“Genç kadın işyerinden bir gün sonrası için bir bahane ile izin aldı. Kaç senedir yılık izine çıkmıyordu. Kendini çok yorgun hissediyordu. Gün içinde tansiyon problemi yaşıyor, bazen midesinden rahatsızlanıyor, sık sık başı ağrıyordu. Bedeni artık izin vaktinin geldiği sinyallerini vermeye başlamıştı.
Akşam başını erkenden yastığa koydu. Erken yatmaya alışık değildi. Gözlerini kapatması uykuya dalmasını sağlamıyordu. Kitap okumak her zaman işe yarıyordu. Başucundan bir kitap seçip okumaya başladı. Kedisi Pamuk mırıl mırıl yatağın etrafında dolanıyordu. Genç kadının uyumasını bekliyordu. Işık kapandığı an her akşam yaptığı gibi yatağa atlayacaktı. Genç kadın kitabın ikinci sayfasında uyuya kaldı. Pamuk durumu fark edip o da genç kadının ayağının dibine kıvrılıverdi.
Saat çalmaya başlayınca telaşla yatağından fırladı, işe gidecekmiş gibi bir hali vardı. Banyoya yöneldi, aklı başına geldi. Hiç uykusunu kaçırmadan sakince yatağın içine gömüldü. Pamuk belirli bir saatten sonra acıkınca genç kadının yatağına gelip kafasının üzerinde gezinmeye, yorganı tırmalamaya başlayınca şöyle bir gerinip nihayet kalktı. Güneşli bir sabahtı. Bugünlük miskinlik yapıp, evde dinlenerek geçirmeye karar verdi.
Önce pencere önüne güzel bir kahvaltı sofrası hazırladı. Buzdolabı boşalmak üzereydi. Çoğunlukla sabah kahvaltılarını poğaça ile geçiştirip, akşam yemeklerini de dışarıda yiyordu. Hal böyle olunca buzdolabı genellikle boştu.
Güneş nasıl da güzel ışıldıyordu. Keyif kahvaltısının yanında televizyon izlemek de başka bir keyif olurdu. Haberler vardı, hepsi birbirinden kötü haberlerdi. Canı sıkıldı direkt televizyonu kapattı. Kahvaltının bitimine yakın bulutlar gökyüzünü kaplamaya başladı. Sanki biraz önce güneş yokmuşçasına ortalık karardı. Ardından aniden bardaktan boşanırcasına yağmur bastırdı. Kadın inadına pencereyi açtı ve kafasını dışarıya uzattı. Saçları sırıl sıklam olana kadar bekledi. Bu durumdan çok keyif almıştı. Camı kapattıktan sonra saçlarını kurutup üzerini giyinir giyinmez dışarıya çıktı. Toprak kokusunun iliklerine kadar işlemesini istiyordu. Yağmur altında şemsiyesiyle dolaşırken bir yandan da fotoğraf çekiyordu. Fotoğraf çekmek acemice de olsa zevkle yaptığı bir hobiydi. Yeterince gezindikten sonra eve döndü. Pamuk onu görünce şaşırmış gibi bakıyordu. O gün izinli olduğunu bilmediğinden şaşkındı ve genç kadının ayakları arasında dolanıyordu. Her gittiği odaya peşinden geliyordu. Uzun zamandır özlediği dinlenceyi bir günde gerçekleştiremese de ayaklarını uzatarak oturmak iyi gelmişti.
Bütün duyuları harekete geçmişti. Önce spor yaptı, hamlaşmıştı. Sonra müziği açtı dans etmeye başladı, yorulunca mutfağa geçti. Yemek yemek, enerji almak gerekirdi. Hemen kendine pratik ama çok sevdiği sandviçini hazırlayıp afiyetle yedi. Onca saat geçmişti, daha telefonu çalmamıştı. Normalde telefonu iş dolayısıyla hiç susmazdı. Bir türlü fırsat bulup görüşemediği bir arkadaşını aradı. Ziyaretine gidecekti, coşkuyla telefon açtı. Arkadaşının sesi çok mutlu geliyordu. Yakında nişanlanacaktı, hazırlıkları vardı. Bir restoranda buluşmak üzere sözleştiler. Pamuk genç kadının hazırlandığını görünce ayaklarının arasında dolanmaya başladı. O kadar çok dolandı ki az daha takılıp düşüyordu. Bu duruma bir son vermesi için onu azarladı. Hazırlanıp çıktı, bir taksi çevirip gideceği yeri tarif etti. Yolun yarısında trafik tıkanınca baktı olacak gibi değil. Parayı ödedi, başka bir vasıtayla yoluna devam edecekti. Taksiden çıkıp koşarken birkaç adım ötede olduğu yere yığıldı. Sonrası malum gözlerini hastanede açtı.”
