıl başlayıp nerelere evrildiğini görmüş bir eğitimcinin kabusu olarak kalmasını dilediğim bu düşüncemin. Başlangıca dair uyarıyı bir yurtseverlik görevi addediyorum.
Eğitimde kıyameti koparmaktan söz ettiğin gün, bir eğitimci olarak umutlanmıştım oysa…
Türk Milli Eğitiminde olumlu bir tek adımın atıldığını görememenin yarattığı acı, günbe gün bir kahır olarak çöküyorsa omuzlarımıza; bunda senin payın da az değildir SAYIN Bakan.
Bir Milli Eğitim Bakanı’nın asli görevi, kişi ile “inandığı yüce güç” arasındaki ilişkilerin kurgulanıp dizayn edilmesi mi olmalı, yoksa, çağdaş, laik, demokratik hukuk devleti adına Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık yarınlarını planlamak ve dizayn etmek mi olmalı?
O makamda kim oturursa otursun, işgal ettiği makamın saygıya layık olması için asli görevini asla ve asla unutmamalıdır!.
12 Haziran 2019
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