Ege koylarını dergi sayfalarında geziyordum. Fakat belleğime kazınmış, sahil şeridi adına güzellikler sıralıydı. Ege sahilleri de belleğimdeki bu güzelliklerle çakışıyor muydu? Sayfaları çevirirken uyma konusunda net bir şey diyemiyordum ama şöyle bir acaba da aklımdan geçmiyor değildi.
Belleğimdeki sahil güzelliklerine bakarak, elimdeki dergi ve broşürleri karıştırıyorum. Yeşille mavi suların birleştiği sahiller herhâlde Karadeniz’e aittir diyordum.
Bir iki defa ege sahillerini gezme fırsatım oldu fakat gitmedim. Çünkü çok sıcak, sıcağın çaresi de olmadığına göre gidip de yanmaya gerek yoktu.
Yaz sıcakları gelmeden gitmeliydim, diye düşünüyordum. Arkadaşım nisan ayındaki bir tatili fırsat bilerek bizi ailece tatil için davet etti.
Sayfalardan çıkmayan biri olarak, her adımımı değerlendireceğim, diye dikkat etmeye uçakta iken başladım. Maalesef bulutlar kara ile aramıza girdi. Uçaktan bulut seyretmeye başladım. Ege bulutlu, koylar görünmüyor.
Uçak olduğu için hemen ineceğimizi zannettim. Yolculuk epeyce sürdü. Sonuçta Dalaman hava alanına indik. Çevre çok güzel ve her taraf yeşil. Bağ ve bahçeler harika güzellikte. Belleğimin kıvrıntıları devreye giriyor ve Karadeniz çok daha yeşil, diye tembihliyor. Arada kalmamaya dikkat ediyorum ama yeşillik Karadeniz gibi. Herhâlde gibilerle işi geçiştireceğim diye düşünüyorum.
Arkadaşımla evlerine gelirken bölgeyi de tanıtıyordu. Ana yoldan saptık ve eve geldik. Dedim ki, burası Karadeniz’den daha yeşil. Arkadaş baktı ve “Tabi ki uşağım.” Dedi. Belleğimin kabullenmesini park, bahçelerin ve yol kenarlarının düzenliliğine bağlıyorum.
Ziyaretçinin akın ettiği yöre, insanları doğal olarak cezbediyor demektir. Yoksa insanımızın yapısı her yerde aynı. Karadeniz’de sahilin iç kısmında çok değil beş km. içerde bir doğal bir gölü ve çevresini ziyarete gittik. Çay ocakları yapmışlar çok güzel fakat doğal çimenler oturmak istesen ne mümkün. İnanın çöp ve pislikten geçilmiyor. İnsanımız bu, “İncir ağacından kereste olur mu?”
Egeye gelelim, hâliyle çöp yok ve temiz. Cadde ve sokakların düzenli olması, yapılanı gözler önüne seriyor ve yeşilliği görüyorsun. Belleğimde de böyle bir uyuşma sağladım. Karadeniz sahillerinin de yine de böyle bakımlı olmasını istedim. Sonra belleğimin ikazıyla Karadeniz’de sahil kalmadı ki, neyi karşılaştırıyorsun demesin mi.
Güzelim doğayı öldürmüşler. Bu nasıl bir anlayış nasıl bir insanlık, beynim çözüm yolu bulamıyor. Arayışa da geçmiyorum ve Karadeniz’in sahilini belleğimden siliyorum. Yol yapılmış diyenler çıkabilir, sanki önceden il dışına çıkmıyorduk.
Arkadaşımın, “Egenin koyları dünya mirasıdır, koruma altındadır.” Deyince memnun oldum. En azından korunur, yok edilmez diye düşündüm.
Ege koylarını bedii zevki de yüksek olan arkadaşım bizleri gezdiriyor. Denecek bir şey yok ve güzelliği karşısında hayranlık duyuyorum. İyi ki, arazi düz değil koylar engebeli, kayalıklar ve suyun rengi çok güzel. Coğrafi yapısından kaynaklanıyor. Fakat coğrafi de olsa bu kadar güzel olur.
Egenin koyları ve belleğimdeki silinen Karadeniz’den sonra zamanında buralara yerleşmek gerekirdi dedim.
Ege koyları, tek kelimeyle harika, her güzelliğini Karadeniz ile karşılaştırmaktan daha önceden vazgeçtiğimi arkadaşıma söyledim. Gezdiğimiz yörelere ait tarihi yerleri de beğendim.
Bağ ve bahçeler, verimli ve düzenli. Tahmin ediyorum ürünlerini bizlere göre daha rahat satabiliyorlar. Satınca da maddi bir döngü oluyor ve yeni üretim sahaları ekiliyordur.
Bir haftalık gezimiz, arkadaşımın rehberliğinde sonuçlandı. Ege koylarına hayranlık duyarak ayrılıyoruz.