Ecdat, ata, soy-sop gibi sözcükler üzerinden siyaset ve toplumsal tahlil yapma anlayışını reddetmeme rağmen, başlıktaki ecdat sözünü bir nazire olarak kullanıyorum.
Başbakan Erdoğan’ın Çamlıca’ya cami yapacağız demesi, bana geçici ve konjonktürel bir siyasi söylem gibi gelmişti.
Meğer durum ciddiymiş!
Mimari proje hazırlıklarına çoktan başlanmış. Projeyi yapan mimar Mehmet Güner şöyle diyor: “Ecdadın yaptığından da daha geniş kubbe kullanacağız. En az altı minaresi olacak ve minareleri dünyadaki en yüksek cami olacak”.
İşte Çamlıca’ya cami yapmanın altındaki gerekçe budur: Daha büyük, daha yüksek, daha çok, daha…
Muktedir, kibirli, pragmatik ve dini duyguların popülist bir siyasetçisi olan Başbakan Erdoğan, geriye böyle ‘büyük bir eser’ bırakmak istiyor! Ancak bilmiyor veya işine gelmiyor ki, bir eseri eser kılan, onun hacmen büyüklüğü değildir!
Böylesine devasa bir yapının Çamlıca tepesine dikilmesi, iki nedenle proje sahiplerini küçültür!
Birincisi, Çamlıca tepesine konulacak bu beton yığını, şehrin estetiğine vurulmuş bir darbe olur. Yeterince çirkinleştirildi bu kent. O beton yığınının cami olması, İstanbul’un çirkinleşmesine engel değildir. Hem yer seçimi yanlış hem de bir ihtiyacın karşılığı değil. Buna rağmen bu güzelim tepeye böyle bir yapıyı kondurmak, kişisel bir tatminin yıkıcı zuhuru olsa gerek! Ve böyle bir cami projesi, ustalık dönemim diyen Başbakan Erdoğan’ın nasıl bir usta olduğunu da göstermektedir: Baskıcı, yıkıcı, çirkin, kaba…
Proje sahiplerini küçültecek ikinci nedeni ise, en anlamlı ve özlü olarak Cemal Süreya’nın “Teknokratlar” adlı iki dizelik şiiri açıklamaktadır:
“Bütün mimarlar yüksek, mühendisler de,
Bir sen kaldın alçak mimar ey Sinan Usta!”
Çamlıca’ya yapılacak bu cami, ecdat ecdat diyenlerin ecdatlarına saygısızlığın bir simgesi olacaktır. Ne demek ecdadın yaptığından daha geniş kubbe ve çok sayıda daha yüksek minareler?
***
Günümüzün beton ve çelik teknolojisiyle daha büyük kubbe yapmayı bir marifetmiş gibi söyleyen ecdat sevdalıları; sizin ecdadınıza azıcık saygınız olsa Selatin camilerinden daha fazla sayıda minare yapmazsınız! Sizlerde azıcık bir kent kültürü olsa, sizin bu kente azıcık saygınız olsa Çamlıca’ya böyle bir cami yapmazsınız!
Seni geçtim ey Süleyman!
Ayasofya’yı yaptıran Bizans İmparatoru Jüstinyen, 537 yılında bu muhteşem kilisenin açılışında İmparatorluk Kapısı’ndan girdiğinde şöyle bağırır: “Seni geçtim ey Süleyman!”
Eski Ahit’te Süleyman Peygamberin Kudüs’te Mimar Hiram’a yaptırdığı dönemin muhteşem tapınağından söz edilir. Jüstinyen, kendine Süleyman’ı eş görür ve yaptırdığı Ayasofya ile onu geçtiğini ilan eder. Ayrıca tapınaklar yarışındaki bu geçiş ilanının altında, Hıristiyanlığın Musevilik karşısında bir ‘üstünlüğünün’ ifade edilmesi de vardır. Bu durum, imparatorluklar çağının bakış tarzına, kültürüne uygundur.
Peki, Başbakan Erdoğan siz kimi geçtiniz, ya da kimi geçmeyi hedeflediniz?
Fatih’i mi, Kanuni’yi mi, I. Ahmet’i mi, II. Selim’i mi, kimi?
Yoksa Jüstinyen’in Süleyman’a bağırdığı gibi siz de, “Sizi geçtim ey Jüstinyen” diye mi bağıracaksınız?
Siz bir Sultan Erdoğan mısınız?
Ama bilesiniz ki, Osmanlı sultanları böyle bir anakronizme düşmediler.
Çamlıca’ya cami projesi yapan mimarlar, siz de Sinan’ı mı geçmeyi hedeflediniz?
İstanbul’un yedi tepesi Çamlıca’dan alçak.
Usta Sinan da kaldı alçak!
Sizler ise, yüksek mimarlarsınız!
Öyle ki, şehrin en güzel ve yüksek tepelerinden birine büyük mü büyük bir cami yapmayı mesleğe yakıştıracak kadar!
Şair, tam da bugünler için söylemiş bu ironik dizeyi!
Gerçekten Çamlıca tepesine devasa bir hacme sahip beton yığınını dikmekle Osmanlı’yı aşacağınızı mı sanıyorsunuz?
Tabiî ki böyle düşünmek, tam bir anakronizmdir!
Dış politikada “Yeni Osmanlıcılık” anlayışıyla düşülen anakronizm gibi!
Değerli sanat tarihçisi Semavi Eyice, Çamlıca’ya yapılacak caminin Osmanlı mimarisindeki cami hiyerarşisini bozacağını belirterek şöyle diyor: “Cami, cemaatin olduğu yere yapılır. Çamlıca bir mesire yeri, öyle de kalmalı. Çamlıca, geçmişte olduğu gibi çam yetiştirilen bir bölge olmalı.”
Çamlıca’ya cami yapmak fikri, toplumun geniş kesimlerince destek görebilir. Ancak bu destek, o fikrin doğru olduğu anlamına gelmez!
Tıpkı Mali’nin Timbuktu kentinde de halkın, UNESCO Dünya Miras listesine kayıtlı İslam uygarlığına ait tarihi eserleri yıkmasının doğru olmadığı gibi.
Ecdada saygı, siyasi kariyer gereği ecdadın eserlerine beton boca etmek değildir!
Bu tehlikeli projenin gerçekleşmemesi için çalışmak, bir kentlilik görevidir.