EBUZER GIFARİ tam bir vakıfçıdır. Mal ve zenginlik düşmanı değil. İçtihatları kıymet görmedi. Zekat vermek yetmez. Malı Vakfetmeli…
Allah’ı razı etmek isteyen toplumda… Kapitalist sınıf malı vakfedecek. Asker canını verecek. Şefkat dirilecek Dünya yaşanılır olacak
Mal düşmanlığı Vakfetmeyi getirmeli. Faiz düşmanlığı da yardım vakıflarının oluşmasını getirmeli değilse tembelliği besler
Ebuzer içtihatlar yaptı. Kabul görmedi. Diğer içtihatlar gökten mi indi. Yalnız yaşayan yalnız ölenler bu zamanda da var. İçtihadı da…
Kapitalizmin yaralarının ilacı VAKIFTIR. Faizi yasaklamak imkansızlaşmıştır…
Tarihte bakın neler olmuş….
Katolik inancına göre bir zenginin cennete girmesi mümkün değildi ancak Kalvinist papazlar bunun tam aksini savunmaya başlamışlar ve Katolik iktisat ahlakına başkaldırmışlardır. Onlara göre çalışıp kazanan ve biriktiren Tanrı’nın sevgilisidir. Bu görüş ile Protestan tarikatları dinlerine gösterdikleri dikkat ve itinayı dükkanlarına taşımaya başlamışlardır. Böylece Calvin’in öğretileri kapitalist girişim ruhu ile örtüşmüştür.
Katolik kilisesi tüccara kazanç hırsını sahip, günahkar bir kişi olarak nitelendirirken Calvin şöyle demiştir: “İş gelirinin toprak gelirinden büyük olmaması için ne sebep var? Tüccarın kârı çalışkanlığı ve gayretinden gelmiyorsa nereden geliyor?” Calvin’in bu öğretisi ile burjuvazi dini inanç olarak Kalvenizmi benimsemiştir (Huberman, 1991:191).
Bu görüş doğal olarak hem servet birikimine hem de kapitalizmin ruhuna uygundu. Tasarruf etmek ve yatırım yapmak tanrı uğruna yapılması gereken bir olgu haline dönüşmüştür.
Kâr elde etmek ve para kazanmak Protestan ahlakına göre Tanrı’nın gözünde çok sevaptı. Kişinin çok serveti varsa Tanrı’nın gözünde çok makbul bir kuldu. Para kazanmak ve sermaye birikimi kötü bir şey değildi. Din gayretiyle para biriktirip yatırım yapan girişimci bir Protestan burjuvazisi oluştu.
Bir tarafta malı makamı gücü ferdin emrine vermek isteyenler var dünyada. Diğer tarafta Allah’ın emrine vermek isteyenler. Yani zamanın Gifarileri bir tarafta Ebu Cehilleri diğer tarafta. Yani Fert ilahlaşsın, karunlaşsın diyenler bir tarafta Kul olsun diyenler diğer tarafta.
Kur’anı tarih kitaplığına indirgeme. Kur’an firavundan bahsederken sana dünyayı tanıttı.mısırı veya bir zaman dilimini tanıtmadı. Sevmediği insan tiplerini tanıttı… Her beldenin her devrin ve dünyanın Karunu var. Onu tespit etmedikçe Kur’anı yorumladım deme hiç. Kur’anı ilahın kitabı olduğunu unutma… Onun sınırları senin koyduğun sınırlar değil.
Kur’anı tarih kitabına indirgeme… Bu gün de Ebrehe’ler kız çocuklarını kürtajla aldıranlar var. Nuh ol tufandan önce yap gemini…
Kapitalizmin ferdiyetçiliğin,tekelleşmenin, Karunlaşmanın, Firavunlaşmanın yolunun tam açıldığı zamanımızda Ebuzer Gifarilere ve vakıflara ihtiyaç büyük.
“Alemlere rahmet olan öğretiler için “Mekke’ye geldi. Ebuzer Gifari. Zamanımızda da BAKİ için yaşamayı öğütleyenleri arayanlar onun yolundadır.Mal vakfedilirse nefisten Bakiye sığınmış olursun. Karunluktan, firavunluktan Bakiye sığınmış olursun… Zamanın Ebuzeleri dinleyin onu…
“Ben Gıfar kabilesinden bir kimse idim. Mekke’de yeni bir peygamberin çıktığına dair haber aldım. Kardeşim Uneys’i onun hakkında bilgi edinmesi için gönderdim. Dönüp geldiğinde: “Bir kişi gördüm ki, o hep insanlara hayrı emrediyor, kötülüklerden nehyediyor”dedi.
Gönlüm bizzat görmeyi istedi ve Mekke ye, Mescid-i Hara’ya geldim. Resûlullah’ı (s.a.) tanımıyor, başkasına da soramıyordum. Gece oldu, mescitten ayrılmıyordum. Ali bin Ebi Talib yanıma geldi ve şu adam gariptir, yabancıdır sanırım, dedi. Ben de: “Evet, garibim” dedim. Ali: “Öyleyse bize buyur” dedi. Ali ile beraber gittim. O gece seyahatime dair ne o bana bir şey sordu ne de ben ona bir şey söyledim. Sabah olunca tekrar mescide gittim. İkinci gece oldu. Yine Ali yanıma geldi. Haydi bize gidelim, dedi. Gittik, o gece de bir şey konuşmadık. Üçüncü gece Ali bin Ebi Talib bana. Senin halin nedir? Bu şehre niçin geldin? diye sordu. Ben de Mahrem tutacağına ve aradığıma götüreceğine söz verirsen anlatırım, dedim Ali: Emin olabilirsin dedi. Ben de: Duyduğumuza göre burada bir kişi çıkmış, “Peygamberim” dermiş. Onunla görüşmek, tanışmak için geldim.
Zamanın Ebuzerleridinleyin onu: Bana aziz dostum, sallallahu aleyhi vesellem şöyle vasiyet etti: “Çıkınlanıp ağzı bağlanan altın ve gümüş birer ateş parçasıdır. O Allah rızası için muhtaçlara verilinceye kadar sahibini yakar.” diye buyurdu derdi o Ebuzer.
Zamanın Ebuzerleri şu müjdeye bakın. Sevgili Peygamberimiz; “Yer Ebu Zer’den daha doğru bir kimseyi taşımamış, gök onun gibi bir kimseyi gölgelememiştir.” buyurmuştur.
Atomlar Yedi Japonya’sı Gönlümün
Acıyın gönlüme
Atomlar yedi Japonya’sı gönlümün
Zaman ahir zaman
Atomlar yedi Japonya’sı gönlümün
Bir gün kalkar ayağa
Atomlar yedi Japonya’sı gönlümün
Yılmadı gül için savaştan
Atomlar da yedi Japonya’sı gönlümün
Sevilmez mi bu gönlüm
Bir gül için savaştı
Atomlar yedi Japonya’sı gönlümün
Besmeleyle al adını ağzına bu gönlün
Dik durdu gönlüm her şeytana
Gönlüme ölüm yazarsan
Körsün kalem
Gönlümün ahir zamanla savaşı var
Gönlüm altın çağa yar