DÜZ DARA YAR DÜZ DARA
Düz dara yar düz dara
Yar zülüfün düz dara
Doksan dokuz yarem var
Sen açtırdın yüz yara
Uy aman aman burası Adıyaman
Alem düşman kesilir seni sevdiğim zaman
Türkü yeni yeni duyuluyordu o vakitler. Oğlum daha ilkokula giderken bazı günler okuldan gelir gelmez, ben de okuldan yeni gelmişim yemek yapacağım bir sürü işim varken beni ısrarla odasına çağırırdı ‘anne gel Adıyaman’ı söyleyelim ne olur’ derdi. Bizim için türkünün adı oydu, bana ne kadar işim varsa da bıraktırır elimden tutar odasına sürüklerdi, oturuverirdim yatağının kenarına, o sırtüstü uzanır ellerini başının altına kenetler, tavana bakarken ben onun saçlarını okşayarak, avaz avaz bu türküyü söylerdik birlikte. Daha ilkokul bir veya iki. Üniversiteyi bizimle kalarak okuyan okul bitince de memlekete dönen teyzesinin özlemiydi, belki de anneannesinin ve dedesinin özlemiydi o yaşta o çocuğa o türküyü dinleten ve söyleten. Biz o üç yaşındayken daha, iyi olacağını umup, Teyzesi de okulu bitirince hep beraber memlekete tayin isteyip dönmüştük, bu işe en çok sevinin de küçük oğlum olmuştu, o zaman ama oraya çok isteyerek gitmesine rağmen onun fikriyken gitmek, eşim alışamamış, üç yıl sonra geri dönmüştük Ankaraya. Bu seferde oğlum tamamen teyzesinden ve büyüklerinden ayrılmayı kaldıramamıştı, İşte o küçük yürek hissetmişti bu türküdeki ayrılık ve özlem acısının nasıl dile gwtirildiğini. Oğlum teyze, dede ve nineyi özledikçe bu türküyü söyler olmuştuk, bu onun çocuk ruhunun bir seçimiydi, tek çaresiydi o zamanlar.
Düzdedir yar düzdedir
Yar zülüfün yüzdedir
Nice güzeller sevdim
Hala gönlüm sendedir
Uy aman aman burası Adıyaman
Alem düşman kesilir seni sevdiğim zaman
Yıllar yıllar sonra Nürnberg’de birgün arkadaşlar aradı ‘hadi çabuk gel her zamanki yerimizde kahve içeceğiz sen de gel’ gurbetteysen başka bir ülkedeysen yabancı bir ülkenin dilinin kültürünün içindeysen işin de olsa hasta da olsan koşar gidersin arkadaşlarının ağrısıyla yanşarına, kendi dilini konuşmaya ve kültürünü solmaya, ancak öyle atılır gurbetin tortusu gönüllerden, zaten hastayım desen de onlar ‘açılırsın hadi gel’ derler sen koşar gidersin ve açılırsın da hakikaten turp gibi oluverirsin. Ben de o gün hastayım ustayım demedim bu çağrıyla kendimi istasyona giden tramvayın içinde buldum, istasyonda indim, bir durak da metroya bindim indim, istasyonun arka tarafından Altstad dedikleri sur içindeki Eskişehir yönüne giden caddeden akan insan selinin içinde akarken birden olduğum yere çivilendim kaldım. Bir nota, bir nağme, bir tını gurbette bu kadar tanıdık bildik aşina sıcacık gelir insan yüreğine. Bir sokak şarkıcısı oturmuş bir kıyıya elektro gitarıyla bizim Adıyaman’ı çalıyor, işte ne olduysa o zaman oldu deliler gibi ağlamaya başladım, gurbetlik çekmeyen ve yaşamayan bu duyguyu pek anlamaz, bir yandan Türkiye’deki kızkardeşimin ve arkadaşlarımın özlemi, beri yandan başka ülkede üniversite okuyan oğlumun özlemi zaten yürek kebap olmuş, başladım zırıl zırıl sesli sesli ağlamaya, türküyü bitene kadar dinledim, sonra kaç kere daha çaldırdım bilmiyorum yabancı olan o sanatçıya parayı verdikçe çaldı, ihtimal ki öğrenmiş işte Türk birinden. Sonunda arkadaşlar ‘nerde kaldın’ diye arayınca ayıp olur daha çok bekletmeyim diye geldim geldim ‘ diyerek ayrılabildim ordan ve ağlamaktan dağlanmış yüreğim ve kıpkırmızı gözlerimle yanlarına vardım.
Bu gün yine oğlumu ve gurbeti paylaştığım arkadaşlarımı hatırladım ve özledim zahir türküyü hatırladım ve dinlemek için teknolojinin nimetlerinden faydalanıp telefonumdan arayıp buldum o güzel özlem dolu türkümüzü Oğuz Aksaç diye bir ge sanatçı evlat öyle güzel ve içten çalıp söylüyor ki üst üste belki on kez dinledim, doyamadım sizlerle de paylaştım o da yetmedi, bu anı öyküye de yürek oldu türkümüz, dinleyin dinleyin de görün milletimizdeki zarafeti. O kadar işin gücün arasında sevdiğinin saçını ‘sevdiğinin zülfünü düz mü yüze mi taradığına’ dikkat ediyor ve bunu hemen söylüyor hayatın akışı içinde sevgiliye. Sevgili de o kadar işin, gücün yokluğun arasında zülfünü tarıyor sevdiği için. Şimdi mi zülfünü kimseler kendi taramıyor, zaten zülüf mü kalmış boya, röfle, gölge, rasta, omre yok ne bileyim ne derken saçların da canını okudu kızlarımız. Üstelik bu kimyasal ve kansorojen maddeler için dünyanın parasını ödeyerek. Hem güzel söz duymak için de konsept arıyor gavurun dölleri, öyle ucuz değil bu işler, pahalı bir yere yemeğe gidilecek, marka giyinilip süslenilecek, tek taş kutusu cepte olacak, diz üstü ıkacaksın deve gibi ancak o pozisyonda ‘seni seviyorum aşkım aşkım’ diyeceksin. Öyle artık bu işler kuru kuruya türkü çığırmakla olmuyor bu işler, olmayınca da borç harç yapacaksın bu kıyağı ki onu ne kadar sevdiğini cümle alem görecek başka yolu yok, yok mu dersiniz?
Uy aman aman aman burası Adıyaman
Alem düşman kesildi seni sevdiğim zaman
17 Mayıs 2020 Ankara
ŞÜKRAN UÇKAÇ YARGI
Evet güzel türkü. Memleketimin türküsü. Sizde de güzel bir hikayesi olmuş. Hep mutlu hikayeleriniz olsun. Sevgiyle efendim.
Teşekkür ediyorum efendim.