Ne zaman sağlığımızı kaybediyoruz, o zaman aklımız başımıza geliyor. Sağlığımız yerinde iken değerini bilmiyoruz. Belki de hatayı baştan yapıyoruz. Hayat mücadelemizde aslında kendimizle mücadele ediyoruz. Ne yaparsak kendimize yapıyoruz. Hayatımıza yanlışları ekleyip sonra çıkarmak için çaba sarf ediyoruz.
Bir yarışma programı yayınlanıyor. Yaşam mücadelesini başarıyla bitiren büyük ödülü kapıp gidecek. Bir sürü para içine boğulacak. Önce zahmet çekiyor sonra sefasını sürecek. Kameralar karşısında yaşananlar bence çok inandırıcı olmasa bile onlar da psikolojik olarak sınanıyorlar diye düşünüyorum. Yalnız bazılarımız ellerinde olmayan nedenlerden dolayı mesela kaderleri sebebiyle yaşam mücadelesi içine giriyor ve bu mücadeleyi cesurca sürdürüyorlar. Çoğumuzun baş edemeyeceği zorluklara göğüs geriyorlar. Onlara seçilmiş insanlar deniyor. Onların gerçek hikayeleri var, onlar mücadelenin alasını veriyor ve ömürlerinin sonuna kadar mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Bu insanlardan biri de Şafak Pavey’dir.
Şafak Pavey, Zürich’de sinema televizyon bölümünde okudu. İsviçre’ye yerleşti. İsviçre’de geçirdiği tren kazası sonucu sol kol ve bacağını kaybetti. Ardından takılan protezleri ile yeni bir hayata başladı. Tedavi gördüğü hastanede onun hayata bağlılığını ve engel tanımayan azmini gözlemleyen doktorlar, iyileşme sürecindeki davranışlarını konu alan bir tez hazırladılar. Annesi gazeteci-yazar Ayşe Önal onu destekledi. Anne kız yaşadıklarını “13 Numaralı Peron” adlı bir kitapta topladılar.
Londra’daki Westsminster Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Politikaları Bölümü’nden onur öğrencisi olarak mezun oldu. London School of Economics’de, “Milliyetçilik ve Etnik Kökenler” üzerine lisansüstü eğitimi aldı.
Sonrasında BM İnsan Hakları Yüksek Temsilcisi oldu. İngiliz Parlamentosu’nda zenci ve diğer azınlıkların oy haklarını koruyan Operation Black Vote adındaki parlamenter baskı grubu ile politika ve seçim kampanyası stajı yaptı.
İstanbul’da yayınlanan haftalık Ermeni gazetesi Agos’ta yazılar yazdı. Van Gölü’ndeki Akdamar Kilisesi’nin restorasyonuyla ilgili kampanyada aktif olarak rol aldı. Türkiye’ye dönüş yaptı.
Bakmak görmek değildir, görünen güzelliği fark edemiyorsak gözlerimiz görevini yerine getirmiyordur. Nefes almak insana verilmiş bir nimettir fakat baharın kokusunu derin bir solukta içimize çekemiyorsak bizim için bahar gelmemiştir. Eğer toprağa dokunduğumuzda onun yaşadığını hissedemiyorsak, her dokunma bir hissediş değildir. Mevlana diyor ki; “Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur” eğer hoş sohbetler yapıp, keyifle çayın tadını çıkartamıyorsak zaten yaşamıyoruz demektir.
