DUYGU KÖRLÜĞÜ
(Aleksitimi’)
Biz insan türü olarak tam 8 temel duygu ile dünyaya geliriz. Genetiğimizde var olan bu duygularımız;
Mutluluk, Üzüntü, Korku, Şaşkınlık, Öfke, İlgi, İğrenme, Utançtır.
Bir de zamanla ruhumuzu hasta edecek öyle bir duygumuz gelişiyor ki akıllara zarar!
Adı, Aleksitimi!
Aleksitimi erkeklerde, kadınlardan daha fazla görülüyor. Duyguların oldukça önemli olduğu toplumsal yaşantıda aleksitimikler yabancı, hatta başka bir dünyadan gelmiş izlenimi verirler.
Aleksitimi terimi ilk kez 1973 yılında psikoterapist Peter Sifneos tarafından ortaya atılmıştır. Türkçe de “duyguyu kovmak” anlamına gelmektedir.
Tıpta” Duygu Körü” veya “Duygu Sağırlığı” olarak bilinir.
Çocuklukta sevgi, ilgiden yoksun kişilerin ve doğru ifade edilemediği ailelerde yetişmiş olan kişilerde daha çok görülür.
Bazı insanlar belki de genetik nedenlerle doğuştan aleksitimi ile hayata başlarken, bazıları da yetiştikleri ortamdan ya da travmadan kaynaklı olabilir.
Aleksitimi erkeklerde, kadınlardan daha fazla görülüyor. Hem çocuk hem de yetişkinlerde hafif, orta ve şiddetli derecelerde görülebilen bu sorun günümüzde başarıyla teşhis ve tedavi edilebiliyor.
Duygusuzluk Hastalık Mıdır?
Kimi uzmanlarca duygusal körlük şeklinde tanımlanan aleksitimi kavramı, genel olarak duygusuzluk olarak da bilinmektedir. Dolayısıyla duygusuzluk bir psikolojik rahatsızlıktır.
Araştırmalara göre üzüntü hissi, utanmak, şaşırmak, sinirlenmek ve sıkılmak gibi diğer hislere oranla 240 kat daha uzun sürüyor. Üzüntü, ölüm ve kaza gibi olaylarla birleşince etkisini artırıyor. İnsanlar en çok, üzüntü hissini atlatabilmek için çaba gösteriyorlar.
Peki bunu nasıl aşabiliriz?
Belçika’daki Leuven Üniversitesi’nden Philippe Verduyn ve Saskia Lavrijs, insan duygularının yoğunluğunu, süresini ve etkilerini araştıran bir çalışmaya imza attı. 233 kişi üzerinde yapılan çalışmaya göre ‘üzüntü’ duygusunun, diğer hislere oranla 240 kat daha uzun sürdüğü ortaya çıktı.
Utanmak, şaşırmak, korkmak, sıkılmak, iğrenmek, duygulanmak, sinirlenmek ve rahatlık gibi hisler, üzüntüye oranla daha kısa sürüyor.
Katılımcılardan belli duyguları en son ne zaman ve ne kadarlık bir süre zarfında hissettikleri hatırlamaları istendi. Bu duyguların üstesinden gelmek için ne yaptıkları da soruldu. 27 duygu arasından üzüntü, ‘en uzun süreli hissettiğimiz duygu’ olarak öne çıktı.
Araştırmaya göre üzüntü hissetme süremiz, genellikle 120 saat. Buna rağmen utanmak ve iğrenmek gibi hislerin geçmesi yalnızca 30 dakika sürüyor.
Nefret 60 saat, neşenin tüketilme süresi ise 35 saat. Can sıkıntısı ise en kısa süren duygularımıdan biri.
Araştırma ayrıca, olaylara yüklediğimiz anlamlarla doğru orantılı olarak hissettiklerimizin süresinin de uzayıp kısalabileceğini gösteriyor. Uzun süreli hissedilen duygular, kişilerin hayattaki temel kaygılarıyla doğru orantılı.
Profesör Verduyn, araştırmadan çıkan önemli sonuçlardan birinin de, kişilerin sürekli aynı şeyleri düşünerek duygularının süresini de uzatabileceğini ortaya koydu. Buna göre suçluluk hissi, utançtan; endişe ise korkudan daha uzun sürüyor. Yani, duygu durumumuzu daha kısa süreli yaşayabilmek için, sadece ‘az düşünmek’ yeterli.
Genetik bilgi olarak doğuştan var olan bu 8 duygu kendi aralarında zaman zaman yaşamda olay ve şartlara bağlı olarak ikincil duygularımız olarak değişim gösterirler: Bizler bunları deneyimleyerek öğreniriz.
Mutluluk: Sevinç, neşe, zevk, rahatlama, keyif, haz, gurur, heyecan ve coşkunluk,
Üzüntü: Keder, acı, kasvetli, melankoli, umutsuzluk, yalnızlık ve depresyon,
Korku: Kaygı, endişe, sinirlilik, ürkeklik, dehşet ve panik,
Şaşkınlık: Hayret, sürpriz, şok, şaşırma, şaşkınlık ve merak ,
Öfke: Ofke, hiddet, kızgınlık, gazap, sinirlilik, düşmanlık, hınç ve şiddet,
İlgi: Merak, kabul, dostluk, güven, şefkat, sevgi ve bağlılık,
İğrenme: Tiksinme, hor görme, küçümseme, kibir, nefret, hoşlanmama, sevmeme,
Utanç: Suçluluk, utanç, hayal kırıklığı, vicdan azabı, pişmanlık, üzüntü ve pişmanlık, vb gibi…
Yukarıda saydığımız duygulardan daha fazlası da vardır. Bu duyguların tamamı vücudumuz ve beynimizle ilişkili olmayabilir, doğuştan gelmeyebilir fakat aileden, kültürden ve başkalarından öğrenilir.
Örnek vermek gerekirse;
Tüm çocuklar; ağlama, hayal kırıklığı, açlık ve acı gibi duygusal tepkilerle doğarlar. Ve yaş aldıkça diğer duyguları da öğrenirler. Yaşamın 2.yılının ortalarından itibaren çocuklar ikincil duygular dediğimiz:
Gurur, Utanç, Kıskançlık ve Mahcubiyet duygularını göstermeye başlarlar. Çocukların duyguları yaşa bağlı olarak değişim göstermektedir.
Çocuklara duygularını tanımlamalarını öğrettiğimizde, onlara nasıl hissettiklerini açıklamaya yardımcı olan bir taslak çizmis oluruz, bu da onların duyguları sosyal olarak uygun bir şekilde anlamasını, ifade etmesini kolaylaştırır.
Freud’a göre insan aklının alabileceği en güçlü duygu huşu ve büyük şaşkınlıktır. Aslında ikisi de şaşkınlık anlamına gelir ancak biri olumlu diğeri olumsuzdur. Biri korku öteki cesarettir.
Günümüz dünyasında yaşadıklarınızın boyutuna göre bu şiddetli güçlü duygunun adı:
“Nefrettir!”
Nefretin ne kadar güçlü bir duygu olduğunu savaşlardan, ölümlerden anlamak mümkündür. Etrafımızda ve dünyada insana ve doğaya verdiği hasarın şiddetine tanıklık etmekteyiz.
Her zaman söylerim yazarım:
Nefret sevginin ve tüm duyguların kabridir!
Sonuç olarak:
Çocuklarımızın duygularını görmezden gelirsek, onaylamazsak, onların duygularını nasıl yöneteceklerini öğrenmelerini engellemiş oluruz.
Örneğin; korkusunu ifade ettiğinde alay edilen bir çocuk, bir sonraki korku duygusu hissettiğinde utanç duyabilir.
Ebeveyn olarak çocuklarımızın duygularına nasıl tepki verdiğimiz de onların duygusal zekâlarının gelişimi üzerinde önemli bir etki yaratır. Bu nedenle çocuklarımızın duygularının olumlu gelişmesi için anında yanıt vermeliyiz. Eğer ki onları görmezden gelirsek, ilerideki yaşlarda Aleksitimi’ yi yani duygu körlüğü, duygu sağırlığı yaşamasına zemin hazırlamış oluruz.
Yetişkinlere de önerim şu olacaktır tabi bir duygu körlüğünü aşmış insan olarak:
Kendine daha çok zaman tanı.
Yüreğinde yeniden sevgiye alan açarak şifalanmana destek olabilirsin. Bu pratik sevgiye alan açarak yenilenmene araç olmak için:
Doğaya çık, resim yap, müzik dinle, sevdiğin yemeği yap, meditasyon yaparak zihnini ve arındır, bedenini rahatlatmak için yoga yap…
Küveti suyla doldur köpük banyosu yaparak kendini şımart, veya kitap oku.
Ve en çok da seni mutsuz edip üzenlerden uzaklaş!
Yaşamın güzelliklerine alan açmak için kendinle ilgilen, basit zevklerle bedenini, zihnini ve ruhunu besle.
Zira hayat bize pek fazla bir şans tanımıyor…
Emine Pişiren/ Akçay
Kaynak Eserler:
_Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik Psikoloji Anabilim Dalı
_ Dergipark org
_ Wikipedia Ansiklopedi