Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Eski anılarla vakit geçirmekteyim son günlerde çünkü yeni şeyler düşünecek düşüncelerimi iç huzursuzluklar elimden göz göre göre çalmakta… Yaşam mutluluğumu sülük gibi emip yok etmekte…
*****
“Düşünmek. Düşlemek.________________
Belki insanoğluna edilen en büyük lütuf…
Ardından dinlemek, anlamak ve muhakeme etmek gelir… Düşünmek, düşünecek bir şeyleri olmak, sahip çıkılacak değerlere inanmak güzeldir… Dünyaya ve insanlığa yeni bir şeyler katmak için… Yeter ki su içmeyi bilelim…
İnsanı kendi -tek kişilik yalnızlığı(m)ndan, merasimsiz cenaze(mden)sinden, dümdüz kuraklığından kurtarır. Silkeler şöyle bir güzel, yaradılış gayesinin farkına vardırır düşünmek…
Düşün-mek.________________
Dü-şün-mek…_________________ yada düşlemek…
Düşünürken de unutmayın sakın:
Her zaman mutlu olacağız diye bir kaide yok. Mutluluk kavramı karışık bir şey…
Mutlu olmak da aynı şekilde… Aslında kendi elimizde ama farkındalık da gerek biraz. Sen kendini şartlandırırsan mutlu olmamaya, istediğin fırsatını önüne serseler gram etkilenmezsin; bırak kendini mutlu etme çabalarını…
Malumunuz İsviçreli bilim adamları her şeye bir şey diyorlar; bu konu hakkında ne demişlerdir bilmiyorum ama çikolatadır, adrenalindir, müziktir hep mutluluk kaynağıymış. Asıl mutluluk insanın kendisi arkadaş. Kendini sevmesi, mutlu etmek istemesi, değer vermesi. En basiti ise, başkalarının mutluluğuyla mutlu olması…
Ben bazen kendimi kendi çabalarımla mutlu edemiyorsam başkalarının mutluluğunu paylaşırım. Tabi onların mutluluğunu sömürürcesine değil, onları mutlu ederek kazandıkları mutluluğu paylaşarak, yaşayarak…
Mutluluğumuzu biz sağlıyorsak kendimize, mutsuzluğu da yine biz sağlarız elbet. Hatta kendimize mutsuzluk yaşatmayı en iyi biz biliriz!
Ama işte bardağın dolu tarafından bakarsak bu mutsuzlukların sebebi hep başka insanlar oluyor. Klasmanları bencillik olan insanlar…
Bencil insanlar duygu sömürürler. Kan emerler. Mutluluk içerler. Hazımsızlık yapmaz tabi bünye, mutlu edenin de bi’ güzel ağzına bıçarlar, sefaları olsun! Allah yanımızdan eksik etsin böylelerini. Ve kimseyi böyleleriyle yaşamaya mahkûm etmesin. Ömür törpüsüdür. Her ağzını açtığında kan kusturur insana. Huzur ve mutluluk hırsızıdır bu tipler…
Olsun, biz mutlu insanlarız ya illa bir yerden mutlu olma formülü uydurur sıyrılırız kötü durumdan değil mi? Değil! Artık değil. Fırsat vermemek lazım…
Gerçi bunların fırsata bile ihtiyacı yok, sadece yakınlarında olmanız yeterli. Çünkü gözleri kör ve hiçbir zaman düşünceli hareket edemiyorlar…
Demem o ki paşam, aman diyeyim; dikkat et etrafına. Olay öyle bir hal aldı ki, ağzım açık izliyorum yaşadıklarımı. Şahit olduklarımı değil, direk olarak kahramanı olduğum olayları… Arkadaşım var ya hani, bana akıl veriyor: “Başkası için, hele ki değmeyecek biri için üzme kendini. Sen değer verdin, o takmadı bile. Sana değer vermiyor. Sen yırtınıyorsun, o kılını bile kıpırdatmıyor. Daha niye uğraşasın ki, niye daha fazla değer veresin?” Velhasıl kelam, bunu diyen insan bile kendi dediklerini sana yapabiliyor kardeşim.
Düşün! Düşünün! Sen bari düşün gözünün yağını yiyeyim. Etraf düşüncesiz ve düşünmeyen insan dolmuş.
Ben de doldum. Sürekli aldatılmaktan, kullanılmaktan ya da kandırılmaktan o denli doldum ki; bir gün sebepsiz yere masum birinin ahını almaya eş değer kötülükte bir patlama yapacağım diye korkuyorum. Sana dost diyen insanın peşinden koşarsın; aklını, gerekirse arkasını toplarsın. Ufak bir yardım ihtiyacında yanında olur mu düşünemezsin. Olmazsa da canı sağ olsun der, sineye çekersin. Olmuyor ağa! Dost dediğin, yeri geldi mi tüm geçmişine sünger bile çekebilmeli… Az kaldı sünger elimde…
O yüzden diyorum ki;
Etrafımda 3-5 tane kaldınız, ben de o yüzden sıkı sıkıya sarılıyorum size. Kardeşim gözünü seveyim, o yüzden kendine çok dikkat et. Sen benim için çok değerlisin. “Kardeşim” diyorum, daha ne diyebilirim ki… “
“İçimde kırılıp dökülenin haddi hesabı yok azizim.
Bırak hal hatır sormayı
Bana toplamayı öğret!
Ya da çıkarmayı, Ne bileyim, olmadı çarpmayı,
Bölüp parçalamayı.
İki acı, bir acı daha kaç eder?
Kederin baş edilebilir kat sayısı kaçtır?
Hüznün karekökü nasıl alınır?
Ya da filizlenen umudu yeşertmenin en kısa yolu ne?
Sağlaması var mıdır hayatın?
İnanmak, sevmek kaç ömür eder?
Bir omuza kaç baş düşer?
Ya da deki sevdik!
Kaç zaman sürer sevmek, sevişmenin ardından?
“Acele cevap” yazma!
Zor konular bunlar, zayıf alırız. Biliriz!”
*****
Haydi_____ bana eyvallah bu sabah yine doğdu Şems sancılı bir şekilde Dünyası için ama dudağının kenarına astığı acı tebessümle… Bekleyenini saniye bekletmeden çıktı ve sıcacık parlayan sonsuz içtenliğiyle mutlu etti bir kez daha değerli dostlarım biz insanları mutlu etmek için. Tıpkı güneşin dünyaya verdiği sonsuz sıcaklığı, mutluluğu, huzuru, ışıması gibi her ne kadar dertler de olsa da ömrümüzde, ışık bitmesin kalplerimizde, bizler yine gülerek başlamalıyız, severek başlamalıyız hayata diyor; bu güne de Günaydın olsun, mutlu bir günün en güzel saatleri sizin günleriniz olsun diliyorum….
Ve şunu ilave etmeden gitmiyorum. Sizlere bir demet gülün içine koyduğum sevgimden, yüreklerinize beyaz güvercinlerle gönderiyorum, lütfen kabul buyurunuz can dostlarım…
Her bir yüreğe uzun sağlıklı ve mutlu günler dilerim içi sevgi dolu.
Sevin, Sevin hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun…
#öskurşun#