Herkes Şafak Pavey gibi olamaz çünkü onu bu denli kıymetli yapan hayata bakış açısıdır. Her yaşam öyküsünde çeşit çeşit zorluklar vardır. Önemli olan öykünün son satırları yazılırken arkada güzellikleri ve iyilikleri bırakıp gitmektir.
Hikayenizde mutluluklarla dolu sayfaların olmasını dilerim.
Kaynaklar
http://anfaengerwriter.blogspot.com/2011/04/safak-paveyin-oykusu.html
http://www.biyografi.net
Sevgili Aslıcığım;
Hep söylerim. Yaşam tam bir muamma. Bir saniye sonrası için neler olacağını hiçbir şekilde tahmin edemediğimiz gibi bir saniye öncesini de geri döndürmemiz bir daha mümkün değil..
Bu şekilde saniyeler akıp giderken an’ı olabildiğince iyi değerlendirmek, yaşama iyi tutunmak, ona bakış açımızı yeniden gözden geçirmek, tüm dengeleriyle yeniden sorgulamak, alacağımız kararları ona göre şekillendirmek gerek..
Bunları yaparken en önemli faktör sağlık. Bize emanet edilen bu bedene mümkün olduğunca ihtimam göstermemiz, ruh sağlığımızı da korumak için elimizden ne geliyorsa yapmamız, stresten uzak kalmaya çalışmak…
Ve bir gün Hak vaki olduğunda dediğin gibi arkamızda güzel izler bırakabilmek…
Şafak Pavey inanılmaz yaşam öyküsü, inanç ve azmi, yaşama böylesine sıkı sarılarak dokunduğu yerlerde bıraktığı muhteşem izlerle insanı çarpıp geçerek aklına kazınan son derece sıra dışı biri.
İş yerinden izin alan bu genç kadının bu güzel yazısında onu örnekleyerek yazdığı yaşama dair bu güzel yazıdan çok etkilendim…
ellerine , yüreğine sağlık..
Sevgilerim ile…
Not:Yazının altına verdiği link beni ziyadesiyle mahcup etti, çünkü tamamen kendi fikirlerini aktarmışsın sevgili Aslıcığım…
Sevgili Aslıcığım;
Hep söylerim. Yaşam tam bir muamma. Bir saniye sonrası için neler olacağını hiçbir şekilde tahmin edemediğimiz gibi bir saniye öncesini de geri döndürmemiz bir daha mümkün değil..
Bu şekilde saniyeler akıp giderken an’ı olabildiğince iyi değerlendirmek, yaşama iyi tutunmak, ona bakış açımızı yeniden gözden geçirmek, tüm dengeleriyle yeniden sorgulamak, alacağımız kararları ona göre şekillendirmek gerek..
Bunları yaparken en önemli faktör sağlık. Bize emanet edilen bu bedene mümkün olduğunca ihtimam göstermemiz, ruh sağlığımızı da korumak için elimizden ne geliyorsa yapmamız, stresten uzak kalmaya çalışmak…
Ve bir gün Hak vaki olduğunda dediğin gibi arkamızda güzel izler bırakabilmek…
Şafak Pavey inanılmaz yaşam öyküsü, inanç ve azmi, yaşama böylesine sıkı sarılarak dokunduğu yerlerde bıraktığı muhteşem izlerle insanı çarpıp geçerek aklına kazınan son derece sıra dışı biri.
İş yerinden izin alan bu genç kadının onu örnekleyerek yazdığı yaşama dair bu güzel yazıdan çok etkilendim…
Ellerine , yüreğine sağlık..
Sevgilerim ile…
Not:Yazının altına verdiği link beni ziyadesiyle mahcup etti, çünkü tamamen kendi fikirlerini aktarmışsın sevgili Aslıcığım…
Teşekkürlerimi kabul et lütfen…
Sevgili Zeugmacığım;
Yorumunu dört gözle bekliyordum, şimdi gördüm. Kıymetli yorumun için teşekkür ediyorum. Bana ilham veren yazı olarak etik anlamda atıfta bulmalıydım. Yazınla bana ilham verdiğin için de ayrıca teşekkür ediyorum. Yazılarını ilgiyle ve heyecanla takip ediyorum.
Kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum.