Adımlarını yavaş ve düşüncesizce attı. Renk a renk çiçekler ve birbiriyle olan uyumuyla ilgilenmedi. Yağmur kalmış fakat yapraklar hala damlıyordu. Spor giyinmişti, ıslanmak istemedi.
Yaprakların ışığa dönük oluşunu gözledi. İleriden gelen müzik sesine kulak kabarttı. Düşüncesiz adımlar, çiçeklerin bağında renklerin canlılığı ve parlaklığında son buldu. Yalnız parktan çıkmayı düşünmedi.
Parktaki çocuklar gülüp oynuyorlardı. Çocuklara bakarak, bir şeyler mırıldandı. Çiçeklere baktı ve başçıklarını inceler gibi yaptı. Somurtkan hâline üzüldü. Neden neşeli değildi ve neşeli olsa da dışa vurmada sönük kalıyordu.
Ağaçlar arasına girdi, birinin gövdesine sırtını verip gazeteyi yere koyup oturdu. Müziğe kendini verdi. Yaprakların ışıktan etkilendiğini biliyordu. Fakat müzikten de hoşlanıyorlar mıydı? Bilmiyordu. Denemeli dedi, içinden. Ben etkileniyorsam, bitkiler de etkilenir, dedi. Çiçeklerine bundan sonra deneme için, müzik eşliğinde su ve gübre verecekti.
Banktan kalktı ve havuzun fıskiyesine yöneldi. Su zerrelerindeki ışığın kırılmasına dikkat etti. Gökkuşağına benzer renklerin oluşmasından hoşlandı. Düşüncesiz adımlarla parkı terk etmek istedi. Köşede bir öğrenci gurubu, “Bravo! harika!” sesleri ve alkışlarla tempo tutuyorlardı.
Adımlarını kısa ve yavaş atmaya başladı. Saçında arada siyahlar vardı. Yüzü sararmış, sporcu gibiydi. Öğrencilerin eğlenmelerinden hoşlandı. Fakat peşinden ekledi, “Okul kaçkınları.”
Yapraklar arsından gelen ışınların süzüldüğünü düşünmek istemedi. Herhâlde ışınların çoğu tutulmuştur, dedi. Havuzun su sesine karşılık, öğrenciler sessizdi. Onlara baktı ve “Romantikler,” dedi.
Parkın güzelliğini kendi hâline bırakarak çıktı. Çiçekler ve müziğin ritmi aklında yer etti. “Mandolinimi zamanında satmasaydım,” dedi. Mandolini öttürsem veya şiir yazsaydım. Şiirlerim üç kelime olsaydı.
Mandolin ve üç kelimelik bir şiir…
Pazara yaklaştı. Yolun kenarında kitaplar seriliydi. Seçti ve üç tanesini satın aldı. İğrenç bir düşünce, ölüme mahkûm olmuş bir insanın acısını düşünüp anlatabilmek mümkün mü? Diye kendine sordu. Yaşadığı pişmanlıkları aklından geçirdi.
Acıları hissetmemeyi ve yaşamamayı diledi. Çiçekleri söküp atıyorlar ama görmüyorsun, acıyı yaşamamış ve hissetmemiş oluyorsun. Kitaplarını koltuğunun altına iyice sıkıştırdı.
Pazardan yeşillik ve limon aldı. Meyve çeşitlerine baktı ve geri döndü. Parkın önünden geçerken, mandolinin sesini duydu. Evden ne alacağını unuttu. Kitaplarını ise şans eseri almıştı.
Ölüm cezası diyerek, yazarın yaşam öyküsünü okudu. Ölen bir insanı anlatamayacağını düşündü. Okuyamayacağım bir düşüncedeki kitap, dedi. Kitaplar hakkında şiir yazabilmeyi düşünmemişti.
“Şiir yazmak, üç kelime yan yana veya alt alta,” Dedi.
Hasan TANRIVERDİ